Karanlığı Aydınlatan Kutlu Rehber

Ahzâb suresi 46. ayeti Peygamberimizi (s.a.v) nasıl tarfi ediyor? Hazret-i Âişe (r.a) Efendimizin (s.a.v) nurunu nasıl anlatıyor?

Hazret-i Âişe Vâlidemiz bir seher vakti bir şey dikiyordu. İğnesini kaybetti. Kandil de sönüverdi. O esnada Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- içeri girdi ve ev O’nun nûruyla aydınlanıverdi. Hazret-i Âişe de iğnesini buldu. (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, XII, 429)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek yüzü, yüzlerin en güzeli ve en nûrânîsi idi.

Âyet-i kerîmede buyurulur:

(Seni) Allâh’ın izniyle bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak (gönderdik.) (el-Ahzâb, 46)

Kur’ân-ı Kerim’de Sirâc / kandil kelimesi, gündüzleri dünyanın en kuytu yerlerini bile aydınlatan güneşi tarif için kullanılmıştır.

Münîr / nurlandıran sıfatı ise, gecenin karanlığında mehtap güzelliğiyle arza latîf bir ışık veren kamerin hâlini beyân eder.

Peygamberimiz için iki kelime birleştirilerek Sirâcen Münîrâ şeklinde ifade buyurulmuştur ki;

Cenâb-ı Hakk’ın insandaki sanat hârikası olan Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hem gecemizi hem gündüzümüzü en mükemmel şekilde ihyâ ve tenvîr ettiğini ne güzel bildirmektedir.

O nûru Hazret-i Âişe’den başka sahâbîler de tarif etmeye çalıştılar:

NE MÜBÂREK SÎMÂ!..

Medine’de yaşayan yahudi âlimlerinden Abdullah İbn-i Selâm; şehirlerine hicret eden Peygamber Efendimiz’i merak edip görmek istemiş, vech-i mübâreklerine bakınca da, hayran bir şekilde;

“Bu yüz yalan söylemez!” diyerek müslüman olmuştu. (Tirmizî, Kıyâmet, 42/2485; İbn-i Mâce, Et‘ime, 1; İkāmet, 174)

Hâris bin Amr -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Mina’da veya Arafat’tayken yanına vardım. İnsanlar etrafını sarmışlardı. O esnada bedevîler geliyor ve Efendimiz’in mübârek yüzünü görünce;

“–Bu mübârek bir yüzdür!” demekten kendilerini alamıyorlardı. (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 1148)

Câbir bin Semüre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

“Mehtaplı bir gecede (…) Rasûlullah Efendimiz’i gördüm. Hangisinin daha güzel olduğunu anlamak için bir O’nun yüzüne bir de aya baktım.

Yemin ederim ki, bence O’nun mübârek yüzü aydan daha güzeldi.” (Tirmizî, Edeb, 47; Dârimî, Mukaddime, 10)

Demek ki;

İnsanın sîreti, sûretine akseder. Yani kişinin iç dünyası ve kalbî âlemi, sîmâsında seyredilir.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek yüzündeki muhteşem nûrâniyet, O’nun gönül âlemindeki berraklığın bir ifadesidir.

«Evliyâullâh»ın, Hakk’a dost olabilenlerin vasıflarından biri de;

  • Yüzlerine bakıldığında Allâh’ı hatırlatmasıdır. (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, X, 78; İbn-i Mâce, Zühd, 4)

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hak dostlarının zirvesidir.

Fuzûlî ne güzel söylemiştir:

Sûya virsün bâğban gülzârı zahmet çekmesün,

Bir gül açılmaz yüzün tek virse bin gülzâre su!..

“Bahçıvan gül bahçesini sulamak için zahmet çekmesin! Zira, bin tane gül bahçesi sulasa, Sen’in yüzün gibi bir gül açılmaz!..”

Rasûlullah Efendimiz buyurur:

اَلْمَرْءُ مَعَ مَنْ اَحَبَّ

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhârî, Edeb, 96)

Sâlih ve sâliha kullar, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hâliyle hâllendikleri için, onların da sîmâlarına ömürleri boyunca ve bilhassa yaşlandıkları zaman güzel bir nûr akseder.

Âyet-i kerîmede, Rasûlullah Efendimiz’e benzeyebilenlerin nişânesi olarak;

“Onların sîmâlarında secde alâmeti vardır.” (el-Fetih, 29) buyurmaktadır.

Hazret-i Âişe, Peygamberimiz’in nûruyla iğnesini bulunca;

“–Yâ Rasûlâllah, yüzünüz ne kadar da nurlu ve aydınlık!” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Kıyâmet günü beni göremeyen kimseye yazıklar olsun!” buyurdu.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-;

“–O gün sizi kim göremez?” diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Cimri!” buyurdu.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-;

“–Cimri kimdir?” diye sordu.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–İsmimi duyduğunda bana salevat getirmeyen!” buyurdu.1

Şair Kemal Edip, O’ndan bu uzak düşmenin hüsrânını şöyle ifade eder:

İltifâtından uzak düşmesi eyvâh eyvâh!

İki dünyâda yeter gāfile hüsrân olarak…

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ümmet olmak, meccânen yani hiçbir bedel ödemeden nâil olduğumuz en büyük nimetlerden biridir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Kasım, Sayı: 225

İslam ve İhsan

NURU MUHAMMEDİ NEDİR?

Nuru Muhammedi Nedir?

PEYGAMBERİMİZİN VARLIK NÛRU

Peygamberimizin Varlık Nûru

NUR-İ MUHAMMEDİ NEDİR?

Nur-i Muhammedi Nedir?

ALLAH’IN NÛRU NEDİR?

Allah’ın Nûru Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.