Peygamberimizin Kur’ân-ı Kerîm Tilâveti

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i hakkıyla okur, mânâsı üzerinde çokça tefekkür eder, emirlerini derhâl tatbîke koyulurdu. Âdeta Kur’ân’ı hissederek, yaşayarak ve kalbiyle okurdu.

En büyük zikirlerden biri de Kur’ân-ı Kerîm tilâvetidir. Hakîm et-Tirmizî Hazretleri şöyle buyurur:

“Hak Teâlâ’nın kelâmıyla Hakk’ı zikretmek, kendi sözümüzle zikretmekten daha fazîletlidir.”[1]

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri de şöyle buyurur:

“Kur’ân-ı Kerîm’in, onu konuşan Allah Teâlâ’nın şânına lâyık büyük bir nûru vardır.”[2]

EFENDİMİZİN KUR'ÂN OKUYUŞU

Mü’min, Kur’ân-ı Kerîm’in mânâsını anlamasa bile ondan istifâde eder. Nitekim büyüklerden biri şöyle buyurmuştur:

Bir kimse ilâç içer, ne içtiğini bilmez, ama o ilâç tesir eder. İşte Kur’ân-ı Kerîm de böyle tesir eder. Kur’ân’ın her harfi, beşeriyetin vücuduna (varlık ve benliğine) düşen bir dağ gibidir ve o vücudu yok edip beşeriyet izlerini siler (mânen yükseltir). Kur’ân nûru, mü’minin kalp nûru ile birleşir, nûrâniyet artar ve beşerî vücut yok olur (varlık ve benlik iddiâsı kalmaz).”[3]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i hakkıyla okur, mânâsı üzerinde çokça tefekkür eder, emirlerini derhâl tatbîke koyulurdu. Âdeta Kur’ân’ı hissederek, yaşayarak ve kalbiyle okurdu. Okurken Allâh’ı tesbîh etmekten bahseden âyetlere gelince سُبْحَانَ اللّٰهِ gibi tesbîh ifâdeleriyle Allâh’ı noksanlıklardan tenzîh ederdi. Duâ âyetleri gelince onlarla Allâh’a münâcâtta bulunurdu. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca hemen Allâh’a sığınırdı.[4] Bâzen bir âyet-i kerîmeyi sabaha kadar tekrarladığı olurdu.[5]

PEYGAMBERİMİZ HER GÜN DÜZENLİ ŞEKİLDE KUR'ÂN-I KERİM OKURDU

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, her gün düzenli bir şekilde Kur’ân-ı Kerîm okurdu. Kur’ân-ı Kerîm’i yediye taksîm ederek haftada bir hatim ederdi. Ashâb-ı kirâm da O’na ittibâ ederdi.[6]

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kırâati, açık bir şekilde harf harf, tertîl üzere, yani teennî ve tedebbür ile, aynı zamanda tecvid kâidelerine uygun olarak yapılan bir tilâvet idi.[7]

Efendimiz’in hayatına baktığımızda, O’nun her vesîleyle Kur’ân okuduğunu görürüz. İnsanlara İslâm’ı anlatırken ve ashâbına sohbet ederken Kur’ân okurdu; bir meseleyi îzah ederken o mevzuyla alâkalı âyetleri okurdu, gece ibadetlerinde uzun uzun Kur’ân-ı Kerîm tilâvet ederdi. Sefer esnâsında Kur’ân-ı Kerîm okuyarak yoluna devam ederdi. Nitekim hicret ederlerken onları arkalarından takip eden Sürâka, Efendimiz’in Kur’ân tilâvetini işitecek kadar yanlarına yaklaştığını ifâde etmiştir.[8]

RAMAZAN AYINDA KUR'ÂN-I KERİM'E DAHA FAZLA EHEMMİYET VERİRDİ

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bilhassa Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’e daha fazla ehemmiyet verirdi. Dostu Cebrâil -aleyhisselâm- ile bu ayda her gece Kur’ân-ı Kerîm’i mukâbele ederlerdi. Vefâtından önceki Ramazan’da ise bu mukâbeleyi iki kere yapmışlardı.[9] Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Kur’ân-ı Kerîm’i, Cebrâil -aleyhisselâm-’dan sonra bâzı sahâbîleriyle de mukâbele ederdi.[10]

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı sevdiği gibi, onu başkalarından dinlemekten de ayrı bir lezzet alırdı. Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Bana Kur’ân okur musun!” buyurdular. Ben:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü, Kur’ân Siz’e indirilmişken ben mi Siz’e Kur’ân okuyacağım?!” dedim. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ben, Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi de severim.” buyurdular. Bunun üzerine kendisine Nisâ Sûresi’ni okumaya başladım. 41. âyete gelip:

“Her ümmetten bir şâhit getirdiğimiz ve Sen’i de onlara şâhit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!” diye okuduğumda:

“–Şimdilik kâfî!” buyurdular.

Bir de baktım ki mübârek gözlerinden yaşlar akıyordu. (Buhârî, Tefsîr, 4/9; Müslim, Müsâfirîn, 247)

Ashâb-ı kirâm da hazarda ve seferde devamlı Kur’ân-ı Kerîm ile meşgul olurlardı. Peygamber Efendimiz’in şu ifâdeleri, bunun en güzel şâhitlerinden biridir:

“Ben yumuşak kalpli Eş’arî kabîlesinin gece (evlerine) girerken okudukları Kur’ân seslerini çok iyi tanırım. (Sefer esnâsında) gündüz nereye konakladıklarını görmesem bile, gece onlardan yükselen Kur’ân sesinden yerlerini hemen tespit edebilirim…” (Buhârî, Meğâzî, 38)


[1] Muhammed Pârsâ, Muhammed Bahâüddîn Hazretleri’nin Sohbetleri, s. 59.

[2] Muhammed Pârsâ, a.g.e, s. 59.

[3] Muhammed Pârsâ, a.g.e, s. 60.

[4] Bkz. Müslim, Müsâfirîn, 203; Nesâî, Kıyâmu’l-leyl, 25.

[5] Bkz. Nesâî, İftitâh, 79; Ahmed, V, 156.

[6] Bkz. Müslim, Müsâfirîn, 142; Ahmed, IV, 9; İbn-i Mâce, Salât, 178.

[7] Bkz. Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 23.

[8] Bkz. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; Ahmed, IV, 176; İbn-i Hişâm, II, 103; Hâkim, III, 7.

[9] Bkz. Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Fedâilü’l-Kur’ân 7, Savm 7; Müslim, Fedâil 50.

[10] Bkz. Ahmed, I, 405; Taberî, I, 28; Mukaddimetân, nşr. A. Jeffery, s. 74, 227; Tâhir el-Cezâirî, et-Tibyân, s. 26.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.