Ardında Emsalsiz Bir Hayır Bırakan 3 Şahsiyet

Ardında emsalsiz hayır ve fazilet hatıraları bırakan 3 kâmil şahsiyet.

Ta­rihte üç şahıs vardır ki bunlar, İslâm vahdeti yolunda kâ‘bı­na erişilmez bir ferâgat ve firâsetle hareket ederek arkalarında serâpâ hayır ve fazîlet hâtıraları bırakmışlardır.

HAZRET-İ HASAN

Bunların ilki peygamber torunu Hazret-i Hasan -ra­dı­yal­lâ­hu anh-’tır. Hasan -ra­dı­yal­lâ­hu anh-, İslâm ümmetinin bölünüp parçalanmaması için halîfeliği altı ay îfâ ettikten sonra bunu Muâviye’ye devrederek siyâsî çekişme ve çalkantıların önüne geçmek istemiş ve büyük kitlelerin birbirleriyle çarpışarak ümmet kanının seller misâli dökülmesine mânî olmuştur.

İDRİS-İ BİTLİSİ

İkincisi de doğu illerini Osmanlı’ya hiç kılıç kullanılmadan büyük bir sevgi seli hâlinde bağlayan İdrîs-i Bitlisî Hazretleri’dir. Yavuz Sultan Selîm Han, kendisine birçok salâhiyetler verdiği hâlde o, yine de Yavuz’la is­ti­şâresiz hiçbir fiilde bulunmamıştır.

BARBAROS HAYRETTİN PAŞA

Üçüncüsü ise Barbaros Hayreddîn Paşa’dır ki, koca Cezâyir’in ve daha nice yerlerin sul­tâ­nı durumunda iken, şahsî hâkimiyet ve sultaya meyletmeyip emri altındaki memleketleri, İslâm vahdeti için, müslümanların halîfesi mevkiinde bulunan Osmanlı sul­tâ­nına bağlı bir eyâlet hâline getirmiş ve kendisi de o büyük devletin me’muru olmayı, küçük bir ülkenin hükümdarlığına tercih etmiştir. Bu hususta gâzi, reis ve leventlerine söylediği sözler, hikmet ve firâset doludur:

“Kılıcın hakkını vermek gerek! Müslümanların halîfesiyle beraber İslâm’a güç ve destek olabilecekken, niçin şu Cezâyir’de kendi başımıza kalalım? Müslümanlara her yerde diş bileyen haçlı gürûhuna karşı nice hareket eylesek gerektir? Biliniz ki üstlendiğimiz dâvâda bize destek olacak bir kuvvete ihtiyaç vardır.

Mukaddes va­zi­femiz olan i‘lâ-yı kelimetullâh’ın îfâsı için bu şarttır. İmdi murâdım oldur ki, ben bu vilâyette olduğum takdirde hutbe, halîfe-i rûy-i zemîn adına okunmalı, sikke de onun adına bastırılmalıdır. Bunun için o yüce sultan ve pâ­di­şahlar pâdişâhına ilhâk gerektir. O ki Sultan Selîm Han’dır, Osmanlı mülkünün baş tâcıdır.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.