Akraba Hakkı İle İlgili Ayet ve Hadisler

Kişinin akraba ve yakınlarıyla alâkasını devam ettirmesi, onları koruyup gözetmesi, yani sıla-i rahimde bulunması, dînimizin çok ehemmiyet verdiği esaslardan biridir. Hattâ, doğrudan îmanla alâkalı bir hâdisedir. Bu bağlamda bizlere düşen görevler nelerdir?

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse, akrabasına iyilik etsin!..” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 85; Müslim, Îmân, 74, 75)

Cenâb-ı Hak, akrabaları birbirlerine mîrasçı kılmış, birtakım haklar ve vazifelerle aralarındaki bağları kuvvetlendirmiştir.

Akrabalık münâsebetleri, Cenâb-ı Hakk’ın Rahmân sıfatının bir tecellîsi olarak merhamet ve şefkat temelleri üzerinde binâ edilmelidir. Şu hadîs-i şerîf, bu hususta mühim bir ölçüyü dile getirmektedir:

“Akrabasının yaptığı iyiliğe aynısıyla karşılık veren, onları koruyup gözetmiş sayılmaz. Akrabayı koruyup gözeten kişi, kendisiyle alâkayı kestikleri zaman bile, onlara iyilik etmeye devam edendir.” (Buhârî, Edeb, 15; Ebû Dâvûd, Zekât, 45; Tirmizî, Birr, 10)

Bir sahâbî, fazîletli amellerin ne olduğunu sorduğunda, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisiyle alâkayı kesen akrabalarıyla görüşmeye devam etmenin, pek kıymetli davranışlardan biri olduğunu beyân etmiştir.[Ahmed, IV, 148, 158.]

ALLAH (CC) AKRABA HAKKINI GÖZETEN KULLARINI NASIL MEDHEDER?

Allah Teâlâ, sıla-i rahimde bulunan kullarını şöyle medhetmektedir:

“Onlar ki, Allâh’ın riâyet edilmesini emrettiği şeye riâyet ederler (sıla-i rahimde bulunurlar), Rablerinden korkarlar ve (bilhassa) hesâbın kötü olmasından endişe ederler.” (er-Raʻd, 21)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- iyilikte bulunmada gözetilmesi gereken sırayı şöyle beyân etmiştir:

“Harcamaya kendinden başla! Artanı çoluk-çocuğuna sarf et. Âilenden bir şey artarsa, bunu da yakınlarına harca. Bunlardan arta kalanı da sağındaki solundaki komşulara ver!” (Bkz. Nesâî, Zekât 60, Büyûʻ 84; Müslim, Zekât 41)

Akrabaya yapılan infak için, hem sadaka hem de akrabayı koruyup gözetme sevâbı vardır. (Tirmizî, Zekât, 26)

Sıla-i rahimin birtakım zorlukları da olabilir. Lâkin ona vaad edilen mükâfatlar, daha fazla ve daha büyüktür. Fahr-i Kâinât Efendimiz, bu mükâfatların ikisini şöyle haber vermiştir:

“Rızkının çoğalmasını ve ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin!” (Buhârî, Edeb 12, Büyûʻ 13; Müslim, Birr 20, 21)

Bunun aksine, akrabalarıyla bağını keserek onlarla ilgilenmeyen kişiler de şöyle îkaz ve tehdit edilmişlerdir:

“Onlar, Allâh’a söz verdikten sonra verdikleri sözü bozarlar, Allâh’ın gözetilmesini emrettiği kimselerle alâkayı keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, lânete uğramışlardır; cehennem de onlar içindir.” (er-Raʻd, 25)

Yine bu mevzûda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Âhirette cezasını ayrıca vermekle beraber, dünyada Allah Teâlâ’nın çabucak cezalandırmasını en fazla hak eden günahlar, zulüm ve akrabayı ihmâl etmektir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 43; Tirmizî, Kıyâme, 57; İbn-i Mâce, Zühd, 23)

“Akrabasıyla ilgisini kesen kimse cennete giremez.” (Buhârî, Edeb, 11; Müslim, Birr, 18, 19)

Bu âyet ve hadisler, sıla-i rahimin ehemmiyetini açıkça ortaya koymaktadır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V) VE AKRABALARI

Mekke’de şiddetli bir kıtlık ve açlık başgöstermişti. Allah Rasûlü’nün amcası Ebû Tâlib’in maddî durumu zayıf, âile efrâdı ise hayli kalabalıktı. Bu sebeple sıkıntı içindeydi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- diğer amcası Abbâs -radıyallâhu anh-’a gidip:

“–Amcacığım! Biliyorsun ki kardeşin Ebû Tâlib’in âilesi çok kalabalık. İnsanlar kıtlık ve açlığa mâruz kalmış, kıvranıp duruyorlar. Haydi, Ebû Tâlib’in yanına gidelim ve kendisiyle konuşalım. Oğullarından birini ben yanıma alayım, birini de sen al! Böylece onun yükünü biraz hafifletmiş oluruz!” dedi.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çocukluğunda kendisine kol kanat geren amcasına yardımcı olarak aynı zamanda bir vefâkârlık misâli de sergilemiş oluyordu.

Abbâs -radıyallâhu anh- bu âlicenap teklifi kabul etti ve beraberce Ebû Tâlib’in yanına vardılar:

“–İnsanlar, içine düştükleri şu kıtlıktan kurtuluncaya kadar, evlâtlarından bâzılarını yanımıza alıp bakmak sûretiyle yükünü hafifletmeyi arzu ediyoruz.” dediler. Ebû Tâlib:

“−Akîl’i bana bırakınız, diğerlerinden istediğinizi alabilirsiniz!” dedi.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Ali’yi; amcası Abbâs da Hazret-i Câfer’i aldı. Efendimiz’e peygamberlik lûtfedilinceye kadar Hazret-i Ali, O’nun yanında yetişti. Câfer -radıyallâhu anh- da müslüman oluncaya ve bakıma ihtiyaç duymayıncaya kadar Hazret-i Abbâs’ın yanında kaldı. (İbn-i Hişâm, I, 264)

Velhâsıl, insanların akrabalarına önem vermesi, onlarla ilgilenip yardımlarına koşması, Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamber Efendimiz’in üzerinde çokça durduğu bir husustur. Onlara yapılabilecek en mühim yardım ise, dâimâ hakkı ve hayrı tavsiye ederek mânevî âlemlerini îmâr etmektir. Daha sonra da maddî-mânevî her türlü ihtiyaçlarına koşarak, sevinçli ve kederli anlarında yanlarında olmak ve zaman zaman da ziyaretlerine gitmektir.

Cenâb-ı Hakk’ın sıla-i rahimi ısrarla emretmesinde, insanların bildiği ve bilmediği pek çok hikmetler gizlidir. Bize düşen, Rabbimizin emrine cân u gönülden itaat ederek akrabalık bağlarımızı kuvvetlendirmek ve mükâfâtını yine O’ndan beklemektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları

BENZER HABERLER

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Burayı çok beğendim. Ama biraz daha iyi olabilir.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.