Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) tekrarladığı bir sualdir bu: “Düşünmez misiniz? Akıl erdirmez misiniz, aklınızı çalıştırmaz mısınız?” Bu sualleri idrak etmek için insan önce kendisine şunları sormalı: Niçin dünyaya geldin? Niçin yaşıyorsun? Kimin mülkündesin? Rızkını veren kim?..
Çoğalan her şey ucuzlar, yalnız akıl öyle değildir, o çoğalınca değerlenir. Akıl her şeyden daha aydınlıktır, ahmaklık ise her şeyden daha karanlıktır.
Mükellef ne demek? Kısaca İslam'da mükellef olmanın şartları nelerdir?
İslam'a aklımızla mı yoksa kalbimizle mi inanmalıyız? İslam'da felsefenin yeri nedir? "İslam Felsefesi" tabiriyle neyi anlamalıyız? İşte bu soruların cevapları...
“Şeytanın aklı kadar aşkı (yani yüksek bir gönül ufku) da olsaydı, bugünkü İblis durumuna düşmezdi.” Osman Nuri Topbaş Hocaefendi'nin İslam'da felsefenin yeri hakkında söylediği hakikatler, İslamiyet'in hikmetperver bakışını özetliyor. Düşünceye önem verenlerin okuduğunda lezzet alacağı bir söyleşi...
İslâm nazarında îman; kalp ile tasdik, dil ile ikrar sûretinde gerçekleşir. Yani îmânın asıl tecellî mekânı akıl değil, hissiyat merkezi olan kalptir. Bu husus çok mühimdir. Çünkü îman, ulvî bir histir. Akıl ise, îman hissine ulaşmakta, başlangıçtaki belli merhaleleri aşmak için gereken bir vâsıtadan ibârettir.
Batı’nın teknik ve ekonomik sahada ilerleyip dünya üzerinde güçlü ve müessir bir mevkiye ulaşması, Müslümanlar üzerinde “sanki medeniyette yükselebilmek için, aklı dînin önünde tutmak gerekirmiş” gibi bir anlayışın yayılmasına sebep olmuştur. Müslümanların tarihte İslâm’a sadâkatle bağlı oldukları dönemlerde dünyanın en muhteşem medeniyetlerini kurmuş oldukları gerçeği görmezden gelinerek, bu fikirler, âdeta salgın bir hastalık gibi, İslâm ülkelerinde de zihinlere aşılanmaya çalışılmaktadır. Zira Batı felsefesine duyulan hevesin temel sebebi, “İslâm dünya görüşü”nün ihtişâmından lâyıkıyla haberdâr olunmamasıdır.
Kadim Yunan’da aklın zaafını gösteren meşhur bir hâdise...
İslâmî terminolojinin esasını teşkil eden Kur’ân-ı Kerîm’in çeşitli kelimelerle ifade ettiği ve çok sayıda âyette teşvikte bulunduğu düşünme eylemi, İslâm kültür tarihindeki entellektüel geleneklere hayat veren ve bu gelenekler içinde çeşitli açıklamaların konusunu teşkil eden insanî bir çabadır.
Büyük İslâm âlimi, tarihçi ve sosyolog İbn-i Haldun "Akıl sağlam bir terâzidir. Ama onunla Allâh’a ve âhirete âit meseleleri, peygamberlik hakîkatlerini, akıl ötesi hakîkatleri ölçemezsiniz. Bu boş bir gayret olur ve bir kişinin, «Ne kadar hassas tartıyor!» diye kuyumcu terazisinde dağları tartmak istemesine benzer. Terazinin sağlamlığına bir şey denilemez ama onun gücünün bir sınırı vardır. Aynı şekilde aklın «bilme, bulma, anlama» gücünün de bir sınırı vardır, onun dışına adım atamaz." diyor.
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
...Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.