Her Hak Sahibine Hakkını Verelim

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu haftaki cuma hutbesi “Adalet: Her Hak Sahibine Hakkını Vermek” başlığıyla yayınlandı.

“Adalet: Her Hak Sahibine Hakkını Vermek” başlığıyla yayınlanan bu haftaki cuma hutbesinde, adaletin toplumu ayakta tutan en temel değer olduğu belirtildi.

Adaletin güvenin kaynağı olması gerekçesiyle müminlerin ailelerine ve her hak sahibine haklarını vermesi, adil olmaları tavsiye edildi.

15.12.2023 tarihli cuma hutbesi...

ADALET: HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMEK

Muhterem Müslümanlar!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah için adaleti ayakta tutun, adil şahitler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi asla adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun; bu, takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”[1] 

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Yönettikleri insanlara, ailelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletle davrananlar, Allah katında nurdan hazırlanmış tahtlarda ağırlanacaklardır.”[2]

Aziz Müminler!

Yüce Rabbimizin güzel isimlerinden biri de اَلْعَدْلُ’dir. Rabbimiz, mutlak adalet sahibidir. Adaletin yegâne kaynağıdır. O, bütün varlıklara adaletle muamele edendir.

Adalet, toplumu ayakta tutan en temel değerdir. Adalet, vicdanın sesidir; huzurun teminatıdır; güvenin dayanağıdır. Adalet, her hak sahibine hakkını vermektir. Aleyhimize de olsa hakkı üstün tutmaktır. Daima haklının yanında yer almaktır.

Kıymetli Müslümanlar!

Adalet, hayatın tüm alanlarına hâkim kılındığı zaman gerçek anlamını bulur. Mümin, her şeyden önce ailesine karşı adaleti gözetmelidir. Anne ve babasına, eşine ve çocuklarına şefkat, merhamet ve nezaketle davranmalıdır. Onlara kötü söz söylememeli, kalplerini kırmamalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in, اِعْدِلُوا بَيْنَ أَبْنَائِكُمْ “Çocuklarınız arasında adaletli davranın.”[3] emrine uyarak evlatları arasında hiçbir konuda ayrım yapmamalıdır.

Mümin, sorumluluğu altındaki kişilere karşı adil olmalıdır. Onların haklarını korumalıdır. Alın terini yok saymamalıdır.

Mümin, ticaretinde adaleti elden bırakmamalıdır. Cenâb-ı Hakk’ın, وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ  “Ölçüyü doğru yapın, eksik tartmayın.”[4] ilahi ikazına bağlı kalmalıdır. Hiç kimseyi aldatmamalı, rızkına haram bulaştırmamalıdır.

Mümin, toplumsal ilişkilerinde de adaleti gözetmelidir. Kendisi için istediğini kardeşi için de istemelidir. Eliyle ve diliyle hiç kimseye zarar vermemelidir.

Değerli Müminler!

Bugün, kadın, erkek, çocuk, yaşlı demeden masum insanları katleden zalimler, yeryüzünde adaletin temsilcisi olduğunu iddia etmektedirler. Son örneğini Filistin ve Gazze’de gördüğümüz gibi bunlar, ‘Dünyada adaleti sağlayacağız’ söylemiyle beldeleri, şehirleri, ülkeleri yaşanmaz hale getirmektedirler. Kendi çıkarları uğruna insani ve ahlaki bütün değerleri hiçe saymaktadırlar. İşlemiş oldukları tarifsiz zulümlerle, çıkardıkları büyük fitne ve fesatlarla nice acı ve gözyaşına sebep olmaktadırlar. Yeryüzünün düzenini bozan bu zalimleri Yüce Rabbimiz bizlere şöyle tanıtmaktadır: “Onlara, ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde, ‘Biz ancak ıslah edicileriz!’ derler. İyi bilin ki onlar bozguncuların ta kendileridir. Fakat onlar anlamazlar.”[5]

Aziz Müminler!

Şu gerçek unutulmamalıdır ki, dün olduğu gibi bugün de yeryüzünde adaleti, İslam’a gönülden bağlı müminler tesis edecektir. Yeter ki bizler, kaybolan adaleti dünyamıza yeniden hâkim kılmak için sorumluluklarımızı yerine getirmeye gayret edelim. Hayatımızın her alanında hakkı gözetelim. Hakikati dile getirmekten geri durmayalım. Kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun zalimin karşısında, mazlumun yanında yer alalım. Geleceğe dair ümitlerimizi diri tutalım. İlahi adaletin mutlaka tecelli edeceğine olan inancımızı asla yitirmeyelim.

Hutbemi bir ayet-i kerime mealiyle bitiriyorum: “Biz, kıyamet gününde adalet terazileri kurarız; kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Yapılanlar, bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu adalet terazisine getiririz. Hesap görücü olarak biz yeteriz.”[6]

Dipnotlar:

[1] Mâide, 5/8. [2] Nesâî, Âdâbü’l-kudât, 1. [3] Ebû Dâvûd, Büyû’ (İcâre), 83. [4] Rahmân 55/9. [5] Bakara, 2/11,12. [6] Enbiyâ, 21/47.

Kaynak: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.