Evimiz Cennet Olsun

Mutlu bir yuva, tek taraflı sağlanacak bir başarı değildir. İki taraflı fedakârlık, saygı, sevgi ve emek ister. Ama mutlu bir yuva için kadının yapabileceği daha çok şey vardır. Kadın fıtratı; sevilmeye, sahiplenilmeye uygun yaratılmış; erkekse onu tamamlayıcı olarak sevici ve sahiplenici bir yapı ile var edilmiştir. Kadın, bu sevilmeye müsait varlığı ile ev reisinin gönlünü yapabilir; bu özelliğini eşini hayra yönlendirmekte ikna edici olarak kullanabilir.

Bir devleti idare etmek ne kadar önemliyse, bir evi idare etmek de o kadar önemlidir. Evin dış cihetinden erkek sorumluyken içindeki huzur, düzen ve programdan da kadın sorumludur. Öyleyse biz hanımlar, yuvada mutluluğu hâkim kılmak için neler yapabiliriz; önce onu konuşalım, dertleşelim.

EVİMİZİ CENNET BAHÇESİNE NASIL ÇEVİREBİLİRİZ?

Dünyada bir cennet bahçesinde yaşamaya tâlipsek eğer, en güzel muallim Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bize bu evin âdeta imar plânını vermiştir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashabı bir sohbet meclisinde oturuyorlarken, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Cennet bahçelerine uğradığınız zaman istifade ediniz.” buyurdular. Onlar da:

“-Cennet bahçeleri nerelerdir, yâ Rasûlâllah?” diye sordular. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına:

“-Oralar, ilim meclisleridir.” buyurarak cevap verdi. (Tirmizî, Deavât, 82/3510)

“Evimiz, nasıl ilim meclisi/cennet bahçesi olabilir?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Akşamları âilenizle birlikte oturduğunuzda -çok değil- yarım saatinizi ayırıp, günlere paylaştırarak, bir gün hadis, bir gün tefsir, bir gün ilmihal okuyarak müzâkere etmeniz, hem evinizi bir ilim meclisine dönüştürecek, hem de âile içinde bu güzel ortamdan dolayı Rahmânî bir muhabbet oluşmasına vesîle olacaktır. Eğer bunu başaramazsanız -ki istikrarlı olursanız Allah için attığınız bu adım mutlaka başarılı olacaktır- o zaman siz kendiniz sohbet meclislerine devam edin ki, üzerinize sinen bu güzel koku, sizinle birlikte evinize dolsun.

İSLAM'LA İHYÂ OLMUŞ BİR YUVA

İslâm’la ihyâ olmuş bir yuva; akla, İslâm ahlâkıyla yetişmiş evlâtları getiriyor. Bir evlât, âilenin özeti gibidir. Ahlâkî değerleri, hâdiselere verdiği tepkileri, hassasiyetleri, kavgaları ya da sevgileri genişçe ele alındığında, o ailenin alt yapısındaki alışkanlıkları, yaşama ve anlaşma üsluplarını, mutluluklarını ya da kavgalarını ele verir.

Daha bebeğin anne karnına düşmesiyle başlayan bu ahlâk tekâmülünde ebeveynlere çok iş düşmektedir. Bir annenin, yavrusu karnına düştüğü andan itibâren asıl niyeti; “kaht-ı ricâl: adam kıtlığı” ile beli bükülen hizmetleri doğrultmaya memur bir evlât yetiştirmek olmalı, kendisi ve eşi de bu cihette yol katetmek için çaba sarf etmelidir. Unutmayalım ki; bir çocuğun âilesi, akşamları televizyon izleyerek vakit geçiriyorsa, o çocuğun şuuru kendisi için bunun faydalı olduğunu kayıt edecektir. İşte bu yüzdendir ki, yüzlerce çocuk, eğitim hayatına başladıktan sonra bir türlü istenen seviyede kitap okuma alışkanlığı kazanamamaktadır. Çocuklarımızda kalıcı alışkanlıklar istiyorsak, azarlayan sözler değil, örnek olan davranışlar sergilemeliyiz.

CENNET OLMAYA ADAY EV

Hanımları en çok ilgilendiren konulardan bir tanesi de; günlük rutin işler diyebileceğimiz, ama âile hayatında mutluluğa yön verici ehemmiyette olan temizlik, düzen ve yemek yapmaktır. Mânevî inşâsı tamamlanan, cennet olmaya aday bir evin, maddî olarak da nezih ve ferah olması şarttır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

 “Şu üç şey, âdemoğlunun saadetindendir: Sâliha bir hanım, uygun, elverişli bir ev ve rahat bir binek.” buyurmuşlardır. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 168)

Evlerimiz çok lüks, gösterişli olsun demek değildir merâmımız… Bahsettiğimiz şey; evlerimizin sâde ama temiz ve düzenli olması... Bahsettiğimiz; evin kapısından içeri girince:

“-Bu ev, temizliği, îmânın şartlarından sayan, her namaz öncesi bize abdestle temizlenmeyi emreden İslâm evi!” denilebilecek bir intibâ bırakmak, gönüllerde...

Temizlik ve yemek demiştik. Evet, hanımlar, ev halkını mutlu etmek için kolları sıvadıysak, âşinâsı olunan yemeklerden vazgeçip, yenilikçi olmalı, onların damaklarını şaşırtarak, sürprizler yapmalıyız. Bir hanım, evde her şeyi ile dışarıdan daha huzur verici ve doyurucu olduğunu, evlâtlarına ve eşine telkin etmelidir ki, onların ayakları dışarıda huzuru aramak için evden çıkmaya yönelmesin!

EVDE MADDİ VE MANEVİ DÜZEN ŞART

Bunun için de, materyalizmin hâkim olduğu, afişlerin, panoların, reklâmların sürekli beynimize “Gel, beni ye!” çağrısında bulunduğu, mânen ve maddeten zararlı ürünlerden evlâtlarımızı ve eşimizi uzak tutmalıyız. Bu da ancak güzel yemek tarifleri öğrenerek, yemek kitaplarından zamanın en sevilen, en fazla tüketilen yiyeceklerinin tarifini araştırarak evde tertemiz ve sağlıklı malzemelerle, ağzı duâlı şekilde hazırlayıp ev ahalisinin önüne sunmakla mümkün olur.

Bahsetmek istediğim bir diğer husus da; tüketim çılgınlığının en üst seviyede olduğu bu dönemde kadının tasarruflu olmayı elden bırakmamasıdır. İsrafı haram kılan dînimiz, bu konuda hassasiyet gösteren bir âilenin evine bereket ve huzur yağacağını haber vermiştir. Hanım kardeşlerim; indirim, taksit, moda gibi tuzaklardan olabildiğince uzak durmalı, ihtiyaç fazlası bir şeye satın almak için el uzattığında İslâm Âlemi’nin durumunu tefekkür etmelidir. Fazladan bir şey almaya niyet ettiğinizde içinizden “Aldım say!” demeniz, o parayı ihtiyaç sahibi bir mü’mine vermeniz, âilenizin saâdeti için ne büyük bir hediye ve ne büyük bir yatırım olur! Sâliha hanım; asıl kazandığının, gönlü buruk mü’minlere tasadduk ettiği mal olduğunu bilir, âhiret hazinesine yatırım yapar.

Evet hanımlar! Yazımın başında da dediğim gibi, bize çok vazife düşüyor. Şimdi bismillah deyip kolları sıvayalım, bu kutlu yolda adımlarımızı sağlamca atmaya başlayalım. Ne demiş üstad Necip Fâzıl:

“«Basacağım!» de! Bas ve yürü! Şüphe edersen ayakların seni taşımaz!..”

Kaynak: Büşra Küçüksucu, Şebnem Dergisi, 147. Sayı

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.