Allah’ın Subuti Sıfatları Kaç Tanedir ve Nelerdir? Maddeler Halinde Anlamları

Allah’ın (c.c) subuti sıfatları kaç tanedir ve nelerdir? Allah'ın (c.c) subuti sıfatları ve anlamları...

Allah’ın (c.c) subuti sıfatları nelerdir? İşte maddeler halinde Allah’ın (c.c) subuti sıfatları...

Sübutî sıfatlar yukarıda da ifade edildiği gibi mahlukata da müteallık yönleri bulunan sıfatlardır. Ancak yine de Yüce Allah’ın sübûtî sıfatları ile mahlukatın sıfatları arasındaki benzerlik mutlak benzerlik değildir. Bu benzerlik, sadece insanların bu sıfatlarla Allah’ı daha iyi kavramalarını sağlamaktadır.

a-Hayat (Diri Olması)

Allah Teala’nın diri olması demektir. Allah Teala, ezeli ve ebedi bir hayata sahiptir. Diri ve canlıdır. Her şeye, kuru ve cansız toprağa hayat veren de O’dur. Hayat Allah’ın zatından asla ayrılmayan bir kemal sıfatıdır. Çünkü varlığın kamil olması, onun diri olmasıyla mümkün olabilir. İlim, irade ve kudret gibi sıfatlara sahip olan varlığın diri olması zaruridir. Hayatın zıddı olan memat (ölüm) Allah hakkında düşünülmesi imkansız olan bir sıfattır. Hayy sıfatı hadislerde Allah’ın en büyük ismi (ism-i azam) olarak anılır.[34]

İslam, Hıristiyanlıkta üç tanrıdan biri olarak kabul edilen İsa’nın öldürülüp yeniden dirilmesi gibi bir akideyi kesin olarak reddeder. Yine Niçe gibi “Tanrı öldü” diyen filozofların sözlerini ise  ciddiye bile almaz.

Yüce Allah şöyle buyurur: “O daima diridir (Hayy). O’dan başka hiç  bir ilah yoktur. O halde ona dinde ihlaslı kimseler olarak dua edin...[35]

b-İlim (Her Şeyi Bilmesi)

Allah Teala’nın kemal sıfatlarından biri de ilimdir. Allah her şeyi bilendir. Olmuşu, olanı, olacağı, geçmişi,  geleceği, gizliyi, açığı bilir. Allah’ın ilmi yaratılmışların ilmine benzemez, artmaz ve eksilmez. O herşeyi ezelde bilir. İlim sıfatının Allah’a ait oluşu kesin ve kaçınılmazdır; zıddı olan bilgisizlik ve unutma ise O’nun hakkında imkansızdır.

Evrende görülen bu ahenkli ve şaşmaz düzen onun yaratıcısının engin ve sonsuz ilim sahibi olduğunun en büyük delilidir. Kendisinde herhangi bir değişiklik olmayan Allah’ın ilmi, her şeyi kuşatmaktadır. Bunun bilincinde olan bir Müslüman, her an yaptıklarının Allah’ın bilgisi dahilinde olduğunu düşünerek davranışlarına çeki düzen verir; kötü işlere yöneldiğinde derin bir pişmanlık duyarak kendisini frenler.

Yüce Allah buyurur. “De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.”[36] “Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.”[37] “Şüphesiz insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”[38]

c-Semi (Her Şeyi İşitmesi)

Allah Teala’nın işitmesi anlamına gelen ve kemal ifade eden sıfatlarındandır. Allah Teala gizli, açık, fısıltı halinde yavaş veya yüksek sesle ne söylenirse işitir. O’nun bir şeyi duyması, o anda ikinci bir şeyi işitmesine mani değildir. Halk dilinde söylenen “Yüce Allah karanlık gecede kara taşın üzerinde kara karıncayı görür ve onun ayak sesini duyar.” Sözü, Allah’ın işitme sıfatını güzel bir şekilde izah eder. Allah Teala işitmek için herhangi bir alet veya organa da muhtaç değildir. İşitmeme ve duymama sıfatı, Allah hakkında düşünülemez.

d-Basar (Her Şeyi Görmesi)

Allah’ın görmesi anlamında olup O’nun sübütî sıfatalarından biridir. Allah, her şeyi görücüdür (basirdir). Gizli-açık, aydınlık-karanlık ne varsa Allah hepsini görür. Basar’ın zıddı olan körlük ve görememe bir eksiklik olduğundan Allah hakkında düşünülemez. Konuyla ilgili bir âyette “Şüphesiz Allah,  hakkıyla işiten ve görendir.” buyrulur.[39]

İslâm alimlerinden birisi şöyle demiştir: Ey korkusuz kimse! Tenha köşelerde yaptığını mertsen çarşının ordasında da aynı şekilde yap da halktan mı Hâlik’tan mı korkuyorsun belli olsun. Şayet Hâlık’tan korkarsan her yerde korkmalısın.”

Gerçek müminler gizli açık her zaman ve mekanda bu ilahî sıfatların bilincinde olur, kendilerinin daima ilahi murakebe ve kontrol altında bulunduklarının farkında olurlar.

Bu konu ile ilgili Hz. Ömer devrinde şöyle ibretli bir olay meydana gelmiştir: Bir gece vakti halife olan Hz. Ömer (r.a.) mutad olduğu üzere Medine sokaklarında halkı kontrol ediyordu. Bir evin önünden geçerken içeride bir anne ile kızının şu tartışmasını işitti. Anne kızına “Kızım yarın satacağımız süte biraz su karıştırıver.” deyince kız, “Anneciğim! Halife  Ömer süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” diye cevap verdi. Anne, kızının sözlerine sert çıkarak “Kızım, gecenin bu saatinde Halifenin nereden haberi olacak?” diye bağırdığında gönlü Allah korkusu ile dolu olan kız, annesinin süte su katma hilesini yine kabul etmeyerek şöyle dedi: “Anneciğim, diyelim ki halife görmüşor, Allah da mı görmüyor? Bu hileyi insanlardan gizlemek kolay ama her şeyi görüp bilen Allah’tan gizlemek mümkün mü?” demek suretiyle Allah’ın herşeyi bilip gördüğünü güzel bir şekilde ifade etmiştir.

Hz. Ömer, kalbi Allah korkusu ile dolu olan kızcağızın cevabından çok duygulandı ve daha sonra onu oğluna gelin aldı. Bu güzide evliliği takip eden nesilden İslâm tarihinde 5. halife olarak zikredilen Ömer b. Abdulaziz gibi adalet ve yönetimiyle meşhur olan büyük bir devlet adamı dünyaya gelmiştir.

e-İrade (Dilemesi)

Dilemek ve istemek manasına gelen irade de, Allah Teala’nın sıfatalarından biridir. Bir varlığın veya olayın belirli şekilde ve belirli bir zaman ve mekanda meydana gelmesini sağlayan Allah’ın iradesidir. Allah’ın iradesi olmaksızın hiçbir varlık veya olay meydana gelemez.

Her şeyin Allah’ın irade ve kontrolü altında bulunduğunu bildiren pek çok âyet-i kerime vardır: “De ki: Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin;  Dilediğine vermezsin. Dilediğini yükseltir; dilediğini alçaltırsın. Bütün hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye kadirsin.”[40] “Allah bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece ol der ve o şey hemen oluverir.”[41]

Allah, kulun hayır işlemesini kendi iradesiyle diler. Fakat kul şerri seçmişse, Allah da adaleti gereği bu şerri kendi iradesiyle diler ve yaratır. Ancak Allah’ın şerre rızası yoktur. Kul istediği için Allah yaratır.

İslâm itikadına göre insanlar fiillerinde gerçek bir irade hürriyetine sahiptirler. Çünkü insan bu gerçeği kendi içinde her an duymakta ve yaptığı işlerde hür olduğunu hissetmektedir. Yüce Allah insanların irade sahibi, dilediğini yapabilen bir varlık olmalarını takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmıştır.

İnsanın mükafaat ve cezayı hak etmesi, belli sorumluluklarının bulunması bu hür iradesi sebebiyledir. Fiilin meydana gelişinde kulun hür iradesinin etkisi vardır. Fakat fiillerin yaratıcısı Allah’tır. Yüce Allah kulların irade ettiği fiilleri onların irade ve seçimlerine uygun olarak irade eder ve yaratır. Bu durumda fiili seçmek ve yapmak kuldan, yaratmak da Allah’tandır. Kul iyi veya  kötüyü seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah da onu yaratır.

Fiilde seçme hürriyeti olduğu için insan işlediğinden sorumludur. Hayır işlerse mükafatını; şer işlerse cezasını görecektir. Yüce Allah şöyle buyurur: “Kim salih amel işlerse lehine, kim de kötülük ederse aleyhinedir. Rabbin kullarına asla zulmetmez.[42]

f-Kudret (Her Şeye Gücünün Yetmesi)

Güç ve kuvvet manasına gelen kudret, Yüce Allah’ın kemal sıfatlarından biridir. Allah Teala sonsuz güç ve kudret sahibidir. O, bu sıfatıyla evrende dilediği gibi tasarrufta bulunma gücüne sahiptir. Allah her şeyi var etmeye ve yok etmeye kadirdir. O’nun kudret sıfatının en açık delili,  son derece muntazam ve eşsiz  bir düzene sahip olan kainatın varlığıdır.

Yüce Allah buyurur:“Allah’tan başka yalvardıklarınızın hepsi bir araya toplansalar bir sinek dahi yaratamazlar.”[43] “Rahman’ın yaratmasında bir düzensizlik göremezsin. Gözünü aç da bir bak. Orada bir düzensizlik görüyor musun? Tekrar tekrar bak. Bir uygunsuzluk görebiliyor musun?”[44] ”Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her şeye kadirdir.”[45]

Allah Teala’ın kuvvet ve kudreti hiçbir şekilde insanların kuvvet ve kudretine benzetilemez.  O, sınırsız kudreti ile hiçbir şeye muhtaç değildir.

Allah’ın kudretine karşı çıkan nice insanların korkunç akibetleri tarih sayfalarında acı bir şekilde yer almıştır. Nemrud, Firavun, Karun, Ebrehe, Ebu Cehil ve niceleri Allah’ın kudretine mağlup olarak ve korkunç bir şekilde cezalandırılarak bu dünyadan ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bilhassa rivayetlerde anlatıldığı üzere uluhiyyet iddia eden Nemrud’un zayıf ve aciz bir sineğe mağlup olması, Yüce Allah’ın kudretini göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

g-Kelam (Konuşması)

Allah Teala bu sıfatı ile peygamberlerine kitaplar göndermiş, Musa (s.a.) gibi bazı peygamberleri ile de konuşmuştur. Yüce Allah’ın kelam sıfatının mahiyeti, biz kulları tarafından tam olarak bilinemez. Âyette şöyle buyurulur: “Şayet yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa ve denizler de mürekkep olsa, ayrıca yedi deniz daha bu denize katılsa yine de denizler tükenir, Allah’ın kelimeleri tükenmez.”[46] Onun kelamı, ses ve harflerden meydana gelmemiştir. Allah Teala bu sıfatı ile emreder, yasaklar ve haberler verir.

Hıristiyanlığa göre Tanrı kelamı İsa'nın şahsında ortaya çıkmaktadır. Tanrısal kelamın İsa'da bedene (ete-kemiğe) dönüştüğüne, yaşamak için her in­san gibi gayret gösterdiğine; beslendiğine, bir aile içinde bulunduğuna, ancak hiç günah işlemediğine inanılır. Kelam sıfatıyla bizzat İsa’nın kendisi vahyi temsil eder. Hıristiyanlıkta İsa’nın kendisinden başka vahiy yoktur.

Yuhanna İncili’nde İsa’nın kelam oluşu ile ilgili “Kelam başlangıçta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah idi. O başlangıçta Allah nezdinde idi.[47] ifadesi yer alır.[48]

İslâm’da Hz. İsa, ancak beşer içinden gönderilmiş bir peygamberdir. O, Tanrı, Rab ve Tanrı’nın oğlu gibi kendisine uluhiyet izafe edilen bir takım vasıflardan bütünüyle uzaktır. Bu manada Hz. İsa ile diğer peygamberler arasında hiçbir fark yoktur.

h-Tekvin (Yaratması)

İslâm’da var etme, meydana getirme manasına gelen tekvin, Yüce Allah’ın sıfatlarından biri olarak yaratmayı ve yoktan var etmeyi ifade eder. Yüce Allah yegane yaratıcıdır. O, ezelî ilmiyle bilip dilediği herşeyi sonsuz güç ve kudretiyle yaratmıştır. Yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, azap etmek ve şekil vermek tekvin sıfatının neticeleridir. Yüce Allah şöyle buyurur: “O yaratan, var eden ve varlığa şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde var olan her şey O’nu tesbih eder.[49]

Yukarıdaki açıklamalardan da açıkça anlaşıldığı gibi sadece İslâm dini, tek tanrı inancına sadık kalmış, başka bir deyişle ancak  İslâm dini  tevhidi muhafaza etmiş, Yahudilik ve Hıristityanlıktaki tek tanrı inancı farklı şekillere bürünerek asliyetini koruyamamış; Yahudilikte tanrı beşerileştirilerek basit bir kabile tanrısı haline getirilirken Hıristiyanlıkta ise tanrıya oğul isnad edilerek tanrı bir insan seviyesine indirgenmiştir. Diğer taraftan Hıristiyanlıkta ancak bir beşer olan İsa, tanrı seviyesine yükseltilmiştir. Hıristiyanlıkta tanrı inancına ayrıca Kutsal Ruh da eklenerek üçlü bir tanrı anlayışı  (teslis) oluşturulmuştur.

[34] Ebu Davud, Vitr 23; Tirmizi, Deavat 65.

[35] Mümin, 40/65.

[36] Al-i İmran, 3/29.

[37] En’am, 6/59.

[38] Kaf, 50/16.

[39] Mümin, 40/20.

[40] Al-i İmran, 3/26.

[41] Yasin, 36/82.

[42] Fussilet, 41/46.

[43] Hacc, 22/73.

[44] Mülk, 67/3-4.

[45] Ahkaf, 46/33

[46] Lokman, 31/27.

[47] Bk. Yuhanna, 1/1-3, 14.

[48] Hıristiyan bir papaz iken sonradan müslüman olan Abdulahad Davud ise hıristiyanların temel dayanak olarak kabul ettikleri Yuhanna incilinin bu ilk cümlesinin gerçekte böyle olmadığını, tahrif neticesinde bu şekle sokulduğunu ifade ederek incilin ilk cümlesinin “Kelam başlangıçta var idi ve kelam Allah nezdinde idi ve kelam Allah’a aitti.” şeklinde olduğunu belirtir (Abdulahad Davud,  age. s 16.)

[49] Haşr, 59/24.

Kaynak: Dr. Erdoğan Baş, Salih İnci, Ana Hatlarıyla Yahudilik  Hıristiyanlık ve İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.