Bakara Suresi 66. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 66. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 66. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 66. Ayetinin Arapçası:

فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ

Bakara Suresi 66. Ayetinin Meali (Anlamı):

Bu cezayı, hem o devirde yaşayanlara hem de gelecek nesillere uyarıcı bir ibret, kötülükten sakınanlara da tesirli bir öğüt kıldık.

Bakara Suresi 66. Ayetinin Tefsiri:

Bu hâdise A‘râf  sûresinin 163-167. âyetlerinde daha tafsilâtlı olarak anlatılmaktadır. Gerekli açıklama orada yapılacaktır. Burada sadece sözün akışı içinde yahudilere yapılan ihsanlar ve onların buna nankörlükleri münâsebetiyle kısa bir hatırlatmada bulunulmuştur. Âyette geçen “Sebt” kelimesi, Cumartesi günü mânasında bir isimdir. Bu güne saygı sebebiyle “onu ibâdetle geçirmek ve diğer meşguliyetleri bırakmak” mânasını da taşır. Burada bu mânada kullanılmıştır. Nitekim yahudiler, Cumartesi günü bütün işlerini terk edip sadece Allah’a ibâdet etmekle emrolunmuşlardı. Fakat Cumartesi yasağını çiğneyip, o günde sahillerine bol miktarda akın eden balıkları tutmuşlar ve bu sebeple ilâhî azaba uğramışlardı. Allah Teâlâ onlara: “Aşağılık maymunlar olun” (Bakara 2/65) buyurmuştu. Müfessirlerimizin çoğuna göre, âyetin ifade buyurduğu zâhirî mânaya nazaran, onlar sûret değişikliğine uğrayarak tam anlamıyla maymuna çevrilmişlerdir. Mücahid ve onun izinden giden diğer tefsircilere göre ise, bu hüküm temsilî olup, onlar akıl, mantık, huy ve ahlâk bakımından maymunlar gibi olmuşlardır. Gerçekten de bu dikkat çekici hâdise, o zamanda yaşayanlar ve sonradan gelenler için son derece ibret verici ve Allah’ın emrine karşı gelmekten sakındırıcı bir keyfiyete sahiptir. Allah’tan korkanlar için de oldukça tesirli bir öğüttür.

Şimdi de sûreye ismini veren ve İsrâiloğulları’nın şahsiyetleriyle alakalı bir takım yönleri aydınlatan ibretli “Bakara Kıssası” geliyor:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 66. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.