Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’den Hicrî 1445 Yılbaşı Tebriği

Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’den hicri yenı yıl tebriği, yeni yıla dair dua, temenni ve tavsiyeleri...

Bütün kardeşlerimizin hicrî 1445 senesini tebrik eder, bu senenin ümmet-i Muhammed için hayır, bereket ve rahmete vesîle olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz ederiz.

Kıymetli Kardeşlerimiz!

Muharrem ayının ilk on günü, mânevî bir hazine değerindedir. Ondan lâyıkıyla istifâde için; bilhassa seherlerini teheccüdle, gündüzlerini de oruçla ihyâ etmeye -gücümüz yettiğince- gayret gösterelim. Zira Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuşlardır:

“Ramazan orucu dışında en fazîletli oruç, Allâh’ın ayı Muharrem’de tutulan oruçtur. Farzlar dışında en faziletli namaz da gece namazıdır (teheccüddür).” (Müslim, Sıyâm 202, 203; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 6)

Yine bir sahâbî:

“–Yâ Rasûlâllah! Ramazan’dan sonra hangi ayda oruç tutmamı emir buyurur­sunuz?” diye sorduğunda Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevabı vermiştir:

“–Eğer Ramazan’dan sonra oruç tutacaksan, Muharrem’de tut! Zira o, Allâh’ın ayıdır; onda bir gün vardır ki, Allah, bir kavmin tevbesini o günde kabul bu­yurdu; (umulur ki) başka kavimlerin de tevbe ve niyazlarını o günde kabul eder.” (Tirmizî, Savm, 40/741)

Bu mübârek günlerde şunu da unutmayalım ki, hicrî takvim, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in Mekke’den Medîne’ye hicretiyle başlamıştır. Hicrî sene başı dolayısıyla Efendimiz’in ve ashâb-ı kirâmın hicretinin tefekküründe derinleşmeyi, bilhassa bugünlerde ihmâl etmeyelim.

Unutmayalım ki câhiliye devri;

‒Rûhî çöküntülerin yaşandığı, kalp âlemlerinin vîrâneye döndüğü,

‒Gönül pınarlarının merhametsizlikten kuruduğu,

‒Vicdanların zulümle karardığı,

‒İnsanlığın, dizginlerini şeytana kaptırdığı,

‒Beşeriyetin esfel-i sâfilîne dûçâr olduğu,

‒İnsanlığa vedâ edilen, katran misâli karanlık bir devirdi.

Esâsen, Allah ve Rasûl’ünden uzak yaşanan her devir, bir câhiliye devridir. İlâhî ve nebevî beyanlarla ıslah olmamış her asrın vahşetleri birbirine denktir…

Zira zamanın, mekânın, hayat şartlarının ve dekorların değişmiş olması, insan tabiatını değiştirmiyor.

Bugün haz ve hız odaklı yaşayan modern câhiliye insanı ile, 14 asır önceki bedevî câhiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?

Geçmişte câhiliye müşrikleri, Kurʼânʼın mûcizevî beyanları karşısında fikrî bir mücadele veremeyip acziyet içinde kalmışlardı. Bu çaresizliklerini örtme telâşıyla da, yalan, iftira, alay ve hakaretlere başvurmuşlardı.

Günümüzün modern câhiliyesinde de aynı şekilde bazı kiralık vicdan sahibi zavallılar tarafından, Yüce Kitabımız Kurʼân-ı Kerîmʼin yakıldığına şahit oluyoruz.

Nasıl ki ashâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in rahle-i tedrîsinden geçmiş talebeleriyse, bizler de ashâbın muhâtap olduğu aynı âyet-i kerîmelere 14 asır sonra muhâtap olan, Allah Rasûlü’nün âhir zamandaki ümmeti ve talebeleriyiz.

Bugün bizim vazifemiz de, tıpkı ashâb-ı kirâm gibi Kurʼân-ı Kerîmʼe olan alâkaya revaç vermek ve bilhassa evlâtlarımızın İslâm karakter ve şahsiyeti ile yetişmeleri için gayret göstermektir.

Bu takdirde İslâm düşmanlarının alay ve hakaretleri neticesiz kalmaya mahkûm olacaktır.

Nitekim âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Ey îman edenler! Siz kendinize bakın (kendinizi düzeltin). Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez…” (el-Mâide, 105)

Bugünlerde hicretten almamız gereken belki de en mühim mesaj, bu olmalıdır.

Unutmayalım ki hicret; câhiliye karanlıklarından kurtulup nurlu ve huzurlu bir fazîletler medeniyeti inşâ eden asr-ı saâdet toplumuna yürüyüşün adıdır.

Sahâbenin; Allah ve Rasûlʼü için, dînini yaşayabilmek uğruna, malını-mülkünü geride bırakıp hicret etmesi gibi, günümüzde de Allâh’ın yasakladığı şeyleri terk ederek; şerden hayra, bâtıldan hakka, dünyadan âhirete hicret şuuruyla yaşamalıyız.

Bugün en mühim hicret; Allah ve Rasûl’ünün rızâ, muhabbet ve dostluğuna hicrettir.

Esas hicret; günahlardan, mâsiyetlerden uzaklaşıp amel-i sâlihlere hicrettir.

Bilhassa günümüzdeki modern câhiliyenin gafletlerinden, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve O’nun güzîde ashâbının takvâ hayatına hicret etmemiz elzemdir.

Rabbimiz, cümlemize bu şuur ve idrâk içinde bir ömür yaşamayı nasip ve müyesser eylesin. Âmîn!..

Kaynak: osmannuritopbas.com

İslam ve İhsan

HİCRİ YILBAŞI NEDİR?

Hicri Yılbaşı Nedir?

MUHARREM AYINDA OKUNACAK DUALAR

Muharrem Ayında Okunacak Dualar

MUHARREM AYININ FAZİLETİ

Muharrem Ayının Fazileti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.