Allah'tan Nasıl Râzı Olunur?

Allah'tan râzı olmaktan  ilgili velîlerin kıymetli sözlerini sizler için hazırladık...

İbn Atâullah -kuddise sirruh- buyurdu ki:

Rızâ Allahü Teâlâ’nın, kul için takdir ettiği şeyleri, kalbin sükûnetle karşılamasıdır. Çünkü Allah, onun için, en iyi olanı seçmiştir. Böylece kul, takdire rızâ göstermiş ve hoşnudsuzluktan kurtulmuş olur.

Sehl -kuddise sirruh-:

Kul ile Allah birbirlerinden razı olunca, itminân hali ve “Onlar ki inandılar ve iyi işler yaptılar, mutluluk onların, güzel gelecek onların” (er-Rad, 29) âyetinin mânâsı ortaya çıkar” buyurmuştur.

Cüneyd Bağdadî -kuddise sirruh- buyurur:

Rızâ: kalblere vasıl olan ilmin, sağlam ve sahih olmasıdır. Kalb, ilmin hakikati ile yüz yüze gelince, ilim onu rızâya yönlendirir. Rızâ ve muhabbet; havf ve reca gibi değildir. Bunlar, dünyada da âhirette de kuldan ayrılmayan iki haldir. Çünkü cennetde de, rızâ ve muhabbetten mustağni kalınamaz.

Seriyy es-Sakati -kuddise sirruh- buyurmuştur ki:

Şu beş şey mukarreblerin (Allah’a yakın olanların) ahlâkındandır: Nefsin sevdiği veya sevmediği mevzularda (konularda) Allah’dan razı olmak. Allah’ı samimiyetle sevmek. O’ndan hayâ etmek, Allah’a ünsiyet etmek ve O’nun dışındaki şeylerden uzak durmak.

Ebu Türâb -kuddise sirruh-:

Kalbinde zerre kadar dünya sevgisi bulunan, Allah’ın rızasına nâil olamaz, buyurmuştur.

Bir rivayet vardır:

Mûsâ Muslihüddin -kuddise sirruh- hazretlerine soruyorlar:

Bu ahvâl hakkında sizin fikriniz nedir? Zamanın kötülüğü malûm. Bir çare-i necât yok mudur?

Cevaben buyuruyor ki:

Ben, her şeyi, Allah’ın, onun üzerindeki zuhûru nasılsa, onu öylece kabullenirim. Yani hiç itiraz etmeden onu olduğu gibi merkezinde bırakırım.”

O günden itibaren kendisine “Merkez Efendi” lakabı takılmıştır.

Hazreti Ali -radıyallahu anh- buyurmuştur ki:

Rızâ yaygısına oturan kimseye, Allah’dan hoşuna gitmeyen hiç bir şey gelmez, istek ve sual yaygısına oturan ise, hiç bir şekilde Allah’dan razı olmaz.”

Hâris -kuddise sirruh- buyurur:

Takdir edilen hükümleri kalbin sükûnetle karşılamasıdır.

Zünnûn Mısrî -kuddise sirruh- buyurur:

Rızâ: “Kaderin acılığını, kalbin sevinçle karşılamasıdır.”

Ebû Saîd -kuddise sirruh-’a soruldu:

Kulun aynı anda hem rızâ hem de hoşnutsuzluk göstermesi caiz olur mu? O da buyurdu ki:

“Evet kul Rabbına rıza, nefsine ve Allah’la ilişkini kesen herşeye hoşnutsuzluk gösterebilir.

Yahya -kuddise sirruh- buyurmuştur ki:

“Bütün işler şu iki temele dayanır: Onun senin için, senin de onun için yaptığındır. Ondan gelene razı, kendi yaptığında da ihlâslı olursun.

LÂ HAVLE VELÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH

Şibli -kuddise sirruh-, Cüneyd hazretlerinin huzurunda:

“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” dedi.

Cüneyd:

“Senin bu sözün canının sıkıldığını gösteriyor.” dedi.

Şibli kuddise sirruh:

“Doğru söyledin” buyurdu.

Cüneyd -kuddise sirruh-:

“Can sıkıntısı, takdire rızayı terketmenin işaretidir” dedi.

Cüneyd bu sözü ona, rızanın aslına dikkat çekmek için söylemiştir. Çünkü rıza, kalbin inşirâhından, kalbin inşirâhı da yakîn nûrundan meydana gelir.

Allahü Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur:

“Allah’ın göğsünü İslâm’a açtığı kimse, Rabbından bir nûr üzere değil mi? Allah’ı anmağa karşı yürekleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun, onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Zümer, 22)

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 258. Sayı, Ağustos 2007

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.