Züleyhâ, Yûsuf’a olan aşkından dolayı gözleri kurumuş ve bedeni çökmüştü. İhtiyar bir kadından farksızdı. Elindeki her şeyini dağıtmış ve hiçbir şeyi kalmamıştı.
Ya’kûb -aleyhisselâm- kıtlık sebebiyle Hz. Yûsuf’un öz kardeşi olan Bünyamin’i yanında alıkoyarak, diğer oğullarını erzak almak için Mısır’a gönderdi. Bünyamin’i göndermemesinin sebebi Yusuf’un başına gelenlerin aynısının onun da başına gelmemesiydi. Hz. Ya’kub’un erzak almak için yola çıkan oğullarını yolda nasıl sürprizler bekliyordu? Mısır meliki olan Hz. Yusuf onlara nasıl muâmelede bulunacaktı?
Hz. Yusuf (a.s.) kıssasında anlatılan Hz. Yusuf (a.s.) ile Züleyha’nın hikâyesi kısaca...
Hazret-i Yusuf’un- aleyhisselâm- bulunduğu makam ve mevki itibariyle, kendisini kuyuya atan kardeşlerine af ve merhamet sergilemesi bizler için “affede affede affolunma!” düsturunun müşahhas bir örneğidir.
Mısır’a erzak almaya gelen kardeşleri, Hz. Yusuf tarafından misafir edildikten sonra, Yusuf peygamber öz kardeşi Bünyamin’i yanına çağırdı ve onunla özel ilgilendi. Bünyamin’e: “–Ben senin kardeşin Yûsuf’um! Onların bize yapmış oldukları şeylere aldırma!” dedi. Bunu demesinde, Allâh’ın, hased edenlerin hîlelerini muvaffâkıyete eriştirmeyeceğine işâret vardır. Nitekim kardeşleri, Yûsuf’a neler yaptılar, ne hasedler ettiler ve nice ezâlar çektirdiler, fakat emellerine nâil olamadılar. Allâh Teâlâ önce iki kardeşi, sonra da babasıyla evlâdını birbirine kavuşturdu.
Yıllarca zindanlarda kalan Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-, tamâmen suçsuz olduğunu ispatlayıp halkın töhmetinden kurtulsa da, yine de nefsin hîlesinden Cenâb-ı Hakk’a sığındı. Nihâyet Hazret-i Yûsuf’taki ince siyâset, zekâ ve fevkalâdeliği fark eden Melik, onu yüksek bir makâma getirmek istedi.
Yûsuf -aleyhisselâm-, Melik hakîkate iyice vâkıf olmadan, mes’elenin aslı iyice anlaşılmadan ve haksız yere hapse atıldığı herkesçe kabûl edilmeden evvel zindandan çıkmak istemedi. Aklını kullanarak, sabırlı ve vakarlı bir tavır göstererek kendisine hased edenlerin işi daha fazla karıştırmalarına da mânî oldu. Kendisine yapılan bütün isnadların yalan ve iftirâ olduğunu ispat edip töhmetten tamamen kurtulunca, zindandan çıkmayı kabûl etti.
Mühim olan, zâhirî ve fânî güzellik değil, kalb ve ahlâk güzelliğidir.
Ya’kûb -aleyhisselâm-’ın oğullarından Yehûda, Robil ve Şem’un, babalarının Yûsuf’a gösterdiği husûsî alâka ve muhabbetin hikmetini kavrayamadılar ve kıskandılar.
Hazret-i Yusuf –aleyhisselâm- bir rüya gördü. Allahu Teâlâ, gördüğü rüyada onun ileride peygamberlik risaletini işaret etmişti. Babası Yakub peygambere rüyasını anlattı ve sonrasında yaşananları istifadenize sunuyoruz…
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
...Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.