Hirudo Terapi (Tıbbî Sülük Tedavisi)

Hirudo terapi yani tıbbi sülük tedavisi nedir? Ne zamandan beri yapılıyor? Tarihçesi nedir? Sağlığa faydaları nelerdir? Ne için kullanılmıştır?

Bilinen en eski tedavi metotlarından biri olan hirudo terapi, halkalı solucanlar grubundan Hirudo Medicinalisin[i] (sülüğün), tedavi maksadıyla cilt üzerinde belli noktalara tutturularak canlının bünyesindeki kimyevî maddeleri, ısırdığı yerden hastanın vücuduna bırakması esasına dayanan tamamlayıcı bir tedavi usûlüdür.

TIBBİ SÜLÜK TEDAVİSİNİN TARİHÇESİ

Tedavinin tarihçesi M.Ö. 15 yy. Bâbil hekimlerine kadar gitmekte; bu uygulamayla ilgili bilgilere eski Mısır kitâbelerinde (M.Ö. 3. yy), eski Yunan’da, Hipokrat ve Galen’in uygulamalarında, İbn-i Sînâ’nın eserlerinde rastlanmaktadır. Ecdâdımız Osmanlı zamanında da yaygın olarak kullanılan bu metot, insanoğlunun tabiattan elini çekmesiyle unutulmuşken zamanımızda tekrar hatırlanmış; Sağlık Bakanlığı tarafından 2014 yılında çıkarılan “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği” çerçevesinde, tıbbî sülüklerin kullanımı, ülkemizde resmî olarak kabul görmüştür.

ABD İlaç ve Gıda Dairesi (Food and Drug Authority of USA-FDA) sülüklerin bu ülkede satışına, mikro cerrahide ve plastik cerrahide kopan uzuvların tekrar kazanımı için kullanımına 2004 yılında izin vermiştir. Günümüzde de modern tıpta daha çok bu maksatla kullanılmaktadır. Hirudo Medicinalis (sülük), Almanya’da hazır tıbbî ilaç olarak tanımlanmıştır.[ii] Bunun sebebi, ilacın enjektöre çekilerek uzmanlar tarafından değil, bizzat Hirudo Medicinalis’in ağzından hastaya verilmesidir. Sadece Avrupa’da yılda 100 milyon sülük kullanılmaktadır.

10.000’den fazla türü olan halkalı solucanlar ailesine mensup sülüklerin (hirudinea) çoğu, kan emerek beslenen canlılardır. Dünyanın her tarafına yayılmış olan sülükler, daha çok ılıman göl ve havuz sularında yaşarlar. Tedavi edici özelliği bulunanların birkaç türü olup, tıbbî sülük olarak isimlendirilmektedirler.

GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarında kullanılan ve dünyada birkaç türü tespit edilmiş olan “hirudo” cinsinin üç türü ülkemizde yaşamaktadır. Türkiye sülük türleri açısından dünyanın en zengin yerlerinden biridir. Yoğun şekilde ihracatı yapıldığı için ekonomik öneme sahip olan[iii], tabiattan aşırı toplama, böcek öldürücü kimyevî maddelerin yüksek miktarda kullanımı, sanayileşme, çevre kirliliği gibi sebeplerle büyük ölçüde yok olan bu canlıların nesli; tükenme endişesinden ötürü koruma altına alınmıştır.[iv]

Dikkat çekici bir anatomiye sahip bu omurgasız canlılar, hafif yassı olup, boyları 10-15 cm uzunluğa kadar ulaşabilir. Rengi; zeytin yeşilinden kahverengiye kadar değişebilen ince ve düz bir örtü ile sarılmış vücutları, art arda sıralanan birbirine benzer bölmelerden (segment) oluşur. Ön ve arka birimler çekmen[v] şeklindedir. Arkaya göre daha küçük olan ön çekmende geniş bir ağız, üç adet çene ve her çenede elektron mikroskobu ile ancak görülebilen çok ince 50-100 adet diş bulunur. Bunlarla deriye kesi atıp ağırlığının 3-10 katı kadar kan emerken, arka çekmen sayesinde yüzeye tutunurlar. Kan emerken kesi attıkları deride, çene izleri üç köşeli yıldız şeklinde görülebilir.

NASIL TEDAVİ EDİYOR?

Tıbbî sülükler; hastadan kanı emerken, salyasını da onun vücuduna vermektedirler. Yani halk arasında yaygın olarak bilinenin aksine sülük tedavisinin tesiri, canlının hastanın vücudundan kirli kanı emmesiyle değil, salgıladığı kimyevî ifrazâtı ısırdığı yerden hastanın bünyesine vermesiyle gerçekleşmektedir. Bu işlem aynı zamanda refleks uyarısı da yapmaktadır. Sülüğün salyasında şu ana kadar tespit edilebildiği kadarıyla 100’den fazla biyoaktif madde bulunmuştur. Bu maddelerin kan sulandırıcı ve pıhtı eritici özellikleri birçok bilimsel yayında gösterilmiştir. Bugün kullanılan kan sulandırıcı ilaçların temelinde de bu enzimler bulunmaktadır. Bu biyoaktif maddeler, ayrıca kan basıncını dengeleyici, damar genişletici, hücre yenileyici, bağışıklık güçlendirici, iltihap giderici, ağrı kesici, kas gevşetici, antidepresan, antibiyotik, antioksidan tesire sahiptirler.

Tıbbî sülükler, temizlenerek tutturulduğu cilt üzerinde yaklaşık 45-60 dakika kaldıktan sonra kendiliğinden buradan ayrılır. Terli zemin, parfüm veya deterjan gibi kokular, uygulamayı zorlaştırır.

Sülüğün problemli bölgeyi kendi kendine bulup emdiğinin düşünülmesi ve sülük düştükten sonra çıkan “pis kandır” denilerek kanamaya müdahale edilmemesi doğru değildir.

Sülüğün kusturularak tekrar kullanılması, tek seferde çok sayıda ve büyük sülüklerin kullanılması, aynı sülüğün bir başka hastada kullanılması ile; kanama, enfeksiyon gibi ciddî yan tesirlerin görüleceği unutulmamalıdır. Sülük ayrıldıktan sonra bölge hijyenik şekilde kapatılarak kanama kontrolü sağlanmalı ve tedavi için her sülük tek seferlik kullanılmalıdır. Bu; hem kan ile bulaşan hastalıkların önlenmesi açısından, hem de tedavinin etkinliği açısından zarûridir. İşlemden sonra canlının bünyesinde tedavi edici kimyevî maddelerin oluşması aylar sürmektedir.

Günümüzde sülük tedavisi; kopan bir uzvun yerine dikildikten sonra yeniden kan akımının sağlanması, varis ve toplardamar yetmezlikleri, bazı göz hastalıkları, romatizmal hastalıklar, migren ve baş ağrıları, baş dönmesi, kulak çınlaması, kas ağrıları, bazı karaciğer hastalıkları, egzama-kaşıntı gibi müzmin deri rahatsızlıkları, kronik yorgunluk sendromu ve vücutta biriken ağır metal yükünün azaltılması gibi durumlarda uygulanmaktadır.

Hangi durumlarda uygulanmamalıdır?

Hastada ciddî kansızlık veya pıhtılaşma bozukluğu gibi bir problem varsa, kan sulandırıcı ilaç kullanıyorsa, cerrahi bir operasyona girecekse, çeşitli sebeplerle bağışıklık sistemi baskı altındaysa, kalp yetmezliği, kontrol altına alınamayan şeker hastalığı varsa uygun bir tedavi metodu değildir. Vücutta aktif bir kanama odağı varlığında, hamilelik ve emzirme döneminde de uygulanmamalıdır. Kişinin tedavi için münasip olup olmadığına hekimin karar vermesi yerinde olacaktır.

Hirudo terapi hangi bölgelerde uygulanmamalıdır?

Göz kapağı çevresi gibi yumuşak cilt bölgeleri, avuç içi, ayak tabanı gibi bölgelerle boyun, çene altı, koltuk altı, kasık gibi önemli damarların üzerine uygulanması sakıncalıdır.

Yan tesirleri var mıdır?

Sıklıkla tercih edilen sülük tedavisi kolay bir prosedür gibi görünmesine rağmen enfeksiyon, kanama, alerjik reaksiyon gibi riskleri barındırmaktadır. Sülüğün salgıladığı birtakım kimyevî maddeler bu tesirlere sebep olmaktadır. Uygulama bölgesindeki kaşıntı, en sık görülen yan tesirdir. Bunun için soğuk tatbik edilebilir. Nadiren de olsa tansiyon düşmesi, baş dönmesi, kanamanın uzun sürmesi gibi durumlar geliştiğinde, hekiminizle görüşmeniz gerekmektedir.

(Devam edecek…)

Dipnotlar: 1) Hirudo terapide kullanılan tıbbî sülük türlerinden biri. 2) Alman Tıbbî İlaçlar Kanunu’nun (TİK) 2. maddesinin 1. bendi gereği; “ilaç” olarak kabul edilen Hirudo Medicinalis, daha sonra ilave edilen 4. madde ile de “hazır tıbbî ilaç” olarak tanımlanmıştır. 3) Sülükler dünyanın her tarafına yayılmışlarsa da, “tıbbî sülük” bakımından oldukça zengin olan Türkiye, şu anda Dünya’da en önemli sülük ihraç eden ülkelerden biridir. (Dünya çapında sülük ihracatının yaklaşık üçte ikisi.) 4) Tıbbî sülük türlerinin toplanması ve ihracatı için, “Nesli Tehlikede Olan Yabanî Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme” (Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora: CITES) kapsamında kota getirilmiştir. 5) Çekmen bir biyoloji terimidir. Kimi hayvanlarda ve asalaklarda bulunan, bir yere yapışıp tutunmaya, bir yerden tutarak yer değiştirmeye ya da çekip emmeye yarayan organ mânâsına gelmektedir.

[i] Hirudo terapide kullanılan tıbbî sülük türlerinden biri.

[ii] Alman Tıbbî İlaçlar Kanunu’nun (TİK) 2. maddesinin 1. bendi gereği; “ilaç” olarak kabul edilen Hirudo Medicinalis, daha sonra ilave edilen 4. madde ile de “hazır tıbbî ilaç” olarak tanımlanmıştır.

[iii] Sülükler dünyanın her tarafına yayılmışlarsa da, “tıbbî sülük” bakımından oldukça zengin olan Türkiye, şu anda Dünya’da en önemli sülük ihraç eden ülkelerden biridir. (Dünya çapında sülük ihracatının yaklaşık üçte ikisi.)

[iv] Tıbbî sülük türlerinin toplanması ve ihracatı için, “Nesli Tehlikede Olan Yabanî Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme” (Convention on International Trade in Endangered Species of Wild Fauna and Flora: CITES) kapsamında kota getirilmiştir.

[v] Çekmen bir biyoloji terimidir. Kimi hayvanlarda ve asalaklarda bulunan, bir yere yapışıp tutunmaya, bir yerden tutarak yer değiştirmeye ya da çekip emmeye yarayan organ mânâsına gelmektedir.

Kaynak:

İslam ve İhsan

HACAMAT NEDİR, NASIL YAPILIR VE FAYDALARI NELERDİR?

Hacamat Nedir, Nasıl Yapılır ve Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.