Kur'ân-ı Kerim'de Geçen Konuşma Tarzları Nelerdir?

Mü’minin dili, ilâhî hakîkatlerin bediî ve rûhânî güzelliklerini sergileyen bir hikmet pınarı olmalıdır.

Cenâb-ı Hak, Kurʼân-ı Kerîmʼinde bizlere bir konuşma tarzı tâlim ediyor:

1) DOĞRU SÖZ SÖYLE

Her hususta, doğru, samimî, âdil ve hak-şinas olmamızı emrederek قَوْلاً سَدِيداً, yani doğru söz söyleyin, buyuruyor. (Bkz. en-Nisâ, 9; el-Ahzâb, 70)

2) İKRAMKÂR VE İLTİFATKÂR SÖZ SÖYLE

Anne-babaya karşı “öf” bile deme, onlara; قَوْلاً كَرِيماً, yani ikramkâr ve iltifatkâr söz söyle, buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 23)

3) GÖNÜL ALICI SÖZ SÖYLE

Yoksula verebileceğin hiçbir şeyin yoksa ondan yüzünü çevirme, hiç olmazsa قَوْلًا مَيْسُورًا gönül alıcı, tesellî edici birkaç söz söyle, buyuruyor. (Bkz. el-İsrâ, 28)

4) TATLI SÖZ SÖYLE

Başa kakmak ve gönül incitmek sûretiyle ecri zâyi edilen bir sadakadansa قَوْلٌ مَعْرُوفٌ, yani tatlı bir söz daha hayırlıdır, buyuruyor. (Bkz. el-Bakara, 263)

5) YUMUŞAK SÖZ SÖYLE

Zâlimlerin kalbini yumuşatmak için قَوْلاً لَيِّناً, yani yumuşak söz söyleyin, buyuruyor. (Bkz. Tâhâ, 44)

6) TESİRLİ, HİKMETLİ SÖZ SÖYLE

Yine tebliğ esnâsında قَوْلاً بَلِيغاً yani gönüllere işleyecek tesirli, hikmetli ve belîğ söz söyleyin, buyuruyor. (Bkz. en-Nisâ, 63)

7) BAĞIRMADAN, ALÇAK SESLE KONUŞ

Kaba ve haşin konuşmaların bir müʼmine yakışmadığını ve ses tonumuzu da yerine göre ayarlamamız gerektiğini ifade sadedinde canlı bir misal vererek:

“Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.” (Lokman, 19) buyuruyor…

Velhâsıl, Rabbimiz, bunun gibi pek çok tâlimatla, müʼmine yakışan konuşma üslûbunu Kurʼân-ı Kerîmʼinde beyan ediyor.

Anaokulundan üniversitelere kadar bütün okullarda ve kurslarda yabancı dillerin öğretildiği günümüzde, Kurʼân-ı Kerîmʼin bizden istediği lisâna ne kadar âşinâyız? Beşerî lisanlara ne kadar, Kurʼân lisânına ne kadar ehemmiyet veriyoruz?..

Kaynak: www.osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Amin

    Allahım bizi kuran ahlakı ile ahlaklandır

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.