Türkiye Yaşlanıyor

Genç nüfusuyla övünen Türkiye'de yaklaşık 6 buçuk milyon yaşlı var. Bu rakam önümüzdeki on yıl içinde daha da artacak. Asıl soru şu: Türkiye buna hazır mı? Uzmanlara göre, hayır. Yaşlı yoksul nüfusu azımsanmayacak orandaki Türkiye'nin sosyal politikalarında köklü reformlar yapması gerekiyor.

Beş yılda bir yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın sonuçlarına göre, 65 yaş ve üzeri nüfus ilk kez yüzde 8'e vardı. Türkiye’deki yaşlı nüfus oranı ülke tarihinin en yüksek noktasına ulaşmış durumda.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından yapılan araştırma önemli; Kalkınma ve Sağlık gibi bakanlıkların politikalarını belirler özellikte. Yani Türkiye’nin geleceğini planlaması için kılavuz görevi görüyor.

Yaklaşık 6 buçuk milyon yaşlı var. Bu rakam önümüzdeki on yıl içinde daha da artacak.

Uzmanlar uyarıyor: "Yaşlı yoksul nüfusu azımsanmayacak orandaki Türkiye acilen sosyal politikalarında köklü reformlar yapmalı."

MİLÂD: 2023

Türkiye uluslararası parametrelere göre henüz yaşlı sayılmıyor. Bu gerçekle 2023 yılında tanışacak ve “çok yaşlı” ülkeler arasına girecek. Yaşlı nüfus yüzde 10’u aşacak. Bu da 8 milyon 600 bin yaşlı demek. Bu rakamın 2050 yılında da yüzde 21’lik oranla 19,5 milyon olması bekleniyor.

 

Nüfusun yaşlanmasıyla birlikte devletin sağlık, bakım hizmetleri, sosyal yardımlar ve emeklilik ücretleri gibi harcamaları da ciddi oranda artacak. Özellikle de 65 ve üzeri yaş grubunda görülen hızlı nüfus artışı, sosyal güvenlik sistemleri açısından tehdit olarak görülüyor.

Günümüzde yaşlılar birçok sorunla baş başa. Ekonomik sıkıntılar, yaşlanmayla artan hastalıklar ve toplumda eskisi kadar saygı görmemeleri bunların başında geliyor. Yaşlılık kolay değil, çevresel faktörler de bu süreci daha da zorlu bir hale sokuyor.

 

GEÇİM DERDİ

Yaşlıların en önemli sorunu ekonomik. Emeklisi de, sosyal güvencesi olmayanı da geçinememekten şikâyetçi.

Türkiye’deki yaşlı yoksul nüfus azımsanacak gibi değil. Yoksulluk oranı 2011 yılında yüzde 17'ydi. 2012 yılındaysa yüzde 18,7’ye yükseldi.

TÜİK verilerine göre, kadınlar erkeklerden daha yoksul.

Kırmızı et, balık ve tavuk tüketimi de yaşlılar için lüks. TÜİK’in İstatistiklerle Yaşlılar çalışması bunu net bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşlıların yüzde 57’si iki günde bir et, tavuk ya da balık yiyemiyor.

Yaşlı nüfusun en önemli gelir kaynağı sosyal transferler, yani sosyal yardımlar.

Sosyal transferlerden yararlanan yaşlı nüfus oranı 2011 yılında yüzde 74,7'yken, bu oran 2012 yılında yüzde 76,6 oldu. Yine kadınlar çoğunlukta.

Çalışan yaşlı sayısının tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Zira emekli olduktan sonra yeniden çalışmaya başlayanlardan yüzde 15 oranında sosyal güvenlik destek primi (SGDP) kesintisi yapılıyor. Emekli eğer bir işyerinde çalışıyorsa bu kesintiyi işveren ödüyor. Kendi işinde çalışıyorsa kesinti bu kez maaşından yapılıyor.

Dolayısıyla çalışan emeklilerin bir kısmı bu kesintiyi ödememek için devlete beyan etmiyor.

SAĞLIK

Sağlık, yaşlılar arasında geçim derdinden sonra gelen en önemli gündem maddesi.

Yaşlılar özelinde yapılan detaylı bir araştırma yok. Ancak şu bir gerçek, yaşlılık dönemi hastalıkların da arttığı bir dönem. Daha çok şeker, hipertansiyon, kolestrol gibi kronik hastalıklar öne çıkıyor.

Sağlık hizmetlerine erişim, kentli yaşlı nüfus için de, kırsaldaki yaşlı nüfus için de çok önemli.

Bu noktada Aile Sağlığı Merkezleri yaşlıların imdadına koşmuş durumda. Sırada beklememeleri, çocuklarla birlikte kendilerine önceliğin tanınmış olması, yaşlıların yüzünü güldüren gelişmelerden biri.

Birinci basamak sağlık hizmetleri kırsalda yaşayan yaşlı için çok daha önemli. Köy ortamından kent merkezlerine gidecek durumda olmayanlar için gezici sağlık hizmetleri devreye sokuluyor. Yaşlılar özellikle ilaç almak için doktor peşinde koşmuyor. Doktor onların ayağına geliyor.

Yaşlılık polikliniklerinin açılması yine, yaşlılıkla birlikte gelen hastalıkların tanı ve tedavisinde bütüncül bir bakış getiriyor. Hastalıklar tek elden koordine ediliyor. Yaşlı hastanın ilaç kullanımı da düşüyor.

Ancak nüfusu önümüzdeki 10 yıl içinde daha da yaşlanacak Türkiye’de geriatri polikliniklerinin sayısı da, uzman hekim sayısı da yeterli değil.

TÜİK verilerine göre, alzheimer hastalığına yakalanan yaşlı nüfus oranı artıyor. 2010 yılında yüzde 2,7'yken, bu oran 2011 yılında yüzde 2,9, 2012 yılında ise yüzde 3,4’e yükseldi.

Yaklaşık 400 bin kişi de evde bakım hizmetinden faydalandı. Bunun devlete maliyeti 3 milyon lira.

 

SOSYAL HAKLAR

Bu başlık, ülkeyi yönetenlerle sosyal politika uzmanlarının ayrıştığı en önemli başlık.

Hükümete göre, yaşlılar açısından bakıldığında Türkiye bir sosyal devlet. Anayasanın sosyal güvenlik hakkını düzenleyen 62. maddesinde yer alan “Yaşlılar devletçe korunur. Yaşlılara devlet yardımı ve sağlanacak diğer haklar ve kolaylıklar kanunla düzenlenir” ifadesi bunun için yeterli.

Sosyal devlet olmanın en önemli dayanağı, yaşlılara gerek 65 yaş aylığı, gerek sosyal yardımlaşma vakıfları üzerinden yapılan ayni-nakdi yardımlar. Bununla birlikte hiçbir sosyal güvencesi olmayan yaşlıların ilaç, protez, gözlük gibi sağlık giderleri de karşılanıyor.

Yaşlılar artık hastanelerde upuzun kuyruklarda da beklemiyor. Yaşlı poliklinikleri bu yolda atılmış en doğru adım. Ayrıca Sağlık Bakanlığı, “evde bakım üniteleri” ile de yaşlılara yönelik önemli bir adım atmış durumda.

Sosyal politika uzmanlarıysa konuyu daha derin ele alıyor. Yardımlarla sosyal devlet olunmayacağını ileri sürüyorlar.

Onlar “hak” tanımı üzerinde yoğunlaşıyor. Mevcut sisteme göre yaşlılar hak talep etme, talep ettikleri haklara kavuşabilme aşamasında değiller. Zira Türkiye’de yaşlılar özelinde tanımlanan sosyal hakları yok.

Yoksullukla mücadele, haklar değil hayırseverlik söylemi üzerinden yürüyor.

 

YAŞLILIK EYLEM PLANI

Yaşlılık ilk kez AK Parti iktidarı döneminde sorun olarak ele alındı. 2007 yılında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), geniş kapsamlı bir rapor yayımladı. Bu raporda mevcut durum ve uygulamaya konması gereken politikalar sıralandı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 yılında Türkiye’de yaşlıların durumunu özetleyen bir uygulama planı daha yayımladı. Aradan geçen zaman içinde yapılacaklar aslında çok değişmedi. 2007 yılındaki raporun revize edilmiş hali demek yanlış olmaz.

Her iki raporda da yaşlı yoksul kesimin refahının arttırılması öncelikli.

Bakanlık, kamuoyunda 65 yaş aylığı olarak da bilinen 2022 Sayılı Kanun kapsamında herhangi bir güvencesi olmayan yaşlılara yapılan ödemeleri, net asgari ücretin en az üçte ikisine çekmeyi hedefliyor.

Kaynak: Al Jazeera Türk

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.