İşit de Duyma Kötüye Uyma!

Ekrem Bektaş Beyefendi'nin Altınoluk dergisi Kasım 2022 sayısında "İşit de Duyma Kötüye Uyma" başlığıyla kaleme aldığı makaleyi istifadenize sunuyoruz.

Geçmiş bir günde Cafe Ahmet’in önünde yuvarlak bir masanın başında emekli arkadaşlarla sohbet ediyorduk. O gün Şefik abi de bizimle beraberdi. Şefik abinin kulakları pek duymadığı için çoğu zaman sohbetin dışında kalır, bazen kahkaha seslerimizi duyunca birden kendine gelir: – Bana da anlatın yahu! der. Yine öyle dedi.

Değerli Emekli Arkadaşlar!

Ekim ayının güneşli bir günüydü. Kasım ayı yaklaştıkça biz de güneşe biraz daha yaklaşıyoruz. Emekliyiz ya!.. Bize bu yaşta sıcaklık gerekir. Bu aylarda güneşin bedava sıcaklığı bizim için bir nimet…

Geçmiş bir günde Cafe Ahmet’in önünde yuvarlak bir masanın başında emekli arkadaşlarla sohbet ediyorduk. O gün Şefik abi de bizimle beraberdi. Şefik abinin kulakları pek duymadığı için çoğu zaman sohbetin dışında kalır, bazen kahkaha seslerimizi duyunca birden kendine gelir:

– Bana da anlatın yahu! der.

Yine öyle dedi.

Nasıl anlatalım… Hem anlatsak bile aynı tadı vermez, aynı kahkahayı attırmaz… Anlatsak bir türlü anlatmasak bir türlü…

Niyazi, Şefik abinin kulağına eğildi:

– Yok bir şey! diye seslendi.

Bu sefer Şefik abi kahkahayı bastı, biz şaşırdık. Yine Niyazi Şefik abinin kulağına eğildi. Sağır Sultan’ın duyacağı bir sesle:

– Neden güldün Şefik abi? dedi.

– Size güldüm yahu! Hem bir şey yok hem de gülüyorsunuz.

Böyle deyince bir sessizlik oldu; Şefik abi biraz gücendi galiba:

– Boş verin, duymasam da olur, dedi.

Biz de üzüldük; galiba ayıp ettik. Ayıp ettik ama Şefik abiye defalarca söyledik:

– Bir kulaklık al Şefik abi, dedik.

Hâlâ diyoruz:

– Bir kulaklık alsana Şefik abi!

Niyazi, Şefik abinin kulağına tekrar etti:

– Kulaklık al diyorlar!

– Öyle ama hele şu fıtık ameliyatını olayım, belki kulaklarıma da bir faydası olur.

Bu sefer biz kahkahayı bastık, Şefik abi de bizimle birlikte gülümsedi:

– Olur bakarsınız yahu! Fıtığım yokken duyuyordum.

Tekrar bir kahkaha daha attık.

* * *

Aradan günler geçti, Şefik abinin ameliyat günü geldi, fıtıktan ameliyat oldu. Bizi temsilen Niyazi ziyaretine gitti:

– Turp gibi maşallah! dedi.

Ne turbu olduğu önemli değil, biz sevindik. Aradan beş-on gün geçti, Şefik abi hem camiye geldi hem de Cafe’de oturduk:

– Geçmiş olsun! dedik.

Niyazi, Şefik abinin kulağına eğildi:

– Geçmiş olsun, diyorlar abi! dedi.

Şefik abi gülümsedi, başını sallayarak karşılık verdi.

Cemalettin:

– Bir de kulaklık alsa… dedi.

– Ne yapacak kulaklığı bu yaştan sonra.

– Unu elemiş, eleğini asmış…

Son sözler, Şefik abinin duyamayacağı kadar sessizdi. Daha da söyleneceklerdi ama ben biraz engel oldum:

– Öyle konuşmayın arkadaşlar, gıybet oluyor galiba, dedim.

Herkes durakladı… Şefik abi hafifçe koluma dokundu.

– Bırak konuşsunlar, ben gücenmem, dedi.

– Aa! Sen duyuyorsun Şefik abi!

– Elbette duyuyorum; fıtığın kanalı kulağımın dibinden geçiyormuş, fıtığım düzelince kulağım da duymaya başladı.

Arkadaşlar söyledikleri sözlerden utandı. Hepimiz tıbbın mucizelerini düşünürken Şefik abi bize bakarak gülümsedi:

– Yahu arkadaşlar hemen de inandınız… Fıtık ameliyatından sonra çocuklar beni kulak doktoruna götürdü. Bana bir kulaklık uydurdular, şimdi duyuyorum.

Herkes daha çok utandı, helallik istedik.

Tam bu sırada Ahmet abi çayları getirdi. Şefik abinin çayını masaya koyarken hem yüksek sesle bağırdı hem de işaret etti:

– Şeker ister misin?

– Bağırma! Karşında sağır yok!

–Ne?

Hepimiz gülüştük, Niyazi kısaca anlattı. Ahmet abi:

– İyi be ya! Bağırmaktan kurtulduk, dedi.

Tekrar gülüştük. Çayımızı içtik. Biraz daha sohbet edip evimize gittik.

* * *

Kapıyı açıp içeri girdiğimde hanımı görünce hemen anladım: Yine bir şeye sinirlenmiş. Damarına basmadan usulünce sordum:

– Nasılsın hanım, namazını kıldın mı?

Hanım, burnundan soluyarak cevap verdi:

– Kıldım ama nasıl kıldığımı bilmiyorum!

– Olsun hanım, kıldın ya… Allah kabul etsin.

Hanım tekrar burnundan soludu:

– Ne olduğunu sormayacak mısın?

Sorsam bir türlü, sormasam bir türlü… Birazcık gülümseyerek hanımı yumuşatmaya çalıştım:

– Sinirlenmeden sakince anlat hanım.

– Nasıl sinirlenmeyeyim. Yukarıdaki Nesibe bozuntusu beni kapıcıya şikâyet etti.

– Kapıcı mı söyledi?

– Yoo! Kulaklarımla duydum, merdivenin başında…

– Duymamazlıktan gel hanım.

– Nasıl geleyim efendi?..

– Kulaklığını çıkar.

– Ne?

Hanım şaşkınlığı geçmeden, Şefik abinin olayını anlattım. Gülüştük:

– Kötü söz, sahibinindir hanım! dedim.

Biraz sakinleşti. Sofra hazırdı, yemeğe oturduk.

Evet değerli dostlarım, arada sırada kulaklıkları çıkarmak gerekiyor galiba, kulağımız sağlam bile olsa… Hoşça kalın!

Kaynak: Ekrem Bektaş , Altınoluk Dergisi, Kasım-2022, Sayı:441

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.