İsrâ Suresi 53. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İsrâ Suresi 53. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 53. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 53. Ayetinin Arapçası:

وَقُلْ لِعِبَاد۪ي يَقُولُوا الَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْۜ اِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْاِنْسَانِ عَدُوًّا مُب۪ينًا

İsrâ Suresi 53. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Çünkü şeytan onların arasını bozmaya çalışır. Doğrusu şeytan insanın apaçık düşmanıdır.

İsrâ Suresi 53. Ayetinin Tefsiri:

Bu âyet-i kerîme mü’minlere umûmî mânada mü’min-kâfir herkese sözün en güzelini söylemelerini emrettiği gibi, husûsî mânada da kendi aralarında edebi elden bırakmamalarını, yumuşak söz söylemelerini, birbirlerine alçak gönüllü davranmalarını, şeytanın vesvese ve tahriklerini bir kenara atmalarını emretmektedir.

“Güzel söz”, söylenmesi normal karşılanan sözdür. “En güzel söz” ise terk edilmesi caiz olmayan sözdür. Yine “en güzel söz”, terk edildiğinde cezalandırılmaktan korkulan sözdür. Aslında “en güzel söz”, sevenin sevdiğine karşı söylediği kulluk sözleridir. Buna göre günahkârın en güzel sözü, günahını itiraf etmesi; ârifin en güzel sözü ise, Allah’ı tanımaktan âciz olduğunu ikrar etmesidir. Nitekim Resûlullah (s.a.s.):

“Ya Rabbi! Sen her türlü noksan sıfatlardan uzaksın, yücesin! Seni layık olduğun şekilde övmem mümkün değildir. Sen kendi zâtını nasıl övüyorsan öylesin!” buyurmuştur. (Müslim, Salât 222)

Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz, merhametli, kibar, nâzik, ince ruhlu ve rikkat-i kalbiyye sahibi bir insandı. Kaba bir kimse O’na:

“–Ey Muhammed, ey Muhammed!” diye defâlarca bağırmasına rağmen o, her defasında yumuşak bir üslûpla:

“–Buyur, isteğin nedir?” diye mukâbelede bulunmuştur. (Müslim, Nüzür 8; Ebû Dâvûd, Eymân, 21/3316; Tirmizî, Zühd 50)

Yani muhâtabının kabalığına rağmen her seferinde âyetin emrettiği şekilde sözün en güzelini söylemiş, hiçbir zaman nezâket ölçüleri dışına çıkmamıştır.

Bu bakımdan mü’minler hem kendi aralarındaki münâsebetlerde güzel olanı söylemeli, hem de câhillerle, nâdânlarla münâsebetlerinde güzel olanı söylemelidirler. Nitekim Furkân sûresinde Rahmân’ın has kullarının vasıfları sayılırken:

“Rahman’ın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ve vakar ile yürürler; kendini bilmez kimseler onlara laf attığında incitmeksizin «Selâmetle!» derler, geçerler” (Furkān 25/63) buyrulur. Resûlullah (s.a.s.) de, insanlara edep ve ahlâk bakımından kardeşliği sağlayacak esasları talim edip: “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz!” (Buhârî, Edeb 57; Müslim, Birr 23) tavsiyesinde bulunur.

Rabbimiz her zman ve zeminde güzel konuşmamızı istemektedir. Çünkü şeytan insanların arasını en fazla konuştukları faydasız ve gönül incitici sözlerle bozar. Zaten o insanın apaçık düşmanı olup, bulduğu her fırsatı bu yönde değerlendirmekten bir an geri durmaz. Bu sebeple de sözün en güzelini söylemeye ve şeytana ip ucu vermemeye gayret etmek gerekir.

Söz vardır, düşmanları dost eder. Söz vardır dostları düşman eder, büyük kavgalara sebep olur. Bu sebeple Rabbimiz insanları birbirine düşürecek, yanlış anlamalara sebep olacak kaba çirkin sözlerden kaçınılmasını ve en güzel biçimde konuşulmasını ister.

Yûnus Emre (r.h.) ne güzel söyler:

“Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola ahulu aşı

Bal ile yağ ede bir söz!”

Kemâlzâde Ekrem de sözün gücüyle ilgili şu hikmetleri dile getirir:

“Âşıklığı meftûn edecek bir söz işittim,

Bir söz ki eder sâmi’a-i kalbime tesir,

Bir söz ki kılar rûhuma cânânımı tasvîr,

Bir söz ki duyunca anı ben göklere gitti,

Bir söz ki işitseydi cihân-ı melekiyet,

Eylerdi güzel kâline arz-ı muhabbet.”[1]

Bu bakımdan, Rabbimiizn bizi bizden daha iyi bildiği şuuru içinde hep güzelliklerin peşinde olup son nefesimizi imanla vermenin gayretiyle hareket etmeliyiz:

[1] Sâmi’a-i kalb: Kalbin kulağı. Cihân-ı melekiyet: Melekler alemi. Güzel kâl: Güzel söz. Arz-ı muhabbet: Sevgi gösterisi.

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 53. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.