Mevlid Kandiliʼnin Feyzinden Nasıl İstifade Ederiz?

Rebîulevvel ayına ve Mevlid Kandiliʼnin feyizli iklimine tekrar kavuştuk Elhamdülillah. Peki Mevlidi Nebi'nin feyiz ve bereketinden nasıl istifade ederiz? Hak dostları neler yaptılar, neler tavsiye ediyorlar?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Sultân-ı Kevneyn doğduğu

Mâh-ı mübârektir gelen

Âlem münevver olduğu

Ol Mevlid ayıdır gelen

Geldi çün ol Hayru’l-Enâm

Oldu müşerref hâs u âm

Hak’tan âna bin bin selâm

Mâh-ı mübârektir gelen

Cenâb-ı Hakkʼa şükürler olsun ki, bizleri Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin cihânı teşrif ettiği mübârek Rebîulevvel ayına ve Mevlid Kandiliʼnin feyizli iklimine tekrar kavuşturdu.

Velâdet-i Nebîʼyi idrâk ve ihyâ etmek; her şeyden önce, Fahr-i Kâinât Efendimiz’e ümmet olmanın sevincini ve huzurunu, gönülden hissetmekle başlar. Peygamber Efendimizʼin cihânı teşrîfine sevinmek, her müʼminin gönül vecdi ve kulluk edebidir. Hüdâyî Hazretleri de Peygamber Efendimizʼin velâdetine ithâfen birçok şiir kaleme alarak, bu sevinç ve coşkusunu dile getirmiştir.

İmam Kastalânî rahmetullâhi aleyh şöyle bir kıssa nakleder:

Peygamber Efendimizʼin amcası Abbas -radıyallâhu anh-, müşrik olarak ölen kardeşi Ebû Leheb’i rüyada görür:

“–Hâlin nasıl?” diye sorar.

O da şöyle cevap verir:

“–Cehennemʼdeyim, acıklı bir azap içindeyim. Yalnız pazartesi günleri azâbım hafifliyor. Zira (Muhammedʼin doğduğu gün) câriyem Süveybe; «Bugün bir yeğenin dünyaya geldi!» diye müjde getirdi. Ben de sırf akrabalık asabiyeti sebebiyle sevindim ve «Hürsün!» diye onu âzâd ettim.” (Bkz. İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 277; İbn-i Sa‘d, I, 108, 125)

Kıraat ve hadis âlimi olan İbnü’l-Cezerî (v. 1429) bu hâdise hakkında der ki:

“Bir Allah ve Rasûlullah düşmanı, sırf akrabalık asabiyetiyle sevindiği için, azâbının hafifletilmesi mükâfâtına nâil olursa, bir mü’min bu Rebîulevvel ayında Efendimiz’e olan muhabbeti sebebiyle ve ümmet-i Muhammed olmanın sevinciyle sadakalar verir, sohbetler eder, Kur’ân-ı Kerîm ve kasîdeler okutursa, kim bilir nasıl bir ecre nâil olur?..” (Bkz. Kastalanî, Mevâhib-i Ledünniye, I, 39)

Bizler de -inşâallah- bu mübârek ayın feyz ve rûhâniyetinden istifâde edebilmek için, hayır-hasenâtımızı ve sâlih amellerimizi mümkün olduğunca artırmaya gayret gösterelim. Ümmet-i Muhammedʼin fakir, garip, yetim ve kimsesizlerine yardım elimizi uzatalım. Bilhassa vatanımıza sığınan Muhâcirlere Ensâr olarak onların mahzun gönüllerini sevindirelim. Zira ümmete şefkat ve merhamet göstermek, bir anne-babanın evlâdını düşündüğünden çok daha fazla ümmetini düşünen Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin azîz rûhunu şâd edecek en güzel sâlih amellerden biridir.

Fakat şunu da unutmayalım ki, bir müslümanın Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’le münâsebeti, belli zamanlara has bir merasimden ibâret kalmamalıdır. Bu sebeple her sene idrâk ettiğimiz Mevlid Kandili’ni ihyâ etmenin en güzel şekli;

–Ömrümüz boyunca Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile kalben beraber olmamızdır.

“–Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şimdi yanımızda olsa, bizim hâlimize tebessüm eder miydi, yoksa mübârek yüreği mahzun mu olurdu?” duygu ve düşüncesini, son nefesimize kadar kalbimizde taşımamızdır.

–Atacağımız her adımda ve alacağımız her kararda, evvelâ Allah ve Rasûl’ünün râzı olup olmayacağını düşünebilecek bir kalbî hassâsiyet sahibi olmamızdır.

Yani Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i nasıl ki Mevlid Kandili’nde yâd ediyor, O’nunla yakınlığımızı artırmaya gayret gösteriyorsak, bunu bütün bir ömrümüze teşmil etmemiz zarurîdir. Zira Efendimiz’i hatırlamayı belli zamanlara hasredip hayatımızın diğer safhalarında O’nu unutursak, bu, Efendimiz’e muhabbetimizin samimiyetini şüpheli hâle getirir.

Yani Fahr-i Kâinât Efendimiz’i câmide, sohbette, umrede, Mevlid Kandiliʼnde yâd ettiğimiz gibi; evimizde, evlâtlarımızı terbiye edişimizde, iş yerimizde, mektebimizde, çarşı-pazarda da kalbimizde taşımalı, hayatımızı her dâim Oʼnun hayat veren ölçüleriyle tanzim etmeye gayret göstermeliyiz.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2021 – Ekim, Sayı: 428

İslam ve İhsan

MEVLİD KANDİLİ’NDE YAPILACAK DUÂ VE İBADETLER

Mevlid Kandili’nde Yapılacak Duâ ve İbadetler

MEVLİD KANDİLİ NEDİR?

Mevlid Kandili Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.