Abese Suresi 36. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Abese Suresi 36. ayeti ne anlatıyor? Abese Suresi 36. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Abese Suresi 36. Ayetinin Arapçası:

وَصَاحِبَتِه۪ وَبَن۪يهِۜ

Abese Suresi 36. Ayetinin Meali (Anlamı):

Karısından ve oğullarından!

Abese Suresi 36. Ayetinin Tefsiri:

Kıyâmetin bir ismi “es-Sâhhah”dır. اَلصَّٓاخَّةُ (Sâhhah), çarpınca kulakları patlatan, sağır eden kuvvetli çığlık demektir. O öyle şiddetli bir çığlıktır ki, şiddetinden dolayı başka bir şeyi işittirmeyecek derecede kulakları sağır eder. İşte kıyâmet çığlığı da, insanı dünyadan sağır edip, sadece âhiret işlerini dinleten en büyük bir belâ olması sebebiyle böyle isimlendirilmiştir. Buna göre o korkunç çığlık geldiğinde insan kulaklarını pür dikkat sadece o sese verecek ve sadece o yönden gelen talimatlara uyacaktır. Böylece herkes hesap yerine gidecektir. Kıyâmet öyle dehşetli bir gündür ki, kişi kendisine en yakın olan kardeşinden, anasından, babasından, karısından ve oğullarından kaçacaktır.

Bunun sebebi şunlar olabilir:

  Herkes kendi derdine düşecek ve başkasıyla ilgilenecek hali kalmayacaktır.

  Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri korkusuyla insanlar birbirinden kaçacaklardır.

  Akrabalarının perişan hallerini görüp onlara bir fayda sağlayamayacağı için, hiç olmazsa o perişan manzarayı görmemek için kaçacaktır.

  Zor durumdaki çoluk çocuğu, eşi dostu kendinden yardım isteme ihtimaline karşı, buna imkânı bulunmadığı için kaçacaktır.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.), insanların o gündeki halini haber vererek şöyle buyurdu:

“- İnsanlar kıyâmet gününde Allah’ın huzurunda yalın ayak, vücutları çıplak, ilk yaratıldıkları gibi sünnetsiz olarak toplanacaklar.”

Hz. Aişe buna hayret etti ve:

“- Ey Allah’ın Rasûlü! Erkekler ve kadınlar birbirine bakmazlar mı?” diye sordu. Allah Resûlü (s.a.s.) şu cevabı verdi:

“- O gün herkes başkasıyla ilgilenemeyecek kadar kendi derdine düşecektir.” (Buhârî, Enbiyâ 48; Müslim, Cennet 56)

Netice itibariyle:

Abese Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Abese Suresi 36. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.