Bakara Suresi 41. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 41. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 41. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 41. Ayetinin Arapçası:

وَاٰمِنُوا بِمَٓا اَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُٓوا اَوَّلَ كَافِرٍ بِه۪ۖ وَلَا تَشْتَرُوا بِاٰيَات۪ي ثَمَنًا قَل۪يلًاۘ وَاِيَّايَ فَاتَّقُونِ

Bakara Suresi 41. Ayetinin Meali (Anlamı):

Elinizdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak indirdiğim Kur’an’a inanın. Onu ilk inkâr eden siz olmayın. Âyetlerimi küçük bir dünya menfaati için satıvermeyin. Ve benden, yalnız benden sakının.

Bakara Suresi 41. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm, yahudilerin elinde bulunan Tevrât’ı doğrulayıcı olarak indirilmiştir. Kur’an onun Allah kelâmı olduğunu vurgular; ondaki tevhid akidesi, peygamberlere ve âhirete iman, Allah’ın emirlerini yapmak, yasaklarından sakınmak gibi temel esasları tanır ve muhataplarına öğretir. Tevrat gibi Kur’an da Allah’tan gelen ilâhî bir kitaptır. Bu vesileyle yahudiler Tevrat’a inandıkları gibi Kur’an’a da inanmaya davet edilmektedirler. Peygamberliğin, vahyin ve kutsal kitabın ne olduğunu iyi bildiklerinden onların Peygamberimiz’e ve Kur’an’a inanmalarının, böyle bir alt yapıya sahip olmayan müşriklerden daha kolay olması gerekir. Bu sebeple “Onu ilk inkâr eden siz olmayın” (Bakara 2/41) buyrularak, Kur’an âyetleri üzerinde tefekkür etmeleri, onun Tevrât’ın mâhiyetine uygunluğunu düşünmeleri ve onu herkesten önce acelece inkâr etmemeleri öğütlenmektedir.

Yahudiler, Tevrât’ın verdiği bilgilerden hareketle son olarak bir peygamberin geleceğini ve ona bir kitap indirileceğini bekliyorlar, fakat bunun kendilerinden biri olacağını zannediyorlardı. Hatta bu vesileyle inkâr edenlere karşı zafer elde edeceklerini bile düşünüyorlardı. Ancak hakikat istedikleri gibi vuku bulmayınca inkâr yoluna sapmışlardır. Şu âyet-i kerîme bu gerçeği beyân etmektedir:

“Allah tarafından onlara ellerindeki Tevrat’ı doğrulayan bir kitap gelince, onu inkâr ettiler. Halbuki daha önce bu kitabı getirecek peygamberi bekliyor ve onun hürmetine inkârcılara karşı gâlibiyet ve fetih dileyip duruyorlardı. İşte Tevrat’tan öğrendikleri o bilgileri muşahhas halde karşılarında görünce, onu inkâr ettiler. Allah’ın lâneti bu kâfirlerin üzerinedir.” (Bakara 2/89)

“Âyetlerimi küçük bir dünya menfaati için satıvermeyin” (Bakara 2/41) emri, Allah’ın indirdiği âyetlerin ifade ettiği hakikatlerin hiçbir şekilde değiştirilmesinin, gizlenmesinin veya eğilip bükülmesinin caiz olmadığını bildirir. Bu hitap, daha çok âyetleri anlayabilecek, onların tefsirini yapabilecek ve âyetler hakkında söz söyleyebilecek âlimleri hedef almaktadır. Onlardan, nimetlerin en büyüğü olan Allah’ın âyetlerini, onların açıkladığı gerçekleri terk edip âhiret kurtuluşundan mahrum kalma pahasına, bun­larla mukayese edildiğinde hiçbir değer ve anlam ifade etmeyen dünya malı, dün­yevî mevki ve itibar peşinde koşmamaları istenmektedir. Gerçekten de Allah’ın âyetleri ve ilâhî hakikatlerin bilinmesi, olduğu gibi dosdoğru bir şekilde tebliğ edilmesi, yaşanması ve yaşatılması yanında, ne kadar çok olsa da dünya malının fazla bir değeri yoktur. Bu son derece ulvî gerçeğe göre çok olan az, büyük olan da küçük ve değersiz hükmündedir. Öyleyse gerçeği olduğu gibi kabullenmek ve ona göre davranmak gerekmektedir: 

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 41. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.