Şeytanın Fısıldadıkları

Psikolojide “obsesyon”, yani bizim bildiğimiz hâliyle “vesvese” dediğimiz hastalıkla mücadele eden din kardeşlerimizin hiçbir zaman unutmamaları gereken husus, bu hâlin bir gün mutlaka geçeceğine yönelik inançlarını dâimâ diri tutmalarıdır.

Varlığı çamurdan oluşturulmuş bir cevherdir insanoğlu... Çamuru silkinip mayasındaki öz ortaya çıktığında, artık bakan göz ve hisseden ruh başkalaşır, durağanlaşır. Yaşadıkları ile arzu ettiklerinin arasındaki ince çizgi ortadan kalktığında ortaya çıkan öz maya ile bakabilirse hayata, şükrün kanatlarına binip hamdin beşiğinde tatlı bir uykuya dalar. “Kahrın da hoş, lütfun da hoş!” diyerek cevherini işler durur...

Yorulmadan, bıkmadan ve duruşunu bozmadan...

Ve bir zaman sonra işlediği madene bakmak gelir içinden, yolun başında siyahlığı ellerine bulaşan ve yıllardır ne hâldedir diye merak etmediği bu madde, anbean parlayan, ışıldayan, göz alıcı bir elmasa dönüşmüştür. Arzu ettikleri ile yaşadıkları arasındaki yol ayrımında; aydınlık ve huzur kaynağı olan cevher durmaktadır artık…

HAYATA BAKAN RUHLAR

Bu çerçevenin içinde hayata ve yaşadıklarına bakan ruhlar, huzurun demlerinde kanat çırpıp dururlar. Mayadaki öz, hamura işlediği anda, hâl diliyle seslenir insanoğluna: Hamdım, piştim, yandım!..

Bir de perdenin öbür yüzü vardır ki; işte buradakiler için hayat tam mânâsıyla durma noktasına gelmiştir. Burada; sûretlerdeki bütün ruhlar, öz olana kavuşmak için çırpınıp durur. Kömürün siyahlığından arınmaya çabaladıkça daha da yara alır, ezilir ve yıpranırlar. Her gün, her saat ve her dakika geçmişlerine hasret duyar ve onları yıpratan, tekrar edip duran bütün düşüncelerden, takıntılardan kurtulmaya çalışır, çalıştıkça daha da saplanır, saplandıkça mânâdan uzaklaşırlar. Vehim ve kuruntular, kimi zaman dipsiz bir kuyu görüntüsünü alır zihinlerinde…

Bu kuyuda kendine uzanacak eli bekleyen insan, kuyuya sarkıtılan bütün iplere kurtulabilme ümidiyle tutunur. Bu ip; kimi zaman bir psikolog, kimi zamansa hocalar olur. Psikoloji bilimine göre, beyindeki birtakım hormonların düzensizleşmesi neticesinde oluşan ve adına “obsesyon” denen rahatsızlığın verdiği ağırlıkla uzanan her eli tutmak, “kurtulabilme” gayretinin bir neticesidir.

Zaten hâlin verdiği ağırlıkla iliklerine kadar kendini yorgun hisseden ve günden güne eriyen insan, iyice kabuğuna çekilmeye ve toplumdan uzaklaşmaya doğru gider. Hastalığın ilerleyen zamanlarında öyle bir an gelir ki, kapıda gördüğü kediye bile imrenerek bakmaya başlar ve gitgide bu dünyadaki hiçbir makam, mevki, ziynet vb. ona bir şey ifade etmez olur. Eğer bu imtihana yakalanan kişi îman ehli ise, en büyük arzusu îmanla rûhunu teslim etmektir. Zira bu imtihanın bitişinin ve sekînet hâlinin ötelerde olduğuna yönelik bir inanç geliştirmiştir artık...

İÇİMİZDEKİ SESLER

Muhyiddin Şekûr’un ifadesiyle, yıllardır biriktirdiği kırılıp incinmelerini toplayıp onlardan suskunluk yapmıştır. Düşünceleri susmuş, duyguları susmuş; tek konuşan, içindeki sesler olmuştur.

İşte bu seslenişlerin İslâm ıstılâhındaki ismi, “vesvese”dir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “şeytanın fısıltısı” olan bu hâl, mahiyeti bilinmediğinde derinleşir, tanındığında ise zamanla yok olur. Yine onun deyimiyle bu hâl, bir musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer, vermezsen söner. Ona “büyük” nazarıyla baksan büyür, onu “küçük” görsen küçülür. Korksan ağırlaşıp hasta eder; korkmazsan hafifler, gizli kalır.

“Yaşayan bilir!” sözünün en derin hâlini hisseden bu ruhlar; kendilerine gelen vehimlerin kuruntudan ibâret olduğunu bilse de bu düşüncelerden kurtulmaları hiç de kolay olmaz. Şeytanın bir kıvılcımı ile bulanan zihinleri, vesvese rüzgârının esmesiyle birlikte alev almaya başlar.

Hiç şüphesiz ki bu, büyük bir imtihan hâlidir ve en çok dikkat edilmesi gereken konu, bu imtihanı yaşayan kardeşlerimizin uzanan her ele tutunmamalarıdır. Eğer ümidinin neticesinde çaldığı kapı, bir psikoloğun kapısı ise işinin ehli, îman sahibi bir psikoloğun ya da şifaya vesile aradığı bir hocaefendi ise, bu işi aslâ para için yapmayan ve âyetlerin ışığı ile tedavî usulünü benimseyen birinin seçilmesi gerekmektedir. Zira diğer kapılar, kişideki obsesyonu tedavi etmemekle kalmayıp daha da kökleştirecek ve başka hastalıklara kapı aralayacaktır. İşte tam bu noktada şeytan devreye girip tıpkı şu hikâyedeki gibi, yaptığını küçük göstermeye çalışacaktır.

ŞEYTANIN YOLU

Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşer ve yaslanabileceği bir yer bulup etrafı kolaçan etmeye başlar. Biraz ötesinde ineğini sağmakla meşgul olan bir kadın dikkatini çeker ve uzunca bir süre onu izler. Bir müddet sonra ineğin az ileride bağlı hâlde duran buzağısını fark eder ve hayvancağızın yanına gidip bağını gevşetir. Sonra tekrar yerine dönüp olan biteni izlemeye koyulur.

Zaten aç olan buzağı, annesinin sağımını daha fazla izlemeye dayanamayıp ineğe doğru koşarken kadının süt dolu kovasını deviriverir. Sağdığı sütün ziyan olmasına içerleyen genç kadın, elindeki odunu buzağıya vurunca hayvancağız yere yığılır ve yavrusunun bu şekilde eziyet görmesine içerleyen anne de bu duruma kayıtsız kalmayıp bir tekme ile kadının ölümüne sebep olur.

O sırada oradan geçmekte olan kayınbaba, gelinini tekmeleyen ineği tüfeği ile hemen oracıkta vurur. Babasını elinde tüfeği ile hanımının cansız bedeninin yanında gören adam da karısını, babasının öldürdüğünü sanarak silahını çekip babasını vurur. Kısa süre sonra gerçeği anlayan genç, bu olup bitene dayanamayıp canına kıyar.

ŞEYTANI SUÇLAYANLAR

Bütün bu olup bitenleri uzaktan izleyen şeytan da:

“-Âh şu insanoğlu, bunca olan şey karşısında gene beni suçlayacak. Hâlbuki ben buzağının ipini gevşetmekten başka ne yaptım ki!..” der.

Aslında hâdisenin özü de tam mânâsıyla budur. Birbirine sarmalanmış onca düşüncenin arasında bocalayıp duran insanoğluna, mahşer yerinde söyleyeceği sözü hatırlatır şeytan. Cehennemlikler ateşe atılırken şeytanı suçlayacak ve onun sözü yine yukarıdaki hikâyenin özeti niteliğinde olacaktır.

“Ben sizi sadece dâvet ettim, zorlamadım!” (Bkz: İbrahim, 22)

Psikolojide “obsesyon”, yani bizim bildiğimiz hâliyle “vesvese” dediğimiz hastalıkla mücadele eden din kardeşlerimizin hiçbir zaman unutmamaları gereken husus, bu hâlin bir gün mutlaka geçeceğine yönelik inançlarını dâimâ diri tutmalarıdır.

Îman ehli bir kardeşimiz bu imtihana yakalanmışsa, öncelikle şunu bilmelidir: Rabbi onu çok seviyor. Seviyor ki, şeytan bu sevginin, onu nâil edeceği makamdan endişe ederek fısıltılarını yolluyor. Yani bir nevî buzağının bağını gevşetip olacakları uzaktan izliyor.

Eğer bizim buzağımız gevşek olan bağıyla hâlâ sahibine teslim olabiliyorsa ve hâlâ nefsinin arzusuna doğru dört nala koşmuyorsa, o zaman bu imtihanı kazanmışız demektir.

Bu hastalıkla mücadele eden kardeşim:

Gamına gamlanıp olma mahzun!

Demine demlenip olma mağrur!

Ne gam bâkî, ne dem bâkî… İllâ Hû…

Kaynak: Dilek Savaş, Şebnem Dergisi, Sayı: 161

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.