Azim ve Gayret Sahibi Bir Mümin Olabilmek

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu haftaki cuma hutbesi “Azim ve Gayret Sahibi Bir Mümin Olabilmek” başlığıyla yayınlandı.

“Azim ve Gayret Sahibi Bir Mümin Olabilmek” başlığıyla yayınlanan bu haftaki cuma hutbesinde, Peygamberimizin (s.a.s.) her türlü zulüm ve baskıya rağmen insanları bir olan Allah’a inanmaya ve sadece O’na kul olmaya çağırdığı ifade edildi.

Hutbede, Müslümanların inandıkları dava uğrunda yeterince azim ve gayret gösterememeleri nedeniyle bugün sıkıntılar yaşadıkları belirtildi.

10.11.2023 cuma hutbesi...

AZİM VE GAYRET SAHİBİ BİR MÜMİN OLABİLMEK

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s), bütün insanlığı, bir olan Allah’a inanmaya ve sadece O’na kul olmaya çağırdı. Mekkeli müşrikler, onun bu davetine icabet etmediler. Dahası ona cephe aldılar, düşmanlık ettiler. Her türlü zulüm ve baskıyı ona reva gördüler. Allah Resûlü (s.a.s) ise hiçbir zaman davasından vazgeçmedi. İnancını, azmini ve gayretini asla yitirmedi. Çünkü onun bir gayesi vardı. O gaye, yeryüzünün en değerli varlığı olan insanoğluna başıboş bırakılmadığını, sorumluluklarının olduğunu hatırlatmaktı.

Aziz Müminler!

Bugün, Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıların temel sebebi, inandıkları dava uğrunda yeterince azim ve gayretlerini gösterememeleridir. Bu uğurda, ahlaklı, dürüst, ilkeli ve disiplinli çalışma alışkanlıklarına gereken önemi verememeleridir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ, sizden birinin yaptığı işi en güzel şekilde yapmasından memnun kalır.”[1]  

Kıymetli Müslümanlar!

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ümmeti olarak bize düşen, İslam davası uğruna azim ve gayret sahibi bir mümin olabilmektir. Azim, İslam’ın hayat veren mesajlarına bağlı kalma kararlılığıdır. Samimi bir niyetle iyiye ve güzele ulaşma arzusudur. Bütün sıkıntılara rağmen morali yüksek, ümidi diri tutma iradesidir. Gayret ise azmedilen şeyleri hayata aktarma çabasıdır. Maddi ve manevi bütün sebeplere sarıldıktan sonra sabırla hedefe yürümektir. Her daim iyiliğin ve hayrın yayılması için mücadele etmektir. Kötülerin kötülüklerine rağmen iyi kalabilme ve iyiliği hâkim kılabilmektir. Zalimlerin zulmüne rağmen hak ve hakikatten ayrılmamaktır. Bu yolda asla yılgınlığa kapılmamak, âcizlik göstermemektir.

Değerli Müminler!

Resûl-i Ekrem (s.a.s),إِنَّ اللّٰهَ يَلُومُ عَلَى الْعَجْزِ  Allah, ihmalkârlık ve gevşeklikten hoşlanmaz.”[2] buyurmaktadır. Bunun içindir ki Müslüman, hayatının hiçbir anında gevşeklik göstermez, rehavete kapılmaz. Vazgeçmez, mücadeleyi bırakmaz. Nemelazımcılık, vurdumduymazlık ve boş vermişlik mümine yakışmaz. Müslüman, tembellikten uzak durur. O, çalışmadan kazanamayacağını, emek vermeden ve alın teri dökmeden başarı elde edemeyeceğini bilir.

Muhterem Müslümanlar!

Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in dualarından biri de şöyledir: اَللَّهُمَّ! إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ وَالْكَسَلِ “Allah’ım! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım.”[3] Onun bu duasına gönülden “Âmin!” diyen müminler olarak, azim ve gayrete sarılıp insanlığı haksızlık ve zulümlerden kurtaracak olan bizleriz. İmanımızdan aldığımız güçle insanlığın barış ve huzuru için çalışacak olan biziz. Bizlerin azim ve gayretiyle başta Filistin’deki kardeşlerimiz olmak üzere bütün mazlumların yüzü gülecektir; hüzün, yerini sevince bırakacaktır. Zira inancımız, bize bu görevi yüklemekte; insanlık, bizden bunu beklemekte; tarihimiz, bizi buna davet etmektedir.

Öyleyse Aziz Kardeşlerim!

İlmin, irfanın ve bilimin ışığında çalışmalarımıza hız verelim. Yeryüzünün imarı, güvenli bir geleceğin inşası için sorumluluklarımızı yerine getirelim. Yaptığımız her işin hakkını verelim; en sağlam, en doğru ve en güzelini yapmaya çaba gösterelim. Nitekim böyle bir sorumluluk bilinciyle çalışan şanlı ecdadımız, aziz şehitlerimiz ve kahraman gazilerimiz, bu toprakları bize vatan kılmak için var gücüyle gayret gösterdiler. Nice başarılar elde ettiler. Her birini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. Mekânları cennet, makamları âlî olsun. Unutmayalım ki, Rabbimiz, azim ve gayretle çalışan hiçbir kulunun emeğini asla zayi etmeyecektir.

Hutbemi Kehf suresi otuzuncu ayetin mealiyle bitiriyorum: “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilmelidirler ki, biz güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz.”[4]

Dipnotlar:

[1] Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334. [2] Ebû Dâvûd, Kadâ’, Akdiye, 28. [3] Müslim, Zikir, 73 [4] Kehf, 18/30.

Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.