Vâkıa Suresi 85. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Vâkıa Suresi 85. ayeti ne anlatıyor? Vâkıa Suresi 85. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Vâkıa Suresi 85. Ayetinin Arapçası:

وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْكُمْ وَلٰكِنْ لَا تُبْصِرُونَ

Vâkıa Suresi 85. Ayetinin Meali (Anlamı):

Biz ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz.

Vâkıa Suresi 85. Ayetinin Tefsiri:

Esasen herkes istediği gibi davranmakta serbesttir. Fakat ölüm vakti geldiği zaman bu serbestlik ortadan kalkacak, iradeler soyulup alınacak ve mecburi bir istikamete doğru, sadece Allah’ın irade ve emrinin geçerli olduğu zaruri, uhrevî bir yürüyüş başlayacaktır. Hiç kimsenin artık çıkmak üzere boğaza dayanmış canı geri çevirmeye, o zaruri gidişi durdurmaya gücü yetmeyecektir. Böylece Allah Teâlâ, öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenleri, kimsenin kaçamadığı ölüm gerçeği üzerinde düşünmeye, kendisinin kullar üzerindeki mutlak güç ve hâkimiyetini kabullenmeye çağırmakta, başaramayacakları bir işe sevk ederek onlara hem acziyetlerini tattırtmak, hem de hakikati idrak etmelerini sağlayıp ebedi kurtuluşlarına imkân tanımaktadır.

Ölümün bir yaşı yoktur. Hayata gözlerini yeni açmış masum bir yavrudan yüz yaşına değnek dayamış ihtiyara kadar her yaşta insan ölmeye adaydır. Eğer vaktimiz olur da İstanbul’daki çocuk mezarlarından herhangi birinde günün herhangi bir saatinde bir müddet bulunup oraya gelen çocuk cenazelerini izleme fırsatı bulabilirsek, gördüğümüz manzara hiçbir şey konuşmaya gerek duymaksızın gerçeği tüm netliğiyle anlamamıza yardımcı olacaktır. Henüz yeni doğmuş bebekler; üç aylık, altı aylık, bir yaşında yavrular; üç yaşında beş yaşında çocuklar hayatlarının baharında kabre uzanıyor, âhiret yolculuklarına başlıyorlar. Taptaze kabir başlarında kalpleri kırık, yüzleri buruk, gözleri yaşlı anneler, babalar…

Şu hâtıra ölümün acısını kalplere sindiren, göz ve gönüllerimizi fânî dünyadan çevirip ebedî âhiret âlemine yönlendiren ne hazîn bir manzarayı dile getirmektedir:

Mesnevî şârihi Tâhirü’l-Mevlevî (r.h.), doğum esnâsında ikizleri ile beraber vefât eden bir annenin dramından çok duygulanır. Akrabâlarını araştırıp buldurur.

“–Ben bu üç mevtâya tâziye olarak bir kabir taşı kitâbesi yazdırmak istiyorum!” der ve anne yüreğinin şefkat ve merhametini şu dörtlüğü ile çok içli bir şekilde ifade eder:

Bir Kitâbe-i Seng-i Mezâr:

“Dünyada der-âğûşa ecel vermedi imkân,

Etti beni hem-makber iki yavrucuğumla.

Artık tutarak dest-i yetimanelerinden,

Geldim sana Rabbim, iki öksüz çocuğumla...”

“Ecel, beni iki yavrucuğumla kabir yolcusu eyleyerek şu dünya hayâtında onları doya doya kucaklamaya imkân vermedi. Ey Rabbim! Ben de yetim ellerinden tutup o iki öksüz çocuğumla sana geldim...”

Sözün özü şudur ki, henüz ömür denen sihirli fırsat elde iken bu engellenemez son, kaçınılmaz gerçek dikkate alınarak Kur’ân-ı Kerîm’in belirlediği hayat tarzı çerçevesinde hareket edilse herhalde daha doğru ve daha faydalı olacaktır.

Çünkü, sûrenin başında da genişçe beyân edildiği gibi, insanlar dünyadaki iman ve amellerine göre mahşer yerinde üç zümreye taksim olunacaklar:

Vâkıa Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Vâkıa Suresi 85. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.