Başka Bir Kapı Mı Var ki?

Zahide Topçu'nun Şebnem dergisi 198. Ağustos sayısında yer alan makalesini istifadenize sunuyoruz...

Merhum Mûsâ Topbaş Efendi, bir sohbetlerinde şöyle anlatmışlardı:

Alâaddin Attar -kuddise sirruh- Hazretleri buyurur:

“Müslümanlık teslim olma işidir. Teslim olmuş bir müslüman boynuna İblis gibi bir lânet halkası geçirilse, Allâh’ın kendine lâyık gördüğü şeyden, îmânından nasıl râzı ise öylece râzıdır. Sâdık kul, Hakk’ın kazâsından râzıdır. Kendi fiilinden değil!”

Meşhur bir hikâye vardır:

Dervişin biri rüyasında şeyhinin cehennemlik olduğunu görmüş, çok üzülmüş. Ne yapsın, bir türlü karara varamamış, tereddüt içinde kalmış. Söyleyeyim mi, yoksa söylemeyeyim mi? En sonunda kararını vererek, cesaret edip şeyhinin huzuruna varmış, görmüş olduğu rüyayı kederli ve neşesiz bir hâlde anlatmış.

Şeyhi dikkatlice dinledikten sonra, fazla teessüre kapılmaksızın:

“-Evlâdım, mürâcaat edecek başka bir kapı mı var ki?” diyerek namaza durmuş, tâdil-i erkân üzere, büyük bir huşû içinde, uzun müddet namazına devam etmiş.

Aradan hayli zaman geçtikten sonra, aynı derviş bu sefer şeyhinin Firdevs Cenneti’nde bin bir türlü nîmetler içinde olduğunu görmüş. Bu sefer pek ziyâde memnun ve mesrûr olarak tekrar gelip şeyhine sürûrlu müjdeyi büyük bir neşe içinde vermiş. Bu sefer mâneviyâtlı şeyhi hiç îtidâli bozmadan evvelki cümleyi tekrar etmiş.

“-Evlâdım, mürâcaat edecek başka bir kapı mı var ki?” diyerek aynı minval üzere büyük bir hulûs-i kalp ile ibadetlerine devam etmiş.

Bu hikâye, Hak yolunda yürüyenlerin derecelerini ölçecek pek ehemmiyetli bir kıssadır. Yüksek durumda bulunan Hak âşıkları, yapmakta oldukları ibâdetleri, Hakk’ın emrini yerine getirmek ve yalnız rızâsını kazanmak için yaparlar. Başka hiçbir karşılık beklemezler. Ne cennet arzusu ve ne de cehennem korkusu… Yaptıkları bu iyi ameller gözlerine aslâ çok görünmez. İşte bu, âriflerin ve âşıkların durumudur.

Bir gün İbrâhim Edhem -kuddise sirruh- çölde giderken bir kuyu kenarına geldi. Abdest almak için kovayı kuyuya salladı. Yukarı çektiğinde kova, altın ile dolmuştu. Geri döktü. Tekrar salladı, bu defa da kova ağzına kadar en nâdide mücevherlerle dolu idi. (Belki bugünkü değeri ile milyarları aşıyordu.) Ellerini semâya kaldırıp:

“-Yâ Rab! Bana hazineni mi gösteriyorsun? Abdest için su istiyorum.” niyazında bulundu.

Kovayı kuyuya bıraktı. Bu sefer çektiğinde kova, su ile dolu idi. Abdestini aldı, namazını kıldı. Gönül sultanları nazarında bir abdest alıp namaz kılmak, bütün dünya ve mâfîhâdan (içindekinden) daha önemli ve değerlidir.

İnsan şuna inanmalı ki, bir iş için isteme ve tedbir alma yetmez. O işin ne sonuca varacağını bilemez. O hâlde bunu bilene bırakmak lâzımdır. Nasıl ki, altın bileziğin hakikî altın olup olmadığını, ancak bir sarrafa göstermekle tatmin olur isek, bir işin sonunun hayır veya şer olup olmadığını, ancak her şeyi bilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’nin bileceğine inanmak ve ona güvenmek lâzımdır.

Yâ Rab! Biz âcizlerin her hatt u hareketimizi, gerek ihlâsımızı ve kalbî bağlılıklarımızı gerekse işlemekte olduğumuz fiillerimizi ve amellerimizi rızâna muvâfık eyle. Dar görüşlülerden eyleme.

Dâimî yolumuzu, Kur’ân-ı Kerîm ahkâmına ve Sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri’nin Sünnet-i Seniyyesi’ne mutâbık eyle. Âmîn!

Kaynak: Zâhide TOPÇU, Şebnem Dergisi, 2021-Ağustos, Sayı:198

İslam ve İhsan

TASAVVUF NEDİR, İNSANA NE KAZANDIRIR?

Tasavvuf Nedir, İnsana Ne Kazandırır?

GERÇEK TASAVVUF NEDİR?

Gerçek Tasavvuf Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.