Şeytan Nasıl Kandırır?

İnsanın en büyük düşmanı nedir? Şeytan insanı nasıl aldatır? Şeytanın insana karşı silahları nelerdir? Şeytan ne zaman zincire vurulur? Kıyamate kadar sürecek savaş ve en güzel sığınma duaları.

Hayat; Rabbimiz, kendimiz ve diğerleri olmak üzere üç boyuttan müteşekkildir. İmkân da imtihan da bu üç boyuttadır. İmkân; Rabbimizin rahmet, mağfiret ve ihsanıdır. Yine imkân, verdikleri ve vermedikleriyle benliğimiz ve içine yerleştirildiğimiz şu kurgu, birlikte yaşadıklarımızdır. İmtihan ise hem Rabbimizi hem kendimizi razı etmek, hem de arkamızdan “iyi bilirdik” dedirtecek bir sosyalliğe sahip olmak zaruretidir.

EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ

İmtihanı verme yolunda en büyük düşmanımız şeytandır. İçimizdeki karanlık tarafla birlikte sürekli ayağımızı kaydırmaya çalışan bu lanetli, dosdoğru yolun üzerinde oturur; sağdan, soldan, önden ve arkadan yanaşarak boş vaatlerde bulunur. Vazifesi budur ve bunun için kendisine belli bir zamana kadar mühlet verilmiştir. Kötü işleri süslü gösterir. Yalan söyler, aldatır; insanlarla aramıza kin ve düşmanlık sokmaya çalışır, ahireti unutturur, fakirlikle korkutur.

Şeytan Rabbimizin lanetine uğramış ve akabinde O’ndan kıyamete kadar şunları yapabilmek için müsaade almıştır: “Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisa, 119)

Rabbimiz bu meydan okumaya karşı şu mukabelede bulunmuştur: “Haydi, onlardan gücünün yettiklerini sesinle (telkinde bulunarak) çağrınla ayart! Süvarilerinle yayalarınla onlara karşı ordu topla; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatte bulun. Zaten şeytan insanlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez.” (İsra, 64)

KIYAMETE KADAR SÜRECEK

Şeytan’ın Rabbimizden aldığı müsaade ile insanları ayartma çabası kıyamete kadar sürecektir. İhlaslı kullara bir zararı dokunmayacak bu çabanın tıpkı bizim imtihanımız gibi üç boyutu vardır. O, bir taraftan Rabbimize isyana sevk eder, bir taraftan karanlık tarafımıza uyup sapıtmamızı arzu eder, diğer taraftan da insanlarla aramıza nifak ve bozgunculuk salar. Sonu ebediyetle bitecek imtihan meydanında en ciddiye almamız gereken düşman odur, çünkü kanın damarlarımızda dolaşması gibi içimizde dolaşır ve bizi sürekli aldatmaya çalışır.

ŞEYTAN İNSANI ALDATIR?

Şeytanın insanı aldatma çabası ya da avenesi ile birlikte insan türüne karşı açtığı ve kıyamete kadar devam edecek savaş üç cephede seyreder. Bunlar;

  1. İnsanları boş kuruntulara boğmak,
  2. Hayvanların kulaklarını yardırmak ve
  3. Allah’ın yarattıklarını değiştirmektir.

Kıyamete kadar hiç kapanmayacak bu cepheler günümüzde insanı ve geleceğini ipotek altına almaya çalışan her türlü örgütlü kötülüğün kaynaklarıdır. Bugün insan türünün tehdit altında olduğunu söylüyorsak bu tehdit işte bu üç cepheden gelmektedir. Üç cephenin bir tanesi kendimiz, diğeri Rabbimiz ve sonuncusu diğerleri ile münasebetimizi tahrif ve tağyir etmeyi hedefler.

ŞEYTANIN İNSANA KARŞI SİLAHLARI

Şeytanın insana yönelik açtığı ilk cephedeki silahı ümniyyelerdir. Ümniyye; hayal, temenni ve inanç haline getirilen beklentileri ifade eder. Şeytan, vesvese vererek insanın arzu ve temennilerini bulandırır. Tıpkı Hz. Âdem ile Havva validemizi ebedî hayat vaadi ile yasak ağaca meylettirmesi gibi onların oğulları ve kızlarını da kuruntu ve kurgularla kötülük ve çirkinliklere yönlendirir. Böylece kimisi kariyerini put yapar, kimisi malını, kimisi makam ve statüsünü, kimisi de bedenini… Şeytanın modern zamanlarda en çok ve yaygın olarak kullandığı kuruntu yediden yetmişe herkesi tesiri altına alan, hiç tatmin edilemeyen haz, hız ve hırs eksenli tüketim çılgınlığıdır.

Allah’la münasebetimizi bozmak üzere açılan ikinci şeytan cephesi, “hayvanların kulaklarını yardırmak” suretiyle iş görür. Bu, Allah’ın hududunu ihlal ettirme amaçlı bir semboldür. Araplar dört erkek deve doğurmuş bir dişi deve, beşinci yavruyu da erkek doğurduğunda kulağını yarar ve onu Kâbe civarına salarak dokunulmaz ilan ederlerdi. Hayvanın kulağını yarmak ve dokunulmaz saymak onu kutsal ilan etmekti ki bu Allah’ın hududuna tecavüzden başka bir şey değildi. Mukaddesin ne olduğunu tayin Allah’ın hakkıdır. Zaman, eşya ya da canlı herhangi bir şeyi kendi zan ve hevesine göre kutsal ilan etmek bu hakkı ihlaldir. Bu ise insanı kutsayan modern zamanların en çok işlediği cürümlerden bir tanesidir.

Diğerleri ile münasebetimizi bozmak üzere açılan üçüncü cephede insanlara fısıldanan ve telkin edilen, Allah’ın yarattıklarını değiştirme cüretkârlığıdır. Güncel tabirle bu, yazılımı bozmak ya da değiştirmenin ötesine geçip donanıma müdahale etme çılgınlığıdır. Allah’ın yarattığını değiştirmeye çalışmak doğrudan fıtrata ve dolayısıyla Rabbimize savaş açmaktır. Genetik ya da cerrahi müdahalelerle cinsiyetle oynamak, cinsiyetsiz tipler oluşturmak, sözde şiddetin kaynağı gerekçesi ile erkekliği yok etmeye çalışmak, cinsi yönelim özgürlüğü altında fıtrata aykırı ilişkileri ve birliktelikleri meşrulaştırmak bu cephenin güncel saldırılarıdır.

ŞEYTANLARA ZİNCİR VURULAN ZAMAN

Cennet kapılarının açıldığı, cehennemin kapılarının kapandığı bir ayı geride bıraktık. Bu ay şeytanlarla azgın cinlerin zincire vurulduğu bir zaman dilimiydi. Şeytanların zincire vurulmasını, Ramazan’ın rahmet iklimi ile hayatımızın her boyutunda hissettik. Bilvesile Rabbimiz, kendimiz ve diğerleri ile münasebetimizdeki eksiklikleri gidermeye çalıştık. Ümniyyelerimiz azaldı. 30 gün ve akabinde gelen bayram ile Rabbimizin kutsalı tayin hakkına riayet ettik, muhtemelen rahmeti celbeden bu tazim üzerimizdeki şirk kirlerini büyük ölçüde temizledi. Oruç, infak ve ibadet ile tefekkürümüz ziyadeleşti, hissiyatımız inceldi, böylece diğer mahlûkat ile olan münasebetimiz murâd-ı ilahi istikametinde gelişti.

DÜŞMANLAR SERBEST KALDI

Ramazan sona erdi ve zincire vurulan düşmanlar artık bırakıldı. Son nefesimize kadar devam edecek savaş tekrar başladı. Şeytan ve avenesinin insan türüne açtığı savaşta saldırılar her zaman olduğu gibi yine üç cepheden gelecek. Bu saldırılara nasıl karşı koyacağımızı dert etmemiz Ramazan’da elde ettiğimiz güzellikleri muhafaza etmemiz açısından zaruridir. Evvela böyle bir dert ile dertlenmek, dermanı celbedecek en mühim âmildir. Hangi cepheden gelirse gelsin şeytânî saldırılara karşı en tesirli silah Rabbimizi hatırlamak ve O’nun ism-i şerifi ile hâsıl olacak dâimî bir uyanıklık hâli ile hayat sürmektir.

EN GÜZEL SIĞINMA DUASI

Rabbimizle münasebetimizi bozmaya yönelik ilk cepheye karşı silahımız istiaze olmalıdır. Rabbimiz şeytandan bir vesvese geldiğinde kendisine sığınmamızı istiyor. Ona sığınmanın en güzel ifadesi “Euzü billahi mine’ş-şeytani’r-racim-Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım” cümlesidir. Yine şu ayet de bu minvalde muhafaza vesilesidir: “Rabbi euzü bike min hemezeti’ş-Şeyatin ve euzü bike Rabbi en yahdurun-Rabbim, şeytanın kışkırtmasından sana sığınırım ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.” (Müminun, 97-98)

Şeytanın açtığı ikinci cepheye karşı silahımız yenilenme ve tazelenme gayreti olmalıdır. Kalbimizi ve zihnimizi boş kuruntu, temenni ve hayallerden muhafaza için sürekli tazelenen bir rüşd çabası içine girmeliyiz. Yağmur yağdığında başını açan Rasûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e bunu niye yaptığı sorulduğunda: “Damlalar Rabbimden yeni geliyor” buyurmuşlardı. Rabbimizle münasebetimizde bize, yeni inmekte olan yağmur damlalarının tazeliği ile güncelleme getirme gibi bir incelik öğreten Peygamberimiz ne muhteşem bir rehberdir…

İnsana ârız olacak bıkkınlık, yılgınlık ve doygunluktan muhafaza sürekli bir olgunluk gayreti içerisinde olmakla sağlanabilir. Bu gayreti kolaylaştıran dualardan birisini Rasûlullah Efendimiz öğretiyor: “Allahümme elhimni rüşdî ve e’ıznî min şerri nefsî-Allahım bana rüşdümü ilhâm et ve beni nefsimin şerrinden koru!” İnsanın olgunluğunu talep etmesi, araması ve bunu sonsuza doğru bir seyr olarak görmesi şeytânî avuntu ve kuruntulardan sâlim olmasının yegâne çaresidir, çünkü insan ya ahsen-i takvim ya da esfel-i safilin yolundadır, üçüncü bir ihtimal muhaldir.

Son şeytani cephe olan Allah’ın yarattıklarını değiştirme densizliğine karşı korunma kalkanı ise örgütlü iyilik mecralarında aktif ve vazife yer almaktır. Bunun yolu sâlih ve sadıklarla beraberlikten geçer. Birçok peygamberin “sâlihlere ilhak eyle” diye duasına girmiş bu maiyet insanı şeytani gündemlerden korur. Kalbi, zihni ve fiilleri bir murakabe ikliminde yeşerten bu maiyet şeytan ve şeytanlaşmış insanların azgınlık ve sapkınlık hedefli gündemlerine karşı emniyet supabıdır. Bu maiyetten uzak kalanlar farkında olmadan örgütlü kötülüklerin çekim alanına girerek değişim ve dönüşüm yaşar, önce kalpleri, sonra zihinleri ve sonra da fiillerinin farklılaşması ile şeytan ve avenesinin istediği yöne savrulurlar.

Ramazan ayında birçok güzellik elde ettik ve inşallah rüşd dediğimiz olgunlaşma yoluna girdik. Rüşdün devamlılığı düşman ve hilelerine karşı uyanık olmamızla mümkündür. Şeytan kalbimize musallat olmuş en büyük düşmandır. O, Allah’ı hatırladığımız an kalbimizden uzaklaşır, gaflete düştüğümüz an orayı istila eder. Zikir ve uyanıklık hali düşmandan korunmanın en emin yoludur. Allah’ı hatırlamak kalbin selametini, daimi zikir ve tefekkür ise kalb-i selimi getirir. Rabbimize teslimiyetle kalb-i selime ulaşanlar toplumun ve dünyanın selametini sağlayacak salihler ve sadıklardır. Ramazan’ı muhafaza etmek böyle bir sâlihlik ve sâdıklık ufkuna doğru niyet etmek ve rüşde erme çabası içinde olmak demektir. Rabbimiz hepimize lütfetsin.

Kaynak: Mehmet Köprülü, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435

İslam ve İhsan

ŞEYTAN KİMDİR?

Şeytan Kimdir?

KIYAMETE KADAR SÜRECEK SAVAŞ

Kıyamete Kadar Sürecek Savaş

ŞEYTANIN HZ. ADEM’E SECDE ETMEMESİNDEKİ 5 SEBEP

Şeytanın Hz. Adem’e Secde Etmemesindeki 5 Sebep

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Şeytan günümüzde avaneleri ile birlikte yaratılışı bozmak için son sürat çalışıyor. Gıdanın genetiğini bozdular, insanın genetiğini bozdular aşılarla, ilaçlarla, kimyasallarla.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.