Zâtü’s-Selâsil Seriyyesi

Mute Savaşı’ndan sonra bazı Arap kabileler üzerine düzenlenen Zâtü’s-Selâsil Seferi nasıl gerçekleşmiştir?

İslma ordusu Mûte’den döndükten birkaç gün sonra Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz Amr bin Âs (r.a) kumandasında bir ordu daha hazırladı. Mûte’de Rum tarafına katılan ve ondan sonra asker toplayıp Medîne’ye yaklaşmak isteyen Kudâa kabilesi tedip edilecekti.

300 askerle giden Amr bin Âs (r.a) düşmanın sayısının çok olduğunu görünce Efendimiz’den (s.a.v) yardım istedi. Allah Rasûlü (s.a.v) de Ebû Ubeyde bin Cerrâh’ı 200 kişinin başına kumandan tâyin ederek yardıma gönderdiler.

Âni baskın neticesinde Kudâa askerleri dağılıp kaçınca Müslümanlar onların topraklarının içlerine kadar gittiler. Bu durum, Mûte’de yara alan Müslümanların ağırlık ve heybetini yeniden artırdı.

Bu orduda Hz. Ebûbekir ve Ömer (r.a) de vardı. Bu da gösteriyor ki faziletli bir kimse bir işte temâyüz etmişse, o hususta kendisinden daha faziletli kişilere emir tâyin edilebilir.

Amr bin Âs (r.a) şöyle anlatır:

“Zâtü’s-Selâsil gazvesinde soğuk bir gecede ihtilâm ol­muştum. Gusledersem (soğuktan) ölürüm diye korktum ve teyemmüm ettim. Sonra da arkadaşlarıma sabah namazı kıldırdım. Müteakiben onlar bunu Efendimiz’e söylediler. Allah Rasûlü:

«‒Ey Amr, cünüb olduğun hâlde arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?» buyurdular.

Ben de kendilerine, beni yıkanmaktan men eden şeyi haber verdim ve:

«‒Ben Allah Teâlâ’nın: “Kendinizi öldürmeyin, şüphesiz Allah size çok merhametlidir!”[1] buyurduğunu işittim» dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz tebessüm etti ve bir şey demedi.” (Ebû Dâvud, Tahâret, 123/334)

Cünüb olan kimse, yıkandığında hasta olmaktan, ölmekten veya susuz kalmaktan korktuğu zaman teyemmüm edebilir.

Hudeybiye Sulhü’nden sonra Müslümanların askerî hamleleri Kuzey’e yönelmiş, Mekke-i Mükerreme ise sulhün gölgesine çekilmiş, emniyet içinde bulunuyordu. Ama Kureyş bu emniyet nimetinin kadrini bilemedi ve sulhü bozdu. Müslümanların askerî faâliyetleri de eskiden olduğu gibi yeniden Mekke ve civarına yöneldi.

Dipnot:

[1] en-Nisâ, 29.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN KATILDIĞI SAVAŞLAR İLE İLGİLİ HADİSLER

Peygamberimizin Katıldığı Savaşlar ile İlgili Hadisler

İLK SERİYYELER VE GAZVELER

İlk Seriyyeler ve Gazveler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.