Peygambere Komşu Olmak Böyle Olur

"Kim, Allah yolunda öldürülürse o şehîddir. Kim Allah yolunda ölürse o şehîddir. Kim taun hastalığından ölürse o şehîddir. Kim karın hastalığından ölürse o şehîddir. Kim suda boğulursa o şehîddir."

Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’ten. Şöyle rivâyet etti: Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- dedi ki:

İçinizde kimleri şehîd addediyorsunuz?

Ashâb-ı kirâm:

– Yâ Rasûlullah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehîddir.

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

O takdirde ümmetimin şehîdleri azdır.

Ashâb dediler:

– Yâ onlar kimlerdir ya Rasûlullah!

Buyurdu ki:

Kim, Allah yolunda öldürülürse o şehîddir. Kim Allah yolunda ölürse o şehîddir. Kim taun hastalığından ölürse o şehîddir. Kim karın hastalığından ölürse o şehîddir. Kim suda boğulursa o şehîddir.” (Müslim)

Allah yolunda Allâh’ın adıyla gazâ edin! Ganîmetten veya millet malından hırsızlık yapmayın! Sözünüzden caymayın! Düşmana işkence etmeyin! Çocuğu öldürmeyin! Mestler üzerine meshetmek misâfir için üç gün, misâfir olmayan için bir gündür.” (Ahmed bin Hanbel)

KALBİNİ VE NİYETİNİ BOZMA!

Hakîkat şeytan, Ademoğlunun yollarını tutup pusu kurup oturdu. Onun islâm yolu üzerine oturdu da: “Kendi dînini, babalarının dînini bırakarak müslüman mı oluyorsun?” dedi. Ademoğlu ona isyân etti. Müslüman oldu. Sonra onun hicret yolunu tutup oturdu da: “Kendi yerini ve kökünü terk ederek hicret mi ediyorsun? Muhacir yabancı memlekette ayağı kazığa bağlanmış kısrak gibidir!” dedi. Ademoğlu yine ona isyân etti. Sonra savaş yoluna oturdu da: “Cihada mı gidiyorsun? O hem mal, hem can sıkıntısına uğramaktır. Sen muhârebe edeceksin âmma öldürüleceksin. Karın başkasına nikah olunacak, mal da taksim edilecek.” dedi, Ademoğlu yine ona isyân etti, muhârebe etti.

İşte kim böyle yapar, şeytanın ve müfsidlerin tavsiyesine kapılmaz; kalbini ve niyetini bozmazsa onu cennete sokmak azîz ve celîl olan Allâh’ın üzerine hak olur. O’nun şanına layık olur. Kim öldürülür, şehîd edilirse onu cennete sokmak azîz ve celîl olan Allâh’ın üzerine hak ve layık olur. Kim suda boğulursa onu cennete sokmak Allâh’ın üzerine hak ve layık olur. Kim de hayvanı üstünden atıp öldürürse onu da cennete sokmak Allâh’ın üzerine hak ve layık olur.” (Ahmed bin Hanbel, Ebû Dâvud)

MÜCAHİDE YARDIM ETMENİN EHEMMİMETİ

Kim Allah yolunda bir mücâhidi donatırsa kendisi de hakîkaten gazâya iştirak etmiş yani muhârebenin sevabını kazanmış olur. Kim Allah yolunda savaşan bir adamın âilesine hayır ile vekâlet eder; yani onların ihtiyaçlarını temin eylerse o da gerçekten gazâya iştirak etmiş, muhârebenin ecrini kazanmış olur.” (Buhârî, Müslim)

Gâzî’yi teçhiz etmek, donatmak demek onun harbde lâzım olan bütün ihtiyaçlarını tedârik ve temin etmek demektir. Kendisi mükellef olduğu askerlik ve savaş vazîfelerini omzundan atarak sadece bir gâzî teçhiz ile hatta bin gâzîyi donatmakla bu tebşir-i nebevîden istifâde etmesi mümkün değildir. Bu donatmak işi herhangi meşrû sebeplerle savaş dışı bırakılmış insanlara âittir. Orduya yapılacak maddî ve mânevî iâneler, yardımlar bu tebşirin sınırı içindedir.

GAZİLERİ VE ŞEHİTLERİN AİLESİNİ ZİYARET ETMEK

Kim Allah yolunda savaşan bir gâzîyi teçhiz ederse kendisine de onun sevabı kadar verilir. Kim Allah yolunda muhârebe eden bir mücâhidin âilesine hayır ile vekâlet eder ve ona infakta bulunursa kendisine de onun ecri kadar vardır.

“Kim bir gâzînin âilesini ve evladını korur, himâye ederse Allah Teâlâ da onu kıyâmet gününün korkularından muhafaza buyurur. Ve onu kıyâmette peygamberine komşu yapar.” (Taberânî)

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musahabe-5, s.138-148

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Eylül 2016, 367. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.