Hz. Yahya’nın (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de Belirtilen Özellikleri Nelerdir?

Hz. Yahya (a.s.) kimdir? Hz. Yahya’nın (a.s.) Kur’an-ı Kerim’de belirtilen özellikleri nelerdir? Bir gençlik modeli olarak Hz. Yahya’nın (a.s.) gençlere model olan güzel vasıfları...

İnsan fıtratına taklit etme ve örnek alma özellikleri yerleştirilmiştir. İnsan eğitiminde bu iki özellik devamlı kullanılagelmiş, peygamberler, âlimler ve sâlih kimseler insanlara örnek olarak gösterilmiş ve onların izinden gidilmesi tavsiye edilmiştir. Bunun gerçekleşebilmesi için de peygamberlerin ve sâlih kimselerin hayatlarının ve ahlâklarının anlatılması ve bunların özendirilmesi gerekmektedir. Nitekim:

“Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her kıssayı sana anlatıyoruz. Bu (sûrede ve kıssalarda) sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir” (Hûd 11/120) âyetinde bunun önemine işaret edilmektedir.

Ebû Hanîfe (ö. 150/767) -rah-metullâhi aleyh- bu konuda şöyle demiştir: “Sâlih âlimleri ve güzel ahlâklarını anlatan kıssalar, bana fıkhın çoğundan daha sevimli gelir. Zira bu anlatılanlar, Hak dostlarının edep ve ahlâkıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulmuştur:

«İşte onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy!..».”[1]

Cüneyd Bağdâdî (ö. 297/909) -kuddise sirruh- da; “Sâlihlerin kıssaları, Allah’ın ordularından bir ordudur. Cenâb-ı Hak onlarla müritlerin kalbini kuvvetlendirir” demiş, buna delil isteyenlere de yukarıdaki Hûd 11/120 âyetini okumuştur.[2]

Sâlihlerin hayat hikâyelerinden ve ahlâklarından bahsetmek bu derece faydalı ise, peygamberlerin kıssalarını ve ahlâklarını anlatmanın daha faydalı olacağı aşikârdır. Zira onların örnek hayatlarını dinleyen insanların imanı kuvvetlenir, ibadeti artar, ahlâkı güzelleşir, muâmelâtına adâlet ve hak duygusu hâkim olur, sıkıntı ve üzüntüleri hafifler. Ahlâkî faziletleri insanlara, bu tür kıssaları anlatmak sûretiyle daha canlı ve tesirli bir şekilde telkin etmek mümkündür. Umumiyetle kıssalar birden fazla ahlâkî anlam taşıdığından bunları farklı durumlarda farklı yönleriyle tekrar etmek ve her defasında da yönlendirici bir güce sahip olduğunu görmek mümkündür. Devamlı işitilen kıssalar şuur altına yerleşir ve ihtiyaç ânında hemen hatırlanarak kişinin kararlarına yön verebilir. Hâsılı kıssaların yönlendirici, terbiye edici ve iknâ edici bir gücü vardır.

Bu sebeple Kur’ân-ı Kerim sık sık peygamber kıssaları naklederek onları insanların önüne model olarak koymaktadır. İslâm âlimleri de insanları kıssalarla daha kolay eğitebildiklerini gördüklerinden, eserlerinde bu usule ağırlık vermişlerdir. Dolayısıyla insan eğitiminde öncelikle Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in hayatı ve yaşadıkları, diğer peygamberlerin hayatları ve hatıraları, ashâb-ı kiramın, âlimlerin,  âriflerin ve sâlihlerin hayat hikâyeleri devamlı anlatılmalı, gündemde tutulmalıdır. Aksi takdirde insanlar örnek alma ve rol model ihtiyaçlarını bir takım gayr-i müslim kahramanların yaşadığı hayatlarda ve yazdığı roman ve hikâyelerde aramaya başlayacaktır ki bu da onların İslâmî şuur ve bakış açısından uzaklaşmalarıyla neticelenecektir.

Kur’ân’da insanlar, bilhassa da gençler için örnek gösterilen peygamberlerden biri de Hz. Yahya’dır. Onun genç yaşta şehid edilmesi, yaşlılık devresine ulaşamaması, zihinlerde daima örnek bir genç olarak kalmasını sağlamıştır. Yahya (a.s), Kur’ân’da beş âyette ismi zikredilen[3] ve Hz. İsa ile çağdaş olduğu bildirilen bir peygamberdir. (Âl-i İmrân 3/33-41) İsrâiloğullarına gönderilmiştir.

HZ. YAHYA’NIN (A.S.) HAYATI

Yahya (a.s) Hz. Zekeriyâ’nın oğludur. O da Hz. Süleyman, Davud ve Yakub peygamberlerin soyundandır.[4] Hz. İsa ile Yahya (a.s) teyze çocuklarıdır.[5] Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Yahya’nın (a.s.) tarihî kimliği üzerinde fazla durulmaz. Daha ziyade onun dünyaya gelişi ve şahsiyetine ehemmiyet verilir. Meryem sûresinin ilk 15 âyeti bu konuları ele alır. Önce Allah’ın Hz. Zekeriyâ’ya (a.s.) olan rahmetinden bahsedilir. O, gizli bir sesle Rabbine yalvarmış;

“Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım. Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. Karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu rızâna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem 19/4-6) “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti. (el-Enbiyâ 21/89)

Allah’ın Hz. Meryem’e (a.s.) sebepsiz olarak mucizevî bir şekilde rızık verdiğini görmesi üzerine böyle bir istekte bulunduğu rivayet edilir.[6] Buna şu sebebi de ilave edebiliriz: Mabette ibadetle meşgul olan küçük yaştaki Hz. Meryem’in (a.s.) bakımı ve kefaleti için çekilen kura Hz. Zekeriyâ’ya (a.s.) çıkmıştı. Devamlı onunla meşgul olurken onun nasıl güzel bir kulluk hayatı yaşadığını ve duygu zenginliğine sahip olduğunu görüyordu. Onun bu hâlini özenerek Meryem (a.s) gibi “Allah’a teslim olmuş, temiz, iffetli” bir çocuğunun olmasını isteyerek Rabbine yöneldiğini de tahmin edebiliriz.

Nitekim Cenâb-ı Hak, Rahman’ın has kullarının, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diye dua ettiklerini bildirmektedir. (el-Furkân 25/74)

Hasan Basrî Hazretleri (ö. 110/728) bu âyet hakkında şöyle demiştir: “Bu âyet-i kerîme, «Bize Allah’a itaat yolunda bulunan zevceler ve nesiller ver!» demektir. Zira mü’mini, sevdiği kişiyi Allah’a tâat üzere görmekten daha fazla sevindirecek ve gözünü aydın edecek başka bir şey yoktur.” (Buhârî, “Tefsîr”, 25)

Allah Teâlâ, Hz. Zekeriyâ’ya (a.s.) “Yah-ya” isminde bir oğlan çocuğu vereceğini müjdeledi ve onun isminin daha evvel kimseye verilmediğini bildirdi. Zekeriyâ’nın (a.s) bu duası ile kendisine verilen müjde arasında 40 sene geçtiğini söyleyenler olmuştur.[7] Bu durum duada acele etmeden ısrarla istemeye devam etmek gerektiğini göstermektedir. Nitekim Rasûlullah Efendimiz:

“–Bir kul günah olan veya akrabası ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe duası kabul olunur” buyurmuştu.

“–Yâ Rasûlallah! Acele etmek ne demektir?” diye sordular.

Allah Rasûlü:

“–Kul; «Nice defalar hep dua ediyorum da Rabbim duamı kabul etmiyor» der. Duasının hemen kabul edilmemesi sebebiyle bıkar ve duayı bırakır. (İşte o zaman acele etmiş olur)” cevabını verdi. (Müslim, “Zikir”, 92)

Bu müjde karşısında sevinen Zekeriyâ (a.s) büyük bir şaşkınlık içinde hanımının kısır, kendisinin de ihtiyarlığın son noktasına gelmiş olduğu hâlde nasıl çocuklarının olacağını sordu. Böyle bir şeyin gerçekleşeceğinde şüphesi yoktu ancak bunun keyfiyetini soruyordu. Allah Teâlâ, kendisini hiçbir şey değilken yarattığı gibi Hz. Yahya’yı (a.s.) yaratmasının da kolay olduğunu ifade etti. Bunun üzerine Zekeriyâ (a.s) meleklerin bildirdiği bu müjde hususunda kalbinin mutmain olması için bir işaret istedi. Allah Teâlâ istediği işaretin, sapasağlam hâline rağmen üç gün insanlarla konuşamaması olduğunu bildirdi. Rivayete göre Zekeriyâ (a.s), hanımının hâmile kaldığı gecenin sabahında konuşamaz oldu.[8] Bunun üzerine Zekeriyâ (a.s) ibadethaneden kavminin yanına çıktı ve işaretle onlara sabah akşam Allah’ı tesbih etmelerini söyledi. (Meryem 19/7-11)

Bunlara ilave olarak Âl-i İmrân Sûresi’nde Hz. Zekeriyâ’nın (a.s.) Rabbi-nin katından temiz ve mübarek bir zürriyyet istediği, mâbette kalkmış ibadet ederken meleklerin kendisine nida ederek Allah’ın kendisini, Hz. İsa’yı (a.s.) tasdik edecek, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olan Hz. Yahya (a.s.) ile müjdelediğini bildirdikleri haber verilir. Hayretle bunun nasıl olacağını sorması üzerine de “Allah’ın dilediğini yapacağı” cevabı verilmiştir. Alâmet olarak üç gün konuşamayacağı bildirildikten sonra kendisine “Rabbini çokça zikret, sabah akşam tesbih et!” emri verilmiştir. (Âl-i İmrân 3/38-41)

Muhammed b. Kâʻb Hazretleri (ö. 108/726 [?]) der ki: “Allah Teâlâ birine zikri terkedebileceğine dair ruhsat verecek olsaydı, “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir” (Âl-i İmrân 3/41) buyurduğu zaman Hz. Zekeriyâ’ya (a.s.) ruhsat verirdi. Ancak ona bunun ardından “Ayrıca Rabbini çokça zikret, sabah akşam tesbih et!” buyurmuştur. (Taberî, 6: 391)

Zemahşerî’ye (ö. 538/1144) göre Hz. Zekeriyâ’nın (a.s.) insanlarla konuşamayışı, Allah’ın bu büyük nimetine şükür için o müddet zarfında dilini Allah’ı zikre vermesi, başka şeylerle meşgul etmemesi içindir.[9]

Muhtelif rivayetlere göre Zekeriyâ (a.s) o zaman yetmiş veya yetmiş küsur yaşındaydı.[10] Kendisinin 92 veya 120, hanımının 98 yaşında olduğu da söylenmiştir.[11]

Allah Teâlâ doğduğu gün Hz. Yahya’ya (a.s.) selâm etti. Aynı şekilde öleceği gün ve dirileceği gün de selâm edeceğini bildirdi. (Meryem 19/15) Yani onu her türlü kötülük, günah, sıkıntı, azap ve korkudan emin kılacağını, selâmete çıkaracağını haber verdi.

HZ. YAHYA’NIN (A.S.) ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ

Hz. Yahya (a.s) daha küçük yaşlarda iken Allah Teâlâ ona hikmet, kalp yumuşaklığı, ruh temizliği ve sâfiyeti vermişti. O, Allah’tan sakınan, takvâ sahibi, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. Asla isyancı bir zorba olmadı. (Meryem 19/12-14)

Hz. Yahya’nın (a.s) son derece olgun bir çocukluk hayatı geçirdiği nakledilir. Sekiz yaşında Beytü’l-Makdis’in hizmetine girip on beş yaşına kadar orada gündüzleri hizmet ettiği, geceleri de gözyaşları içinde ibadette bulunduğu rivayet edilir.[12] İbnü’l-Esîr (ö. 630/1233) onun kadınları hiç arzu etmediğini ve çocuklarla oyun oynamadığını nakleder.[13] Çocuklar yanına gelip; “Haydi gidip biraz oynayalım” dediklerinde o; “Biz oyun için mi yaratıldık?” derdi. İşte “Biz ona daha çocuk iken hikmet vermiştik” (Meryem 19/12) âyetinin bu duruma işaret ettiği söylenir.[14] Yani o çocukluğundan beri Allah’a karşı güçlü bir itaat hayatı yaşamıştır.[15]

Hz. Yahya (a.s) büyüyüp gençleştiğinde Allah Teâlâ ona, “Ey Yahya kitaba sımsıkı sarıl!” buyurdu. (Meryem 19/12) Kendisine peygamberlik verdi.

Bize gelen rivayetlerden Hz. Yahya’nın (a.s) gençliğinde şatafattan uzak, sade bir hayat yaşadığı anlaşılmaktadır. Buna göre onun yemesi, içmesi ve giyinmesi son derece mütevazı idi.[16] İnsanlara da, fazla yiyecek ve giyeceklerini paylaşmalarını, kanaati, aç gözlülükten ve zorbalıktan uzak durmayı, güzel ahlâkı, adâleti tavsiye ediyordu. Günahlardan uzak durmaya, tevbe ederek manevî temizliği elde etmeye ayrı bir ehemmiyet veriyordu. Ahiret ve hesap günü için hazırlanmayı ısrarla vurguluyordu.

Genç yaşta Tevrat’ı eline almış, İsrailoğullarına vaaz ve nasihat etmeye başlamıştı. Daha sonra da Hz. Musa’nın şeriatı ile amel etmek üzere İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildi.[17]

Kâʻb el-Ahbâr’dan (ö. 32/652) Hz. Yahya’nın (a.s) yüzü ve sûreti güzel, yumuşak huylu bir genç olduğu nakledilmiştir.[18]

Rivayetlere bakıldığında Hz. Yahya’nın (a.s) 32 yaşında şehid edildiği anlaşılmaktadır.[19] Bazı kaynaklara göre, İsrâ Sûresi’nde İsrâiloğulları’nın yeryüzünde çıkaracakları bildirilen (17/4) iki fesattan ikincisi onların Hz. Yahya’yı (a.s) öldürmeleri ve Hz. Îsâ’yı (a.s) da öldürmeye teşebbüs etmeleridir.[20]

Hadislerde Rasûlullah’ın Miraç esnasında Hz. Yahya ve İsa (a.s) ile ikinci kat semâda karşılaştığı, onlara selâm verdiği, onların da selâma karşılık verdikten sonra “Merhabâ ey sâlih kardeş ve sâlih nebî” dedikleri bildirilmektedir.[21]

Bu yazıda Hz. Yahya’nın (a.s) hayatını, çocukluk ve gençliğini gördük. Gelecek iki yazımızda inşallah onun Kur’ân-ı Kerim’de bize örnek olarak gösterilen ahlâkî faziletlerini inceleyeceğiz.

HZ. YAHYA’NIN (A.S.) KUR’AN-I KERİM’DE BELİRTİLEN ÖZELLİKLERİ

Allah Teâlâ Kitâb’ında bizlere Hz. Yahya’nın (a.s.) çocuk yaşta sahip olduğu ahlâkî üstünlükleri anlatır. Bu durum bize, çocukların küçük yaşta eğitilmesinin önemini gösterir. Buna göre ailede çocuğa küçük yaştan itibaren güzel ahlâk eğitimi verilmeli, güzel vasıflar bir taraftan çocuğa sözlü olarak anlatılırken, diğer taraftan da fiilî olarak tatbîkâtı yapılmalı, yaşanarak öğretilmelidir. Şimdi Hz. Yahya’nın (a.s.) kendilerinden övgüyle bahsedilen ve gençlere model olacak güzel vasıflarını sırayla görelim:

1. İmanda Model Olması

  • Tâbiînin büyük âlimlerinde Katâde’ye (ö. 117/735) göre Allah Teâlâ Hz. Yahya’yı imanla dirilttiği, ihyâ ettiği için ona “Yahya” ismini vermiştir.[22] Yaşlı anne babadan doğduğu için bu ismin verildiğini söyleyenler de vardır. (Mukâtil, 2: 621) İlk görüşü dikkate alarak gencin manevî âleminin imanla hayat bulup canlanması gerektiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bir gence ilk lâzım olan ve onun için en hayatî, en önemli şey Allah’a imandır. Bir insanın ebedî dirilişi buna bağlıdır. Ondan sonra diğer güzel vasıflar gelir.
  • Yahya (a.s) Hz. İsa’dan altı ay büyüktü, peygamber olarak gönderildiğinde onu ilk tasdik eden, Allah’tan bir kelime olduğuna ilk şahitlik eden Hz. Yahya (a.s)
  • oldu.[23] Bundan sonra onun yolu ve usûlü üzere yaşamaya başladı. Demek ki bir gencin Allah’ın peygamberini tasdik edip ona tabi olması, iman esaslarından ve en başta gelen vazifelerindendir. Dolayısıyla günümüz gençliğinin Rasûlullah Efendimiz’i çok iyi tanıyıp onu tasdik etmesi ve izinden gitmesi, en büyük ihtiyacıdır.
  • Hz. Zekeriyâ (a.s), ölümünden sonra İsrailoğullarının kötülerinden olan yakınlarının; dini değiştirmelerinden, toplumu doğru düzgün yönetmemelerinden korkuyordu.[24] Bu sebeple sâlih bir evlat istiyordu. Bundan hareketle gençlerin dini öğrenme, onu yaşama, diğer insanlara tebliğ etme ve koruma idealini kazanmaları gerektiğini söyleyebiliriz. Zira din, gençlerle ayakta kalır ve ancak onlarla geleceğe taşınabilir. Bir milletin geleceğini görmek için onların gençlerinin durumuna bakmak yeterlidir. Gençler nelerle meşgul oluyor ve nasıl yetiştiriliyorsa gelecek de ona göre şekillenecek demektir.
  • Hz. Yahya (a.s) İsrailoğullarının bayramlarında ve toplantı yerlerinde durup vaaz eder, onları Allah’a ibadete davet ederdi. Şam’a gidip İsa (a.s) ile buluştuğu zaman da halkı Allah’a ibadete davetten geri durmamıştı.[25] Hz. İsa’nın Yahya’yı (a.s) on iki havarisinin başında insanlara Allah’ın emir ve nehiylerini bildirmek üzere gönderdiği de rivayet edilir.[26] Rasûlullah onun dinî hükümleri tebliğine dair bir hâdiseyi şöyle haber vermişlerdir:

“…Yahya (a.s) insanları Beytü’l-Makdis’te topladı. Mescid ağzına kadar doldu. Mahfillere de oturdular. Yahya (a.s) onlara şöyle hitap etti: Allah bana beş kelime gönderdi ve onlarla amel etmemi ve size de onlarla amel etmeyi emretmemi söyledi:

Bunlardan birincisi Allah’a ibadet etmeniz, ona hiçbir ortak koşmamanızdır. Allah’a ortak koşanın misâli şudur: Bir adam, kendi öz malından altın veya gümüş mukabilinde bir köle satın alır ve ona: «Bu benim evim, bu da işim. Çalış, kazandığını bana öde!» der. Köle çalışır, fakat kazancını efendisinden başkasına öder. Hanginiz kölesinin böyle olmasına razı olur?

Allah size namazı emretti. Namaz kılarken sağa-sola bakınmayın. Zira Allah yüzünü, sağa sola bakmadığı müddetçe namazda bulunan kulunun yüzüne çevirir.

Size orucu da emrediyorum! Bunun misâli şu adamın hâline benzer; O bir grup içerisindedir. Yanında bir kese içinde misk vardır. Herkes onun kokusundan hoşlanmaktadır. Oruçlunun (ağzında hâsıl olan) koku, Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.

Size sadakayı da emrediyorum! Bunun misâli de şu adamın hâline benzer: Düşmanları onu esir edip ellerini boynuna bağlamış ve boynunu vurmak üzere öne sürmüşlerdir. Adam: «Ben az çok ne varsa malımı fidye olarak verip kendimi kurtarmak istiyorum» der ve fidye ile kendini onlardan kurtarır.

Ben size Allah Teâlâ’yı zikretmenizi de emrediyorum! Bunun misâli de şudur: Bir kişi düşünün, düşmanları peşinden süratle geliyor ve onu yakalamak istiyorlar. O zât ancak sağlam bir kaleye sığınınca kendisini onlardan koruyabiliyor. Kul da böyledir. Kendisini şeytandan ancak Allah’ın zikri ile koruyabilir.” (Tirmizî, “Edeb”, 78/2863)

Diğer rivâyette zikirle ilgili kısım şöyle biter: “Kul Allah’ı zikretmeye devam ederse şeytana karşı, bu adamdan daha iyi korunmuş, daha muhkem bir yere sığınmış olur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4: 130, 202)

Hz. Yahya (a.s) insanlara Allah’ın dinini öğreterek onları ebedî saadete ulaştırmak için gayret etmiştir. Bizim gençlerimiz de öncelikle kendileri dini güzel bir şekilde öğrenip yaşadıktan sonra insanlara bu güzellikleri öğretmeyi ve onları çirkin şeylerden uzaklaştırmayı hedef edinmelidirler.

2. İlimde Model Olması

  • Hz. Yahya (a.s), Allah’ın kitabı olan Tevrat’a büyük bir ciddiyet ve devamlılıkla sarılmıştır.[27] Demek ki daha küçük yaşta iken çocuklara Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerim’i evvela okumayı öğretmek, sonra da seviyelerine göre muhtevasını yavaş yavaş anlatmak icap eder. Genç olduklarında ise Kitâbullah’a sahip çıkmaları, hükümlerini yaşayıp diğer insanlara da öğretmeleri gerektiğini kavramaları lâzımdır.
  • Kur’ân’da Hz. Yahya’ya (a.s) küçük yaşta “hüküm” verildiği bildirilmektedir. (Meryem 19/12) Bu kelimeyi müfessirler anlayış, ahkâm, marifet ve hikmet diye tefsir eder, Allah Teâlâ’nın Hz. Yahya’ya (a.s) daha küçük yaşlardayken Kitâbullah’a karşı derin bir anlayış verdiğini söylerler.[28] O hâlde gençlerimize Kur’ân’ın hikmetlerini anlatma hususunda geç kalınmamalıdır. Seviyelerine göre Kur’ân kıssa ve mesellerini, temsil ve teşbihlerini, bunlardaki hükümleri ve hikmetleri anlatarak onların zihin dünyalarını güzel bilgilerle süslemek lâzımdır.

Âyetteki “hüküm” kelimesine “akıl” manası veren de olmuştur. Zemahşerî, Allah’ın, küçük yaşta Hz. Yahya’nın (a.s) aklını sağlamlaştırdığı, sonra da ona vahyettiği görüşüne yer verir. (Zemahşerî, 3: 8) Bu durumda gençlerin akıl ve zihin yapısını güçlendirecek tedbirler alınmalı, bunları zaafa uğratacak alışkanlık, davranış ve gıdalardan onları korumalıdır.

  • Zekeriyâ (a.s) Allah’tan bir çocuk isterken kendisine ve Yakûp (a.s) oğullarına vâris olacak bir evlat istemişti. Hz. Zekeriyâ’nın miras bırakacak bir malının olmaması ve peygamberlerin dünya malına önem vermemeleri gibi sebeplerle âyette bahsedilen mirasın nübüvvet, ilim, hikmet, takva ve riyaset gibi şeyler olduğu söylenmiştir.[29] Rasûlullah peygamberlerin altın ve gümüş değil, ilmi miras bıraktıklarını bildirdikten sonra “Kim bu mîrâsı alırsa, büyük bir nasip almış olur” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd, “İlim”, 1/3641) Bugün biz de gençlerimize iman, ilim ve ameli miras bırakmaya gayret etmeli, onları bu tür mirasın peşinde koşacak bir şuurda yetiştirmeliyiz.

3. İbadette Model Olması

  • Kâʻb (r.a) Hz. Yahya’nın (a.s) çok ibadet ettiğini ve itaatinin son derece kuvvetli olduğunu nakletmiştir. (Hâkim, 2: 647/4150) Ona henüz sabî iken ilim ve hikmet verilmişti. Yahya (a.s), Allah’ı tanımayı sağlayan bu ilim ve hikmet ile sımsıkı sarıldığı kitap sayesinde ibadetin önemini iyice kavramış olmalıdır. Bu konuda ailesinin katkılarını da unutmamak gerekir. Zira onun bütün aile fertleri ibadet konusunda birbirleriyle yardımlaşırlardı. Allah’ın rahmetini umarak ve azabından korkarak O’na yalvarır, dua ve ibadet ederlerdi. (Taberî, 18: 521)

Abdullah ibn Hakîm şöyle der: Ebûbekir (r.a) bize bir hutbe îrad etti ve şöyle dedi: “Emmâ ba’d: Size, Allah’a karşı takvâ sâhibi olmanızı tavsiye ederim. O’nu lâyık olduğu şekilde senâ edin! Korku ile ümid arasında olun, Allah’tan isterken ısrâr edin! Allah -azze ve celle- Zekeriya (a.s) ile âilesini överek şöyle buyuruyor: «…Onlar, hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin bir huşû içindeydiler.»[30]

Hz. Yahya’nın (a.s) ailesi, bu davranışlarıyla bizlere, kişinin çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik ve hayrın, onun ibadet duygusunu geliştirmek ve Allah ila olan ilişkisini sağlam bir temele oturtmak olduğunu öğretmektedir.

  • Hz. Yahya (a.s) ve ailesi huşû ehli kimselerdi, Allah’a derin bir saygı içinde yaşarlardı. (el-Enbiyâ 21/90) Mütevazı idiler, Allah’a ibadet ve dua etmekten çekinmez, bu konuda büyüklenmezlerdi. (Taberî, 18: 522) Bu tür duygular, Hz. Yahya (a.s) örneğinde olduğu gibi aile ortamının desteği ile daha kolay ve daha iyi bir şekilde kazanılabilmektedir.

4. Ahlâkta Model Olması

Allah Teâlâ “Tarafımızdan ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de (verdik). O, çok takvâlı bir kimse idi” buyurur. (Meryem 19/13) Âyette geçen “hanân” kelimesi, rahmet, şefkât, rikkat, muhabbet ve tazim manalarına gelir. Bir annenin kalp yumuşaklığını, sıcacık sevgi ve şefkâtini hatırlatır. Allah Teâlâ rahmet, şefkât ve muhabbetiyle Hz. Zekeriyâ ve Yahya’ya (a.s) ikram ve ihsanlarda bulunmuş, daha sonra bu güzel vasıfları onlara da vermiştir.[31] Yahya (a.s) kalbinde Allah’a karşı engin bir muhabbet besliyordu. Allah’ın kullarına karşı da büyük bir muhabbet, merhamet, şefkat ve tazim duygularıyla doluydu. Rikkat-i kalbiye sahibiydi. Bundan hareketle anne-baba ve eğitimcilerin de, çocuklara sevgi, şefkat, rikkat, merhamet ve tazim duygularını aşılamaya ve bunların eğitimini vermeye özen göstermeleri gerektiğini söyleyebiliriz.

  • Hz. Yahya (a.s) günahlardan uzak duran, rûhî sâfiyete sahip tertemiz bir genç idi, bedenini Rabbine tâatte kullanır, devamlı amel-i sâlihler işlerdi. (Taberî, 18: 159) Her türlü hayır ve iyilik hususunda artarak devam eden bir gelişim gösterirdi. (İbn Atıyye, 4: 8) Rasûlullah Hz. Yahya’nın (a.s) çok hayırlı bir kişi olduğunu ifade ettikten sonra bunun sebebinin de Allah’ın onu Kur’ân’da güzel vasıflarla anlatması olduğunu söylemiş, ilgili âyetleri okumuş ve sonunda; “Hiçbir kötülük yapmadı, hatta böyle bir şeyi aklından bile geçirmedi” buyurmuştur. (Heysemî, 8: 209) Gençlerin kalp ve ruh temizliğini muhafaza edip bunları geliştirmeye çalışmak, eğitimin en mühim hedefi olmalıdır.
  • Hz. Zekeriyâ (a.s) Allah’tan kendisine din, ahlâk ve zâhirî görünüş itibariyle Allah’ın ve kullarının râzı olacağı vasıfta bir çocuk ve hatta aynı vasıfta tertemiz bir zürriyet bahşetmesini istemişti.[32] Cenâb-ı Hak onun bu duasını kabul ederek ona Hz. Yahya’yı (a.s) bahşetti. O hem Allah’ın rızasını kazanan, hem de insanlar tarafından sevilip kendisinden memnun olunan bir gençti. Hem Allah’ın rızasına uygun bir hayat yaşayan hem de çevresindeki insanların memnuniyetini kazanabilen bir genç, hiç şüphesiz ideal bir gençtir.

Yahya (a.s) kısa ama örnek davranışlarla dolu güzel bir hayat yaşamıştır.

5. Takvâda Model Olması

- Yahya (a.s) Allah’tan korkar, O’nun tâatine koşar, emirleri yerine getirir, haramlardan kaçınırdı. Gayet temizdi, hiç günah işlemezdi. Takvayı şiar edinmişti. (Taberî, 1420: 18/159) Haşyetullah sebebiyle çok ağlardı.[33] Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Âdemoğullarından herkes mutlaka bir hata (günah) işlemiş veya buna istek duymuştur, ancak Yahya b. Zekeriyyâ bunun hâricindedir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1: 292, 295, 301)

Peygamberler Allah tarafından günahlardan korunmuş masum insanlardır. Onların dışındaki insanlar ise böyle değildir. Ancak onlara düşen de her şeyden evvel günahlardan sakınmaya gayret etmektir. Yasaklardan uzak durmak, emirleri yapmaktan önce gelir. Gençlere de her şeyden önce bu hassasiyeti kazandırmak lâzımdır. Buna rağmen içine düşülen hatalar için de hemen tevbe ve istiğfara sarılmanın lüzumu anlatılmalıdır. Nitekim Yahya (a.s) bu hususta da gençlere örnek olmuştur. Hasan Basrî’nin rivayetine göre bir gün Hz. İsa ile Hz. Yahya karşılaşmışlardı. İsa (a.s): “Benim için istiğfar ediver, sen benden daha hayırlısın!” dedi. Yahya (a.s) da ona: “Asıl sen benim için istiğfar ediver, sen benden daha hayırlısın!” dedi. İsa (a.s): “Sen benden daha hayırlısın, çünkü ben kendi üzerime selâm ettim sana ise Allah selâm etti” dedi.[34] Bu rivayette iki peygamber, bir taraftan istiğfarın ehemmiyet ve lüzumunu anlatırken bir taraftan da tevazu ve karşıdakine hürmetin en güzel örneğini sergilemişlerdir.

- Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Yahya’nın iffetli ve nefsine hâkim bir genç olduğu bildirilirken “hasûr” kelimesi kullanılır. (Âl-i İmrân 3/39) Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır (ö. 1942) bu kelimeyi: “Kudreti var iken, gerek kadın ve gerek sâir şehevât-ı dünyâdan nefsini son derece hasr ü zapteden mücerred (bekâr), afîf, zâhid, târik-i dünya” diye tefsir eder. (Hak Dîni, 2: 1096) Burada mübalağa sîgasının kullanılması, Hz. Yahya’nın iffetini koruma, şehvetine hâkim olma ve haramlardan uzak durma hususundaki itina ve dikkatini ve bu vasfın Allah katındaki değerini göstermektedir.

Bir gencin nefsine ve şehvetine hâkim olması, aşırı dünyevî arzularını kontrolü altında tutması, günahlardan korunmasının en büyük adımıdır. Şehvetin en kuvvetli olduğu gençlik devrinde, birçok günahlar bu duygu sebebiyle işlenir ve insan pek çok zarara bu vesileyle uğrar. Dolayısıyla çocuklara ve gençlere iffetin önemi iyice anlatılmalı ve bunun eğitimi verilmelidir. Bunun yanında büyüklere düşen vazife de gençlerin bulunduğu ortamları onların iffetlerini kolayca koruyabilecekleri bir şekilde tanzim etmektir.

Allah Teâlâ doğduğu gün Hz. Yahya’ya selâm etti. Aynı şekilde öleceği gün ve dirileceği gün de selâm edeceğini bildirdi. (Meryem 19/15) Bu selâm şöyle anlaşılmıştır: Allah Teâlâ, Hz. Yahya’nın doğduğu gün Şeytan’ın ona bir kötülük yapmasına müsaade etmemiş, ona eman vermiştir. Bu sebeple kıyamet günü herkes mutlaka bir günah işlemiş olarak gelirken Hz. Yahya’nın hiç günahı olmadığı hâlde geleceği rivayet edilir. Öldüğü gün de kabir fitnesinden emin olmuştur. Yeniden diriltileceği gün ise kıyamet gününün azabından, o dehşetli günün korkularından emin olacaktır. (Taberî, 18: 160)

6. Ailede Model Olması

- Yahya (a.s) anne babasını çok sever, emirlerine itaat eder, isteklerini yerine getirmek için koşar, onlara asla karşı gelmez ve isyan etmezdi. (Meryem 19/14; Taberî, 18: 160) İslâm’da Allah’a ibadetten hemen sonra ana-babaya iyilik ve itaat etmek gelir. Allah Teâlâ, “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını vasiyet ettik! Çünkü anası, onu nice sıkıntılara katlanarak (karnında) taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için:) «Önce bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır” buyurur. (Lokmân 31/14. Bkz. en-Nisâ 4/36)

- Allah Teâlâ, Hz. Yahya’nın cebbâr ve isyankâr olmadığını bildirir. (Meryem 19/14) O, insanları Allah’a isyana zorlamaz, öfkelenip kimseye vurmaz, kimseyi öfkeyle öldürmezdi. (Mâtürîdî, 7: 225) Zira nefsinin öfkesine kapılarak haksız yere cezalandıran herkes cebbârdır. (Râzî, 21: 518) Yahya (a.s) ise tüm bunların aksine Rabbine ve anne babasına büyüklenmez, bilakis onlara karşı son derece mütevazı ve alçak gönüllü davranır, emrettikleri şeyleri yapar, nehyettikleri şeylerden uzaklaşırdı. (Taberî, 18: 160)

Gençlere öfke kontrolünü öğretmek gerekir. Bunu başarabilen bir genç gerek anne babasına gerekse diğer insanlara karşı zorba ve isyankâr olmaktan daha kolay kurtulabilir. Ebû Hüreyre’den rivâyet edildiğine göre, bir adam Nebî (s.a.v)’e, “Bana öğüt ver” dedi. Rasûlullah (s.a.v), “Kızma!” buyurdu. Adam dileğini bir kaç kez tekrar etti. Peygamber Efendimiz her defasında ısrarla “Kızma!” buyurdu. (Buhârî, “Edeb”, 76)

- Taberî “Bana katından bir velî lütfeyle” (Meryem 19/5) âyetini, “beni katından bana vâris ve yardımcı olacak bir çocukla rızıklandır” diye tefsir etmiştir. (Taberî, 18: 145) Hz. Zekeriyyâ’nın bu ifadesinden şöyle bir ders çıkarabiliriz: Müslüman bir genç babasının ve soyunun maddî ve mânevî varlığına sahip çıkmalı, âilesine güzel işlerinde yardımcı olmalıdır. Bilhassa da onların dinî hayatına sahip çıkarak sahih din anlayışını gelecek nesillere aktarmaya çalışmalıdır.

7. Toplumda Model Olması

İki âyette Hz. Yahya’nın sâlihlerden olduğu bildirilir.[35] “Sâlih” kelimesi lügatte “faydalı, iyi, doğru ve güzel olan, işe yarar, her türlü bozukluk ve yanlışlıktan arınmış; barışçı, uyumlu” gibi mânalara gelmekte olup fâsid (bozuk, düzensiz) ve sû’ (kötü, çirkin) kelimelerinin zıddıdır.[36] Istılahta, dinî ve ahlâkî bakımdan iyi davranışlara sahip,[37] Allah’a ve âhiret gününe iman eden, iyiliği emredip kötülükten nehyeden ve hayırlarda yarışan kişiye “sâlih” denir. (Âl-i İmrân 3/114) Yahya (a.s) bizim için “sâlih bir genç modeli”dir. Aslında genç, orta yaş, yaşlı bütün insanlar sâlih olmaya teşvik edilmelidir. Ancak bir gencin sâlih olması daha farklı bir anlam ifade eder. Allah Teâlâ sâlihlerin dostu ve gözeticisi olduğunu, yeryüzüne Allah’ın sâlih kullarının hâkim olacağını, erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak sâlih işler yapanlara Allah’ın güzel ve hoş bir hayat yaşatacağını ve onlara âhirette çok değerli mükâfatlar vereceğini haber vermektedir.[38] Bu sebeple peygamberler her vesileyle, “Beni sâlihlerden eyle” diye Allah’a dua etmişlerdir.[39]

- Hz. Yahya’nın bir diğer sıfatı olarak zikredilen “Seyyid” kelimesi efendi, yüksek seciyeli; ilimde, fıkıhta, anlayışta, ibadette, hilimde, vera‘da üstün; şerefli, akıllı, takvâ sahibi, kerîm, güzel ahlâklı, Allah katında değerli olan ve öfkesine mağlup olmayan diye tefsir edilmiştir.[40] Bunun yanında kerîm, halîm, bâtıla tenezzül etmeden güzel bir şekilde insanların rızasını alan, yaşıtlarına üstün, idareciliğe lâyık diye de anlaşılmıştır.[41] Bunların hepsi de gençlerin önüne ideal olarak konulacak çok güzel vasıflardır. Bu sebeple büyükler devamlı gençleri efendi olmaya teşvik ederler.

8. Her Yönüyle Benzersiz Bir Genç Olması

Meryem Sûresi'nin 7. âyetinde geçen “semiyy” kelimesi farklı şekillerde anlaşılmıştır. Müfessirlerin çoğu, “adaş” manasını kuvvetli bulmuşlardır. Bu durumda “Yahya” isminin daha önce kimseye verilmediği anlaşılmaktadır. Nitekim araştırmalar bu ismin daha evvel hiç kullanılmadığını, Hz. Yahya’dan sonra yaygınlaştığını ortaya koymuştur. Yahudiler çocuklarına atalarının ismini vermeye çok önem verirlerdi. Hz. Yahya’ya atalarından birinin değil de daha önce hiç kullanılmayan bir ismin verilmesi, onları çok şaşırtmış, bu uygulama Yahudilerdeki “soyun üstünlüğü” ve “aile geleneğine dayalı kurumsal din anlayışı”nın yıkılışını başlatmış ve zamanla din adamları sınıfı ile Yahudi “kohen” geleneğinin lağvedilmesine yol açmıştır.[42]

Mücâhid, Said b. Cübeyr (ö. 94/713 [?]) gibi bazı âlimler ise “semiyy” kelimesinin “eşi ve benzeri olmayan” manasını tercih etmişlerdir.[43] Mâtürîdî, daha önce fazilet ve makam itibariyle onun bir benzerinin gelmediğini söylemiş ve onun hiç günah işlemediği, buna istek bile duymadığı rivayetine yer vermiştir.[44] İkinci manayı esas aldığımızda Hz. Yahya’nın bu vasfı da gençlere örnek gösterilebilir. Büyükler ve eğitimciler, gençleri imanda, ilimde, amelde, edepte, ahlâkta benzersiz bir genç olma hedefine yönlendirebilirler.

Sonuç olarak Yahya (a.s) Kur’ân’da güzel vasıfları zikredilerek methedilen örnek bir gençtir. Dolayısıyla her asırdaki gençlere model bir şahsiyet olarak takdim edilebilir. Âyetlerde zikredilen güzel ahlâkı geniş bir şekilde işlenerek gençlerin bu özellikleri kazanmaları sağlanabilir. Kur’ân’daki bütün peygamberlerin insanlara örnek gösterildiği, peygamberlerin ortak vasıflarının gençlere anlatılabileceği düşünülebilir. Ancak hususî olarak muayyen bir şahsın model olarak gösterilmesi insan üzerinde daha kuvvetli bir tesir icra eder. İnsanların onunla aynîleşmesini kolaylaştırır. Hz. Yahya gibi genç yaşta şehit edilen ve hayatın sadece çocukluk ve gençlik devrelerini yaşayan bir peygamber gençler için daha farklı bir anlam ifade edebilir. Gençler, daha fazla dikkatlerini çeken bu modelde kendi yaşlarına ait problemlerin çözümünü daha rahat bulabilirler. Bu sebeple gençlerin dikkati özellikle Hz. Yahya’nın iffetli hayatına çekilmelidir.

Hz. Yahya’ya ve bütün peygamberlere selâm olsun!

Dipnotlar:

1) el-En’âm 6/90. İbn Abdilberr, Câmiu beyâni’l-ilmi ve fadlih, thk. Ebi’l-Eşbâl ez-Züheyrî (Dâru İbn Hazm, 1414/1994), 1: 509.  2) er-Risâletü’l-Kuşeyriyye, thk. Abdülhalîm Mahmûd - Mahmûd b. eş-Şerîf (Kâhire: Dâru’l-Maârif, ts.), 2: 354. 3) Âl-i İmrân 3/39, el-Enʻâm 6/85, Meryem 19/7, 12, el-Enbiyâ 21/90. 4) Meryem 19/6; Taberî, Câmiu’l-beyân fî te’vîli’l-Kur’ân, thk. Ahmed Muhammed Şâkir (Müessesetü’r-Risâle, 1420/2000), 18: 145. 5) Buhârî, “Enbiyâ”, 43; Müslim, “İman”, 259. 6) Âl-i İmrân 3/37-38; Taberî, 6: 359-361. 7) İbn Allân, Delîlü’l-fâlihîn, nşr. Halil Me’mûn Şeyhâ (Beyrut: Dâru’l-Maʻrife, 1425/2004), 7: 302. 8) Mukâtil b. Süleyman, Tefsîr, thk. Abdullah Mahmûd Şahhâte (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâs, 1423), 2: 621. 9) Zemahşerî, el-Keşşâf (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, 1407), 1: 360. 10)  Mukâtil, 2: 621; Taberî, 18: 143, 150. 11) İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ömer Abüsselâm Tedmürî (Beyrut, 1417/1997), 1: 268. 12)  İbn Kuteybe, Uyûnu’l-ahbâr (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1418), 2: 317. 13)  İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 1: 267. 14)  Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, nşr. Muhammed Abdüsselam Şâhîn (Beyrut, 1420/1999), 65, 76. 15)  Meryem 19/12; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 1: 268. 16)  Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, 68, 76; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 1: 268. 17)  Saʻlebî en-Nîsâbûrî, Arâisü’l-mecâlis (Mısır, 1370/1951), 379. 18)  Hâkim, el-Müstedrek, thk. Mustafa Abdülkâdir Atâ (Beyrut, 1411), 2: 647/4150. 19)  Mustafa Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi (Ankara, 2004), 298. 20)  Mahmut Aydın, “Yahyâ”, DİA, 43: 233-234. 21)  Ahmed b. Hanbel, Müsned 2: 148; 4: 207; Buhârî, “Bed’ü’l-Halķ”, 6, “Enbiyâ”, 43, “Menâķıbü’l-ensâr”, 42; Müslim, “Îmân”, 259, 264. 22) Meryem 19/7; Taberî, 18: 147. 23) Âl-i İmrân 3/39; Taberî, 6: 372; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, 1: 267. 24)Meryem 19/5-6; Zemahşerî, 3: 4. 25)Sa’lebî, Arâisü’l-mecâlis, 376. 26)Taberî, Târîh (Beyrut: Dâru’t-Türâs, 1387), 1: 586. 27)Meryem 19/12; Mukâtil, 2: 622. 28)Mukâtil, 2: 622; Taberî, 18: 155. 29) Mukâtil, 2: 620; Taberî, 18: 146. 30) el-Enbiyâ 21/90; İbn Kesîr, 5: 370. 31) Bkz. Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, thk. Mecdî Baslûm (Beyrut, 1426/2005), 7: 224. 32) Bkz. Âl-i İmrân 3/38; Meryem 19/6; Taberî, 18: 147. 33) Ahmed b. Hanbel, ez-Zühd, 76. 34) Meryem 19/15, 33; Yahyâ b. Sellâm, Tefsîr, thk. Dr. Hind Şelebî (Beyrut, 1425/2004), 1: 218. 35) el-En‘âm 6/85; Âl-i İmrân 3/39. 36) Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, “slh” md., 489-490; Seyyid Şerîf Cürcânî, et-Taʻrîfât, “sâlih” md., 131. 37) Hûd 11/46; el-Ankebût 29/9. 38) el-A’râf 7/196; el-Enbiyâ 21/105; en-Nahl 16/97. 39) Bkz. Yûnus 12/101; eş-Şuarâ 26/83; en-Neml 27/19. 40) Âl-i İmrân 3/39; Taberî, 6: 374-376. 41) Elmalılı, Hak Dîni, 2: 1096. 42) Yasin Meral, “Biz Yahya ismini daha önce kimseye vermedik!”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 58:1 (2017): 213-223; Tolga Savaş Altınel, “Soyun Önemi Bağlamında Yahudi-Haşmoni Krallığı ve Vaftizci Yahya”, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi 52 (Haziran 2017): 134. 43) Tefsîru Mücâhid, thk. Dr. Muhammed Abdüsselâm Ebu’n-Nîl (Mısır: Dâru’l-Fikri’l-İslâmi’l-Hadîs, 1410/1989), 454; Taberî, 18: 148; İbn Ebî Hâtim, 7: 2399; Semerkandî, Bahru’l-ulûm, 2: 369; Zemahşerî, 3: 5. 44) Mâtürîdî, Te’vîlâtü Ehli’s-Sünne, 7: 221.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı: 397/398/399

İslam ve İhsan

HZ. YAHYA (A.S.) KİMDİR?

Hz. Yahya (a.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.