Uveym İbni Sâide (ra) Kimdir?

Uveym İbni Sâide radıyallahu anh, Medine’de İslâm’la tanışıp şereflenen ilk sekiz kişiden biri olarak bilinir. O, aslen Kuzey Arabistan’da yaşayan Beli kabilesinden gelmiştir. Medine’de doğup büyümüştür. Evs kabilesinin Amr ibni Avf oğullarına mensuptur.

Uveym ibni Sâide Mekke’de İslâm’la şereflenip Medine’ye dönen Es’ad ibni Zürare ve Zekvan radıyallahu anh vasıtasıyla İslâm’ı tanımış ve hiç tereddüt etmeden hemen Müslüman olmuştur.

İslâmla buluşan bu ilk Müslümanlar büyük bir gizlilik içerisinde hareket ederlerdi. Tedbire riayet ederek kendi aralarında toplanır sohbet ederler ve kardeşliklerini pekiştirmeye, güçlendirmeye gayret ederlerdi. Gönüllerinde Allah Rasûlüne hasret ve muhab­bet dayanamayacak hale gelince bir fırsat bulup Mekke’ye umre yapmak niyetiyle giderlerdi. Rasû­lul­lah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le Akabe’de buluşurlardı.

Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz onlara İslam’ı anlatır, yeni nâzil olan ayetlerden okur, onlarla tatlı tatlı sohbet ederdi. Onların gönlünde derin bir iman, engin bir aşk ve büyük bir heyecanın doğmasına vesile olurdu. Onlar da Medine’ye döndüklerinde bu aşk ve heyecan ile kapı kapı, bahçe bahçe dolaşır İslam’ın yayılması için gayret ederlerdi.

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh Akabe bey’atlerinde, canıyla malıyla Allah yolunda cihad edeceğine ve İki Cihan Güneşi Efendimizi canları gibi koruyacağına söz vermişti. Bu sözünü davranışlarıyla isbat etti.

İSLÂM'IN İLK CAMİSİ: KUBA MESCİDİ

O, Kuba’da oturuyordu. Bu sözünün gereğini yerine getirdi. Mekke’den hicret eden Müslümanları evinde ağırlayıp misafir etti. Onlara en güzel şekilde hizmet etmeye çalıştı.

Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efen­di­miz de hicret edip gelince Kuba’da kaldı. Bir hafta veya on gün kadar burada ikamet etti. Bu sırada ilk iş olarak ashabının bir araya gelip toplanabileceği, birlikte ibadet edebileceği bir mekan ihtiyacını gidermeye çalıştı. Hemen bir mescid inşa faaliyetine girişti. Bütün sahabi efendilerimizle birlikte canla başla çalışarak Kuba mescidini yaptı. Uveym ibni Sâide radıyallahu anh bu hizmette Efendimiz’in yanından hiç ayrılmadı.

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh temizlik konusunda çok hassastı. Kendisinin ve çevresinin temizliğine çok itina eder, titiz davranırdı. Onun bu özelliği Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in dikkatini çekti. Sonra bir ayet nazil oldu ve ashabına “Bu kim?” diye sordu. Kuba’da geçen bu hatırayı Uveym ibni Sâide radıyallahu anh kendisi şöyle anlatır:

Birgün Kuba Mescidinde iken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi ve şöyle dedi:

“- Ey Ensar topluluğu! Allah temizliğinizden dolayı sizden sitayişle bahsediyor. Nasıl temizleniyorsunuz?” diye sordu.

Onlar da: “-Ya Rasulallah! Namaz için abdest alır, cünüb olunca guslederiz” dedi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tekrar: “- Bundan başka bir şey, bir başka davranışınız var mı?” dedi.

Onlar da: “-Hayır! Yok ama bir de şuna dikkat ederiz. Her dışarı çıkışımızda büyük abdesten sonra su ile temizleniriz” dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “-İşte o, bu davranışınız içindir” buyurdu. Pe­şin­den şu ayeti okudu. Mealen:

“Onda (Kuba Mescidi'nde) temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.” (Tevbe: 108)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu ayet nâzil olunca; “Bu kişi kim?” diye sordu. Sonra bir açıklama sadedinde: “- Onlardan Uveym ne güzel kişidir!” buyurdu. (İsâbe, IV, 619-620 ; İbn Sa’d, III, 460; Zehebî, Siyeru a‘lâmi’n-nübelâ, I, 503-504)

CİHAD AŞIĞI KAHRAMAN

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh İslam’la şereflendikten sonra hep hayrın öncüsü oldu. Medine’de İslam’ın yayılmasında önemli katkıları oldu. Cihadda hep ön saflarda yer aldı. O, cihad aşığı bir kahramandır. Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. (Buhari, Magazi, 13) Benî Mustalık ve Benî Kureyza seferlerinde bulundu.

O, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir yerde konakladığında çadırının önünde, bir eve girdiğinde kapısında nöbet tutardı. Art niyetli insanların huzura girerek Efendimizi rahatsız etmelerine engel olurdu. Bu konuda şöyle bir hatırası nakledilir:

“-Medine’de bir kuyumcu dükkanında geçen hadise üzerine, Müslüman bir hanıma karşı yapılan yanlış davranıştan dolayı Beni Kaynuka kabilesinin şehirden sürülmesine karar verilir. Bu kararı duyan münafıkların reisi Abdullah ibni Übey ibni Selül, bir heyetle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le görüşmeye gelir.

O sırada kapıda Uveym ibni Saide radıyallahu anh nöbet tutmaktadır. Onu içeri almaz ve “Efendimiz izin vermeden içeri giremezsin” diye ona çıkışır. Buna öfkelenen Abdullah ibni Selül zorla içeri girmeye kalkınca Uveym ibni Saide radıyallahu anh mukavemet gösterir ve başından yaralar. O münafığın huzura girmesine engel olur.” (Vakıdi, I, 178)

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh firaset ve basiret sahibi bir zattı. Hadiseler karşısında paniklemezdi. Zorluklar karşısında geri adım atmaz, doğru müdahalelerde bulunurdu. O, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efen­di­miz’in dâr-ı beka’ya irtihallerinden sonra da büyük hayırlara vesile oldu. Onun katkılarıyla halife seçimindeki zor imtihanlar, sıkıntılar atlatıldı. Onun dirayet, basiret ve firasetini gösteren hadise kaynaklarda şöyle nakledilir:

Beni Sâide çardağında hilafet konusunda toplanan Ensar’ın haberi Mescid-i Nebi’de oturan sahâbi Efendilerimize ulaşmıştı. Hazreti Ebu Bekir radıyallahu anh ile Hazreti Ömer radıyallahu anh derhal harekete geçti ve oraya doğru yöneldiler. Yolda salih iki zat, Uveym ibni Sâide ve Ma’n ibni Adiy radıyallahu anh ile karşılaştılar. Uveym radıyallahu anh onlara:

“-Nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Onlar da:

“-Ensar kardeşlerimizin yanına gidiyoruz” dedi.

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh büyük bir firaset gösterdi ve onların endişelerini gideren şu açıklamalarda bulundu:

“- Geri dönün! Size karşı herhangi bir hareket yoktur. Onlar sizin hoşunuza gitmeyecek bir şey için toplanmadılar. Ensar, Sa’d ibni Ubade radıyallahu anh’ın hastalığı için bir araya toplandı” dedi.

Peşinden de şu tavsiyede bulundu:

“-Siz oraya gitmeyin. Hilafet meselesini kendi aranızda halledin” dedi. (İbni Sa’d, III, 460)

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh bütün hayatı boyunca sözünün eri olarak yaşadı. O, Hazreti Ebu Bekir radıyallahu anh ve Hazreti Ömer radıyallahu anh’ın halife seçildiğinde ilk biat edenlerden oldu.

İSLAM TOPLUMUNUN TEMELİ

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Medine’ye hicret edince İslam toplumunun temelini teşkil eden ikinci önemli iş daha gerçekleştirmişti. Muhacir ile Ensar’ı birbirine kardeş yapmıştı. Uveym ibni Saide radıyallahu anh’ı da Hazreti Ömer radıyallahu anh ile kardeş ilan etti. (İsâbe, IV, 619-620; İbn Sa’d, III, 460.)

Hazreti Ömer radıyallahu anh bu kardeşlik esnasında onu yakından tanıdı. Onun vefatından sonra kabrinin başına gider, Kur’an okur ve dua ederdi. Onun hakkında şöyle söyleyerek hüsn-i şehadette bulunurdu:

“-Yeryüzünde bulunan hiç kimse, kendinin şu kabirde bulunan kişiden daha hayırlı olduğunu söyleyemez” der ve onu hayırla yad ederdi.

Yine onun cihad aşığı bir kahraman olduğunu şu ifadeleriyle ortaya koyar ve şöyle derdi:

“-Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ne zaman cihad için sancak açsa, sancak dikse, Uveym mutlaka onun altında olurdu.” (Üsdü’l-ğâbe, IV, 303; İsâbe, IV, 619-620.)

Uveym ibni Sâide radıyallahu anh, Hazreti Ömer radıyallahu anh döneminde 65 yaşlarında Medine’de vefat eyledi.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz cümlemize Uveym ibni Sâide radıyallahu anh’ın cihad aşkından, firaset, basıret ve güzel ahlakından hisseler nasib eyleyip şefaatlerine nail eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı:Sayı: 330, Ağustos 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.