İslam’da Ümitvar Olmak Neden Önemlidir?

Umut neden önemlidir? İslâm’da ümitvar olmanın ve Allah’tan ümit kesmemenin önemi nedir?

İslâm, insanların iyimser olmasını ister. Cenâb-ı Hak; “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” buyurur.[1] Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurmuştur:

“Allah Teâlâ varlıkları yarattığında, arşın üstündeki kitabına; «Rahmetim gerçekten gazâbıma galiptir!» diye yazmıştır.” (Buhârî, Tevhîd, 15)

ÜMİTVAR OLMAK

Bu inanç, Müslümanların ümitvar olması için kâfîdir. Diğer taraftan; af, merhamet, sabır, tevekkül, teslîmiyet, hâle rızâ, hüsn-i zan gibi güzel hasletler Müslümanı hayatta rahatlatmaktadır. Başa gelen musîbetlerin ve hastalıkların günahlara keffâret olması ve mânevî dereceyi yükseltmesi de hayatın yükünü hafifletme husûsunda mühim bir yere sahiptir. Elinden gelen şeyleri yaptıktan sonra kadere teslim olan ve Allah’tan gelen her şeye rızâ gösteren bir Müslümanın kederlenmesi mümkün değildir. O, dâimâ huzur ve sükûn içinde mes’ûd bir hayat yaşar.

Îmansızlar ve günahkârlar için ise tevbe kapısı son âna kadar açıktır. Kişi ölüm emârelerini veya kıyamet alâmetlerini görünceye kadar her an iman ve tevbe edebilir. Ancak ölüm ve kıyamet, insanı âniden yakalayacağından, vakit kaybetmeden bir an evvel Allah’a yönelmek îcâb eder. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“De ki: Ey ne­fis­le­ri­ne zul­met­mek­te aşı­rı gi­den kul­la­rım! Al­lah’ın rah­me­tin­den ümî­di­ni­zi kes­me­yi­niz! Çün­kü Al­lah bü­tün gü­nah­la­rı af­fe­der. Mu­hak­kak ki O, Ga­fûr ve Ra­hîm’dir. Onun için ümidinizi kesmeyin de başınıza azap gelmeden evvel bir an önce Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun! Yoksa sonra yardım göremezsiniz.” (Zü­mer, 53-54)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanların bazı şeylere uğursuzluk atfetmesini yasaklamış, bütün her şeye iyi ve müsbet bir nazarla bakmayı ve hayra yormayı esas kılmıştır.[2]

İslâm, suizandan kaçınmayı, insanlara daima hüsnüzan ile bakmayı tavsiye eder. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulur:

“Ey îmân edenler! Zannın çoğundan kaçının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın!..” (Hucurât, 12)

Gereken tedbirleri aldıktan sonra, Allah’tan bir musîbet gelirse bunu da sabırla karşılar ve mükâfâtını O’ndan beklerler.

Müslümanlar, Allah’ın gazabından korkmakla birlikte rahmetinden de hiçbir zaman ümîdlerini kesmezler. Korku ile ümit duyguları arasındaki bu muvâzene; “beyne’l-havfi ve’r-recâ” şeklinde ifade edilir. Ölüm yaklaştığında ise, Müslümanların Allah’a karşı duydukları hüsn-i zan daha da artar. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

«Her biriniz ölürken mutlaka Allah’a hüsn-i zanda bulunsun!»” (Müslim, Cennet 81, 82; Ebû Dâvûd, Cenâiz 13)

Maddî açıdan bakıldığında da Müslümanlar karamsar olmazlar. Zira Allah Teâlâ bütün insanların rızkını tâyin etmiştir. Âyet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin! Sizin de onların da rızkını biz veririz.” (En’âm, 151)

“Nice canlı var ki rızıklarını kendileri taşıyamaz (temin edemez.) Ama onları da sizi de rızıklandıran Allah’tır. O her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.” (Ankebût, 60)

İnsan, kendisine rızık olarak ne takdir edilmişse ona mutlaka ulaşacaktır. Dolayısıyla bu hususta karamsar olmamalı, sadece rızık temini için gerekli sebeplere sarılmalıdır. Elden gelen her şeyi yaparak dürüst bir şekilde çalıştıktan sonra Cenâb-ı Hakk’ın verdiği rızka -az veya çok demeden- kanaat etmeli, onu Allah’ın râzı olacağı şekilde kullanmalıdır.

Dipnotlar:

[1] A‘râf, 156. [2] Buhârî, Tıb, 19; Müslim, Selâm, 102; Ebû Dâvûd, Tıb, 24/3919.

Kaynak: Murat Kaya, Ebedi Kurtuluş Yolu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’DA ÜMİTSİZLİK YOKTUR

İslam’da Ümitsizlik Yoktur

“ALLAH’IN RAHMETİNDEN ÜMİT KESMEYİN” AYETİ

“Allah’ın Rahmetinden Ümit Kesmeyin” Ayeti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.