Allah'ın Razı Olduğu Kul

İslâm’a karşı mütecâviz bir durumda olan inançsızlara ve fâsıklara karşı İslâm’ın izzet ve haysiyetini muhâfaza etmek için yapılan tekebbür de makbûl sayılmıştır. Zîrâ böyle durumlarda bu fıtrî sermâye yerinde, haklı ve müsbet bir sûrette kullanılmış olur ki, o zaman “vakar” adını alır.

Vakar, tevâzû gibi ahlâk-ı hamîdedendir. Zîrâ Cenâb-ı Hak, râzı olduğu kullarının vasıflarını bildirdiği âyet-i kerîmede:

(O sâlih kullar), yalan yere şâhitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.” (el-Furkân, 72) buyurmaktadır.

Nasıl ki tevâzûun gerekli olduğu durumlarda kibir göstermek, çirkin ve iğrenç ise, vakar vasfındaki tekebbürün câiz ve hattâ gerekli olduğu durumlarda tevâzû göstermek de zillettir.

İSLAM'IN ÇİZDİĞİ HUDUTLAR

Yâni yaratılıştaki bütün istîdatları lâyık olduğu ölçüde tutmak ve onları İslâm’ın çizdiği hudutlar çerçevesinde kullanmak lâzımdır. Hayâtı numarasız gözlükler gibi tavır yeknesaklığı içinde yaşamak, İslâm nazarında ne makbul sayılan, ne de arzu edilen bir durumdur. Zîrâ yeri geldiğinde zehir bile şifâ olur.

Velhâsıl, ebedî saâdet için, hayatı, sonsuz ilim sâhibi olan Hak Teâlâ’nın emirleri istikâmetinde yaşamak ve bu emirlerin -tâbir câizse- mantığını kavrama husûsunda büyük bir hassâsiyet göstermek şarttır.

Cenâb-ı Hak, ilâhî intikam ve kahrını celbeden iğrenç vasıflardan lâyıkı vechile sakınabilmeyi cümlemize nasîb eylesin. Bizleri, İslâm’ın izzet ve vakarını taşıyan; ilâhî kudret ve azameti karşısında ise, “hiçliğini” idrâk edip haddini bilen, yersiz övünmelerden sakınan ve:

“O Rahmân’ın (has) kulları ki, yeryüzünde mütevâzî olarak dolaşırlar…” (el-Furkân, 63) âyet-i kerîmesinden lâyıkıyla hissedâr olan kullarından eylesin! Âmîn!

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.