Her Mü'minin Son Vazifesi

İslâm kardeşliğinin mühim vecîbelerinden biri, vefât eden mü’min kardeşlerimize son vazifemizi yaparak onları insanın mükerremliğine yaraşır şekilde defnetmek ve âilelerine tâziyede bulunmaktır.

Cenâb-ı Hak, Âdemoğluna son vazifesini canlı bir misal göstererek öğretmiştir.[1] Cenâzenin namazını kılmak ve kabre defnetmek farz-ı kifâye, diğer hizmetler ise sünnet ve müstehab kılınmıştır. Bu vazifeler ihmâl edildiğinde, bütün bölge halkı farzı terk etmiş sayılarak günahkâr olur.

VAZİFENİN EHEMMİYETİ

Fahr-i Kâinât Efendimiz, cenâzenin emin kimseler tarafından yıkanmasını tavsiye ederek[2] techîzine ihtimam gösterilmesini, güzelce yıkanıp kokulanarak kefenlenmesini istemiştir. Bu vazifenin ehemmiyetini ifâde sadedinde şöyle buyurmuştur:

“Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan hâlleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk kere bağışlar. Ölüyü kefenleyene ipekten yapılmış Cennet elbiseleri giydirir. Kabir kazıp ölüyü defnedene, bir fakiri kıyâmete kadar kalacağı bir eve yerleştirmiş gibi ecir verir.” (Hâkim, I, 506/1307)

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Müslümanın, Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyâret etmek, cenâzenin arkasından yürümek, davete icâbet etmek ve aksırana «yerhamükellah: Allah sana merhamet eylesin!» demek.” (Buhârî, Cenâîz 2; Müslim, Selâm 4)

ÖLEN MÜSLÜMAN İÇİN İLK DUA

Vefât eden bir Müslüman için ilk duâ, onun cenâze namazını kılmaktır. Daha sonra da imkân nisbetinde duâ etmek ve onun adına hayırlarda bulunmak îcâb eder. Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Cenâze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlâsla duâ ediniz!” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 54-56/3199)

Yine Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“Hangi Müslümanın cenâzesinde Allâh’a şirk koşmamış kırk kişi hazır bulunup namazını kılarsa, Allah, onların ölü hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.” müjdesini vermiştir. (Müslim, Cenâiz, 59)

Burada “kırk” rakamı kalabalık insan topluluğunu ifâde etmek için kullanılmıştır. Zîrâ bir başka hadiste yüz kişi denirken,[3] diğer bir rivâyette de üç saflık bir cemaatin bulunması yeterli görülmektedir. (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 38-39/3166)

Dipnotlar:

[1] Bkz. el-Mâide, 31.

[2] Bkz. İbn-i Mâce, Cenâiz, 8.

[3] Müslim, Cenâiz, 58.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ÖLÜNÜN ARDINDAN YAPILACAK AMELLER

Ölünün Ardından Yapılacak Ameller

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.