İntisâb, İnâbe ve Bey’at Ne Demektir? Farkları Nelerdir?

İntisâb, inâbe ve bey’at kavramlarını açıklar mısınız? Aralarında-ki fark nedir? İnâbe alan ve intisâb eden kişi bey’at etmiş olur mu?

İntisâb: Bir kimse veya gruba mensûb olmak, aralarına katılmak ve şeyhe bağlanmak anlamında kullanılır. İntisâb, insanın dâimâ hürmet ve bağlılık duyacağı bir büyükle beraber bulunmaya azmetmesi, onun nasîhat ve rehberliğinde mânevî eğitimini tamamlamak üzere taahhüdde bulunmasıdır. Tasavvufta intisâb için öncelikle kişinin kendini hazır hissetmesi ve bir mürşide başvurması esâstır. İntisâb edene müntesib denir. Müntesib, muhib/sempatizandan bir ileri derecedir. Kişi intisâbla bağlandığı kimseyi kendinin mihveri olarak görür.

İnâbe: Genellikle işlenen günahlardan pişmanlık duyup Allah’a dönmek, halktan Hakk’a yönelmek anlamında kullanılan bir kavramdır. Tevbenin bir ileri derecesidir. Tevbe insanın görünür günahlarından kaçması, inâbe içindeki kusûrlarından kaçıp Allah’a dönmesidir. İnâbe aynı zamanda el alma ve şeyhe bağlanma anlamında da kullanılır. Şeyhten el alma işleminde önce tevbe yapıldığından şeyhe intisâb için inâbe kavramı da kullanılır olmuştur.

Bey’at: Satmak ve satış muâmelesi demektir. Tasavvufta tâlib denilen mürîd adayının şeyhe ve onun vereceği emirlere bağlı kalacağına, mal satan insanların el ele tutuşması gibi bir musâfaha ile şeyhe söz vermesidir. Bey’atin temeli, Hz. Peygamber’in İslâm’a girmek isteyenlerden, cihâd ve hicret gibi önemli faaliyetlere katılacak olanlardan söz alması olayıdır. Nitekim Kur’an’da Hudeybiye’de bey’at eden sahâbîler övülmekte, onların Allah Rasûlü’ne olan bey’atleri, Allah’a yapılmış sayılmaktadır.[1]

Tasavvuf kavramı olarak bey’at, intisâb ve inâbenin birbirinden farkı yoktur. Ancak bu soruda intisâb ve bey’atle siyâsî otoriteyi temsîl eden halîfe, devlet başkanı ve devrin imâmına yapılması emredilen bey’at kasdediliyorsa o zaman durum farklıdır. Bu bey’at, onun yerine geçmez. Çünkü siyâsî otorite ile ilmî veya mânevî otorite birbirine denk değildir. Biri diğerinin yerine kâim olamaz.

[1].     el-Feth, 48/10.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MÜRŞİDİNİN TASARRUFUNUN ZAYIF OLDUĞUNU SÖYLEYEN İHVÂNIN DURUMU NEDİR?

Mürşidinin Tasarrufunun Zayıf Olduğunu Söyleyen İhvânın Durumu Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.