Mü'min Suresi 3. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'min Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 3. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 3. Ayetinin Arapçası:

غَافِرِ الذَّنْبِ وَقَابِلِ التَّوْبِ شَد۪يدِ الْعِقَابِ ذِي الطَّوْلِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ اِلَيْهِ الْمَص۪يرُ

Mü'min Suresi 3. Ayetinin Meali (Anlamı):

O Allah, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, cezalandırması şiddetli, bununla birlikte lutuf ve ihsânı çok geniş olandır. O’ndan başka ilâh yoktur. Dönüş yalnız O’nadır.

Mü'min Suresi 3. Ayetinin Tefsiri:

Sûrenin başında âdeta bir “Dikkat!” komutu gibi “Hâ. Mîm” harfleri seslendirildikten sonra, Kur’ân-ı Kerîm’in Allah tarafından indirildiği beyân edilir. Bununla birlikte Cenâb-ı Hakk’ın, Kur’an’ın inişiyle de alakalı olarak şu altı sıfat-ı celîlesine yer verilir:

    اَلْعَز۪يزُ  (Azîz): Karşı gelinmesi ve mağlup edilmesi mümkün olmayan nihâyetsiz bir güç ve kuvvet sahibi. Dolayısıyla bu sıfatın bir tecellisi olan Kur’an’a karşı gelmek, onu mağlup etmek ve hükümlerini geçersiz kılmak mümkün olmayacaktır.

    اَلْعَل۪يمُ  (Alîm): Her şeyi hakkiyle bilen. Allah Teâlâ’nın ilim sıfatının bir tecellisi olan Kur’an, bütün ilmî hakîkatlerin kaynağıdır. Onda bulunan ilimler hem doğru hem de sınırsızdır. Bu vasfıyla Kur’an her daim önde gider, diğer beşeri ilimler ise füze yanında kağnı arabası gibi arkadan gelir.

    غَافِرُ الذَّنْبِ (Ğâfiru’z-zenb): Günahları bağışlayan.

    قَابِلُ التَّوْبِ  (Kābilu’t-tevb): Tevbeleri kabul eden.

    شَد۪يدُ الْعِقَابِ  (Şedîdu’l-‘ikāb): Azabı çok şiddetli olan.

    ذُو الطَّوْلِ (Zü’t-tavl): Lütfü, nimeti, ihsan ve ikramı bol ve geniş olan.

Kur’ân-ı Kerîm, bu güzel isim ve sıfatlarıyla Yüce Rabbimizi tanıtarak insanları Allah’ın bağışlamasına koşmaya, günahları terk edip tevbeye sarılmaya teşvik eder. Diğer taraftan şiddetli azabıyla korkutarak buna sebep olacak fiil ve davranışlardan uzak durmayı emreder. Böylece akılları ve kalpleri tesir altında bırakıp korku ve umut kanatlarını birlikte çırptırarak hayra istikâmetlendirir. Korkudan hoşlananlara korku ilâcı, umuttan hoşlananlara umut ilacı sunar. Bu şekilde Allah’ın sonsuz lutuf ve ihsânına ermenin yollarını gösterir.

Bu âyet-i kerîmelerin gerçekten böyle bir tesire sahip olduğunu gösteren yaşanmış bir hâdiseyi Yezid b. Esamm şöyle anlatır:

Şam ehlinden güçlü kuvvetli, nüfuz sahibi bir kimse vardı. Zaman zaman Hz. Ömer’in yanına gelirdi. Bir ara Ömer (r.a.) onu göremez oldu. Çevresindekilere:

“–Falan zât ne yapıyor, artık görünmez oldu?” dedi.

“–Ey mü’minlerin emiri! O kendisini içkiye verdi” dediler.

Hz. Ömer, kâtibini çağırarak:

“–Yaz! Ömer b. Hattâb’dan falan kimseye. Selâm sana! «Kendisinden başka ilâh olmayan, günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azâbı çetin ve ihsânı bol olan Allah’a hamd ederim. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş ancak O’nadır.»” (Mü’min 40/3)

Ömer (r.a.) mektubu yazdırdıktan sonra arkadaşlarına dönerek:

“–Allah’a yönelmesi ve Allah’ın tevbesini kabul buyurması için kardeşinize dua ediniz” dedi. O zât, Hz. Ömer’in mektubunu alınca; “Allah günahları bağışlayan, tevbeleri kabul eden, azâbı çetin olandır” (Mü’min 40/3)cümlesini tekrar tekrar okudu ve:

“–Allah beni hem azabıyla korkutmuş, hem de günahlarımı affedeceğini va‘detmiş” diyerek ağladı. Daha sonra da güzelce tevbe etti. Ömer (r.a.) o zâtın tevbe ettiğini haber alınca:

“–Bir kardeşinizin yoldan çıktığını, günaha saplandığını gördüğünüzde, onu doğru yola getirmeye ve Allah’ın affına güvenmesini sağlamaya çalışın. Tevbe nasip etmesi için Allah’a yalvarın. Kendisine beddua ederek aleyhinde şeytana yardımcı olmayın” dedi. (Kurtubî, el-Câmi‘, XV, 291)

Bununla birlikte insanlar arasında Allah’ın âyetlerine karşı çıkacak ve bunlarla mücadele edecek aptallar olacaktır:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.