Borç Verirken Dikkat Edilecek Hususlar

Borç verirken dikkat etmemiz gereken hususlar nelerdir? Bir Müslüman nasıl borç vermelidir? Borç vermenin adabı nedir?

Borç vermek, hem verilen nasibi, hem de veren nasipdar kulu bereketli kılar. Cenâb-ı Hak infâk edenleri:

“Mallarını gece-gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.” (el-Bakara, 274) buyurarak methetmiştir.

BORÇ VERİRKEN BİLMEMİZ GEREKEN ÜÇ HUSUS

Bununla birlikte “Âlemlerin Rabbine borç vermek”, şerefli olduğu kadar zor ve hassas bir iştir. Nitekim verirken üç hususa dikkat kesilmek gerekir:

1-Her şeyi en güzel sûrette yaratıp cömertçe ikrâm eden Allah Teâlâ’ya, her şeyin en güzelini ve en gürbüzünü cömertçe vermek… Hiç olmazsa, yüzüne bakılmayacak kadar kötü veya işe yaramayacak olan kırık dökük şeyleri vermemek…

“Ey îmân edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan infâk edin, hayır yolunda harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, «hayır» diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.” (el-Bakara, 267)

2-Sağ elin verdiğini sol el hissetmeyecek derecede gizli, kibirsiz vermek. Zira insanların bilip bilmemesi önemli değildir; “el-Alîm” ve “el-Habîr” olan Allah, her şeyden haberdar ve yapılan her hayrı, kat kat fazlasıyla mükâfatlandıracak olandır.

3-Verilen tarafta Âlemlerin Rabbinin rızâsı olduğu şuuruyla îtina ve mahcûbiyet içinde vermek.

Gerçekten asıl veren, Allah Teâlâ’dır. Bize infak ettiğimiz şeyleri veren O’dur. Bize merhameti, takvâyı, infâk etme sevgi ve şuurunu veren de O’dur. İnfak edeceğimiz sebepleri hazırlayan, bizi muhtaçlarla muhatap eden O’dur.

Dolayısıyla aslında veren de O’dur, alan da O… Mühim olan kulun hangi duygu ve düşüncelerle verdiği, alan kimsenin de hangi duygu ve düşüncelerle aldığıdır.

Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, Sayı: 159

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.