Bakara Suresi 119. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Bakara Suresi 119. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 119. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Bakara Suresi 119. Ayetinin Arapçası:

اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ

Bakara Suresi 119. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! Biz seni, insanları hem müjdelemen hem de uyarman için hak din ile gönderdik. Sen vazîfeni hakkıyle yapıyorsun; dolayısıyla cehennemlik olanlardan sorumlu tutulacak değilsin!

Bakara Suresi 119. Ayetinin Tefsiri:

 اَلْبَد۪يعُ (bedî) kelimesinin aslı olan اَلإبْدَاعُ (ibdâ), bir şeyi maddeye ve zamâna bağlı olmaksızın icad etmek, yaratmak demektir. “Bedî” ise örneksiz ve benzersiz meydana getirici, modelsiz icat edip en uygun biçimi verici,  tarifsiz ve misalsiz yaratıp yakıştırıcı demektir. Bu yüce vasfa sahip olan Hak Teâlâ, bir işi yapmayı isteyince, sadece ona “ol!” der, o da hemen oluverir. Başka hiçbir şeye muhtaç olmaz.

Fakat işin hakikatini bilmeyenler, doğruyu araştırıp ona tabi olacakları yerde, dinin temel değerleri hakkında ileri geri konuşmaya devam etmektedirler. Allah’ın kendileri ile açıktan açığa konuşmasını; Hz. Muhammed’in gerçek peygamber, Kur’an’ın da Allah kelamı olduğunu alenen bildirmesini istemektedirler. Hiç değilse, bunu ispat edecek açık bir mûcizenin gelmesini beklemektedirler. Buradaki “bilmeyenler”den maksat, ilâhî kitap bilgisinden mahrum müşrik Araplar olabileceği gibi, bildikleriyle amel etmeyen Ehl-i kitap da bunlara dâhildir. Çünkü Kur’an’ın beyânına göre müşrikler gibi onlar da Peygamber Efendimiz’den bu tür isteklerde bulunmuşlardır. (bk. Nisâ 4/153) Önceki peygamberlerin kavimleri de aynı şeyleri tekrarlayıp durmuşlardı. Bu sözleri, samimiyetten mahrumdu. Niyetleri iman etmek değil, bilakis küfürlerinde inat ve ısrar etmekti. Dolayısıyla önceki ve sonraki münkirlerin kalpleri bir noktada buluşuyordu. Mânevî körlük, kasvet, hastalık ve inatta birbirine benziyordu. Sözlerinin birbirine benzemesi, kalplerinin de birbirine benzemesine sebep olmuştu. Zira diller, kalplerin tercümanıdır. Kalp kabında ne varsa dil musluğundan akacak olan odur.

Allah Teâlâ indirdiği kitaplar, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla ve kâinatta sergilediği ilâhî azamet tecellileriyle varlığının delillerini beyân etmektedir. Ancak bu delillerden, yakinî bir bilgi, doğru bir iman ve mârifete ermek isteyenler istifade edebilirler. Bu yönde samimi bir irade ortaya koyamayanlar için, bu deliller bir mâna ifade etmez. Bu sebeple Cenab-ı Hak, peygamberini rahmetiyle müjdelemek, azabıyla korkutmak üzere göndermiştir. Onun yegane görevi, dinin esaslarını açıkça tebliğ etmek, örnek hayatıyla göstermek, yapılan iyilik ya da kötülüklere Allah’ın nasıl bir mukabelede bulunacağını haber vermektir. Bunun ötesinde yapacağı bir şey yoktur. Dolayısıyla davetini kabul etmeyip cehennemlik olanlardan dolayı ona bir sorumluluk sözkonusu değildir. Herkes yaptığı işlerden kendisi sorumludur. Bu bakımdan ey Resûlüm, sen görevini tam olarak yerine getirerek Rabbinin rızâsını kazanmaya çalış; insanların rızâsını değil:

Bakara Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Bakara Suresi 119. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.