Balık İçin Su Ne İse Kalp İçin Zikir Odur

Yalnız başına ve gizlice Allâh’ı zikretmek daha makbûl olmakla birlikte, zaman zaman açıktan ve toplu olarak zikretmek de pek fazîletlidir. Bugün biz bu zikir hayatının neresindeyiz? Zikirlerimiz, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâbının zikirlerine ne kadar yaklaşabiliyor! Şunu aslâ unutmayalım ki; kalp için zikir, balık için su mesâbesindedir. Balık sudan ayrılırsa hâli nice olur?!

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ’nın bir sınıf meleği vardır ki, onlar yollarda dolaşır, zikir ehlini ararlar. Allah Teâlâ’yı zikreden bir cemaat bulunca birbirlerine:

«–Gelin, aradığınız şey burada!» diye nidâ ederler. Bunun üzerine melekler hemen gelip zikir ehlini kanatlarıyla sarar, tâ semâya kadar onları kuşatırlar…” (Buhârî, Deavât, 66)

ALLAH'I ZİKRETMEK İÇİN OTURAN TOPLULUK

Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anhumâ- Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğuna şâhitlik ederler:

“Bir topluluk, Allah -azze ve celle-  Hazretleri’ni zikretmek üzere oturduklarında, mutlakâ onları melekler kuşatır, ilâhî rahmet kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları, katında bulunan üstün kulları (nebîler ve büyük melekler) arasında zikreder.” (Müslim, Zikir, 39)

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, halka hâlinde oturan bir grup ashâbının yanına gelmişlerdi. Onlara:

“–Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordular.

“–Bize İslâmiyet’i nasîb ederek büyük bir lûtufta bulunması sebebiyle Allâh’ı zikretmek ve ona hamd etmek için oturuyoruz.” diye cevap verdiler. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–Allah adına doğru söyleyin. Gerçekten siz burada sadece Allâh’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sordular.

“–Evet, vallâhi sadece bu maksatla oturduk.” dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ben size inanmadığım için yemin ettirmiş değilim. Fakat bana Cebrâil -aleyhisselâm- gelerek Allah Teâlâ’nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim.” buyurdular. (Müslim, Zikir, 40; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VI, 59; Krş. Ahmed, III, 265)

Yine bir gün Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zikir halkalarının fazîletini beyân ederek:

“–Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan hakkıyla istifâde ediniz.” buyurmuşlardı. Ashâb-ı kirâm -radıyallâhu anhum-:

“–Cennet bahçesiyle neyi kastediyorsunuz yâ Rasûlâllah?” diye sorunca Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Zikir halkalarını.” karşılığını verdiler. (Tirmizî, Deavât, 82/3510)

ELLERİNİZİ KALDIRARAK "LA İLAHE İLLALLAH" DEYİN!

Şeddâd bin Evs -radıyallâhu anh- şöyle rivâyet eder:

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yanında bulunduğumuz bir sırada bize:

“–Aranızda yabancı biri var mı?” diye sordular. Burada “yabancı” sözüyle Ehl-i Kitâb’ı kastetmişlerdi. Biz de:

“–Hayır, yoktur yâ Rasûlâllah!” dedik.

Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kapıların kapatılmasını emrederek şöyle buyurdular:

“–Ellerinizi kaldırın ve « لَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ » deyin!”

Ellerimizi kaldırıp bir müddet böylece zikrettik. Akabinde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ellerini indirip şöyle duâ ettiler:

«–El-hamdü lillâh! Allâh’ım, beni “bu cümle” ile gönderdin. Onu (söylemeyi ve gereğini yerine getirmeyi) bana emrettin. Buna karşılık bana Cennet’i vaad ettin. Sen vaadinden aslâ dönmezsin!»

ALLAH'I TESBİH EDENLER

Daha sonra Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma:

«–Müjdeler olsun size! Muhakkak ki Allah -azze ve celle-  sizi mağfiret etti.» buyurdular.” (Ahmed, IV, 124)

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhumâ- şöyle rivâyet eder:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Abdullah bin Revâha -radıyallâhu anh-’ın yanına uğramıştı. O, arkadaşlarına sohbet ediyor ve onlara zikir yaptırıyordu. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Siz öyle seçkin insanlarsınız ki Cenâb-ı Hak bana sizinle beraber olmamı ve sıkıntılara sizinle birlikte sabretmemi emretti!» buyurdular. Sonra şu âyet-i kerîmeyi tilâvet ettiler:

«Sabah akşam Rab’lerine (sırf) O’nun (rızâsını ve) cemâlini dileyerek duâ edenlerle beraber candan sabır (ve sebât) et! (Sakın) dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme! Kalbini Bizi anmaktan gâfil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme!» (el-Kehf, 28)

Sonra Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle devam ettiler:

«Şunu bilin ki, Allah Teâlâ Hazretleri’ni zikretmek için kaç kişi oturursa, onların adedince melek de yanlarına oturur. Onlar Allâh’ı tesbîh ederlerse melekler de tesbîh eder, Allâh’a hamd ederlerse melekler de hamd eder, tekbir getirirlerse melekler de tekbir getirir. Sonra (melekler) Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna çıkar ve Allah Teâlâ, hâdiseyi onlardan daha iyi bildiği hâlde:

“–Yâ Rabbî! Kulların Sen’i tesbîh ettiler, biz de tesbîh ettik; tekbir getirdiler biz de tekbir getirdik; onlar Sana hamd ettiler, biz de hamd ettik.” derler.

DÜŞÜNÜLMEYEN İŞLER ZİKİR SAYESİNDE GERÇEKLEŞİR

Cenâb-ı Hak:

“–Ey meleklerim! Şâhit olun ki Ben onları affettim!” buyurur. Melekler:

“–Yâ Rabbî! Onların içinde falan falan kişiler var, bunlar çok hatâ yapan ve başka niyetle gelen insanlar?!” derler.

Cenâb-ı Hak da:

“–Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla birlikte oturan kişi şakî (kötü) olmaz.” buyurur.»” (Heysemî, X, 76; Ebû Nuaym, Hilye, V, 118)

O hâlde şöyle bir durup düşünelim: Bugün biz bu zikir hayatının neresindeyiz? Zikirlerimiz, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashâbının zikirlerine ne kadar yaklaşabiliyor! Şunu aslâ unutmayalım ki; kalp için zikir, balık için su mesâbesindedir. Balık sudan ayrılırsa hâli nice olur?!

İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye şöyle der:

“Zikir zâkire öyle bir kuvvet verir ki, insan daha önce yapılması düşünülemeyen işleri bile zikir sâyesinde kolayca gerçekleştirebilir.”[1]

[1] el-Vâbilü’s-Sayyib, 61. Fayda.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Benim midemde helikopter çıktı herkesten Rabbimin Şafi ismi ile dua etmenizi istiyorum.Bende derman şifa bekleyen buradaki ve bütün hastalara şifa vermesi için Allaha dua ediyorum. İnsallah hiç bir hastalık kalmayacak şekilde iyi oluruz. Her şeyin başı dua. Allah düşmanıma dahi vermesin hastalık bela amin.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.