Hayırlı Arkadaş En Güzel Nasiptir

Hayırlı dost ve arkadaşlar, insanın dünyadaki en güzel nasibidir. Hayırlı insanlarla arkadaşlık edenler, hayırlı yerlerde hayırlı işlere ortak olur, dünyadaki türlü türlü hayır ve berekete nail olurlar.

Allah dostları, dost ve arkadaş seçimi hususunda, insanlara öğütler vermişler ve yol göstermişlerdir. Hayırlı dost ve arkadaşlar, insanın dünyadaki en güzel nasibidir. Hayırlı insanlarla arkadaşlık edenler, hayırlı yerlerde hayırlı işlere ortak olur, dünyadaki türlü türlü hayır ve berekete nail olurlar. Hayırsız insanlarla yakınlık kuranlar, ya bir bataklığın içerisine düşerler ya da düştü düşecek bir halde yaşarlar. İnsan irtibatta bulunduğu kişileri seçerken belli başlı bazı kıstaslara göre hareket etmezse, her türlü zarara karşı korunaksız kalır. 

KİŞİ DOSTUNUN DİNİ ÜZEREDİR

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden her biriniz, kiminle dostluk ettiğine dikkat etsin.” (Tirmizî, Zühd, 45) buyurmuştur. Dünyadayken falan şarkıcının, falan artistin, falan topçunun peşine düşenler, yevm-i mahşerde âlimler, hocalar, veliler ve mürşitlerle birlikte olmayı ummasınlar! Zira dünyada kime meyil edilmişse; “Kişi sevdiği ile beraberdir” (Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165) hadis-i şerifi mucibince ahirette de onlarla beraber olmak mukadder olacaktır.

Neticede her insan kendi tabiat ve huyuna uygun olan kimselere meyil eder ve onlara yaklaşır. Cins kendi cinsini çeker. İyi ahlaklılar, iyi ahlaklıları bulmaya çalışır, kötü ahlaklılar ise kendileri gibi kötü ahlaklı kimseleri bulur. Kültürümüzde; “Hacı hacıyı Mekke’de, derviş dervişi tekkede bulur” sözü meşhurdur. Ruhlardaki bu temayülü Yunus Emre Hazretleri şöyle ifade eder:

Karga ile bülbülü bir kafese koysalar

Birbiri sohbetinden dayim melul değil mi?

Öyle ki karga diler bülbülden ayrılmağı

Bülbülünde maksadı vallahi şol değil mi?

GÖNÜL EHLİNİN SOHBETİ

Tanıştığımız ve irtibat kurduğumuz kişiler ya onlardan bir şeyler öğrenebileceğimiz kişiler ya da alıcıları öğrenmeye açık kimseler olmalıdır. Bunun dışındaki boş ve amaçsız birliktelikler, insana ancak bir vebal getirir. Arkadaş ortamlarında lüzumsuz olarak konuşulan her söz amel defterimizin boş sözlerle dolamasına vesile olur. Zira ayet-i kerimede buyurulur: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18)

Söz vardır; hiçbir faydası olmayan boş sözdür. Söz vardır; muhatabın harf harf gönlünün derinliklerine işler, aklında, kalbinde yer eder; bir harfi bile hedefinden sapmaz. İşte bu sözler gönül ehlinin sözleridir. Onların sohbetine erişmek ne büyük bahtiyarlıktır. Âlimlerle, ariflerle, gönül erleriyle sohbet etmek, saadetlerin, mutluluğun anahtarı ve nimetlerin en güzelidir.

İmam-ı Ahmed bin Hanbel oğluna der ki: “Sofilerle sohbeti tavsiye ederim. Onlar ilimleri ile murakabeden edindikleri feyz ile Allah korkusunu hakkıyla tanımalarıyla ve halkın mesavi ve abeslerinden uzak kalmakla ve ali himmet olmalarıyla bizi geçmişlerdir.” (İz, Mahir, Tasavvuf, İstanbul, 1997, s. 228)

 Allah’ı hatırlayan ve insanlara Allah’ı hatırlatan bu güzel insanların sohbetine erişebilmek ve onlarla hemhal olabilmek herkese nasip olmayabilir. Yahut kişi dünyevi istekleri çerçevesinde menfaati icabı veya nefsinin esiri olduğu için, gönül dostlarını bırakıp dünya dostlarına meyil edebilir. Yunus Emre Hazretleri her ne kadar kendi nefsini muhatap alsa da böylelerine şöyle sitem eder:

Zakir ile yoldaş olup

Sadıklara yar olmadın

Olmaz yere verdin gönül

Dost neylesin senin ile

SEFİH KİMSELERDEN UZAK DUR

Sadıklara yolunu düşürmeyenlerin yolu korkarız ki fâsıklara çıkar. Gül bahçesinin kıymetini bilmeyenler bataklığa müstahak olurlar. İşte bu hakikatten dolayıdır ki arifler, bazı kimselerden fersah fersah uzak olmayı tavsiye eder, bize kimlerin dost ve arkadaş olabileceğini çok veciz bir şekilde ifade buyururlar. Anadolu irfanının büyüklerinden Darendeli Hulûsi Efendi kendisinden nasihat isteyen bir kişiye kendi el yazısıyla yazmak suretiyle şu nasihatte bulunur: “Yüzüne gülse de yahşi tuzakdur./ Hasepsizden, nesepsizden uzak dur.” Burada Hazret, soyu sopu sıkıntılı, tıyneti bozuk kimselerden uzak durulmasını öğütlemiştir.

Mevlana Hazretleri sefih kimselerden uzak durmayı ve salih kimselerle beraber bulunmayı tavsiye ederek şöyle der: “Ben size; gizlice ve açıkça Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, günahlardan çekinmeyi, oruç tutmaya, namaz kılmaya devam etmeyi, daima şehvetten kaçınmayı, halkın eziyet ve cefasına dayanmayı, avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmayı, kerem sahibi salih kişilerle beraber bulunmayı vasiyet ederim. Çünkü insanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olandır.” (Eflaki, Ahmed, Ariflerin Menkıbeleri, Çeviren; Tahsin Yazıcı, Ankara, 1953, c.2, s.8)

ÇIKARCI KİMSELERDEN UZAK DURUN

Yusuf Has Hacip çıkarcı kimselerden uzak durmayı öğütleyerek şöyle der: “Çıkar peşinde koşan insanlara yakın durma. O sana zaten her zaman düşman olacaktır. Umduğunu sende bulan çıkarcı, kardeş gibi davranır. Umduğunu bulamazsa senden yüz çevirir, hiç karşılaşmamışsınız gibi durur. Arkadaş güvenci içinde kaygısız yaşamak istiyorsan çıkar gözetmeyen dostlar edinmeye çalış. Dost diye sevinç ve kaygıda, iyi ve kötü zamanda insana yararlı olan kişilere denir.” (Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacip, Hazırlayan Yaşar Çağbayır, TDV Yayınları, s.221)

Hazret dünya menfaati için kurulan dostluklar hususunda ise şu uyarılarda bulunur: “İnsan iki türlü dost edinir. Birisi her türlü çıkarlardan uzak, Allah rızası için edinilen dostluktur. Bu tür dostluklarda sadakatsizlik olmaz. Diğeri de kendi çıkarları için edinilen arkadaşlıktır. Bu arkadaşlık pamuk ipliği ile bağlıdır. Esaslı bir arkadaşlık değildir, zoraki bir arkadaşlıktır.  Eğer sen çıkar gözetmeden Allah rızası için arkadaşlık kurmak istiyorsan arkadaşının yükünü omuzlan, hiçbir zaman yüzünü ekşitme, kaşlarını çatma. Bunun yararını dünyada arama, bunun sevabını Allah öbür dünyada verecektir. Eğer dostluk bir dünya çıkarı için ise hemen arkadaşlığı boz.” (Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hacib, Hazırlayan Yaşar Çağbayır, TDV Yayınları, s.221)

MAKAM VE MEVKİ DÜŞKÜNLERİ GERÇEK DOSTLUĞU BULAMAZ

Makam ve mevki düşkünlerinin gerçek dostluğu bulamayacağını ifade eden İbn Hazm şöyle der: “Fazilet arayan, ehlinden başkasında bulamaz. Bu yolda gerçek dost olmayan da arkadaş olamaz. Gerçek dost ise, geniş görüşlü, doğru, dürüst, kerem sahibi, sabırlı, vefakâr, emniyetli, ağır başlı, temiz kalpli, dostluğuna güvenilir kimsedir. Dünya malını, makam ve mevkiini ve lezzetini arayanın arkadaşı, yırtıcı köpek, kapıcı tilki cinsinden olur.” (İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s.22)

Ayrıca İbn Hazm arayıp sormayan kimselerle dostluk konusunda ısrarcı olmamak gerektiğini çok veciz bir şekilde dile getirerek şöyle der: “Seni aramayanın peşine düşme, bu sana ancak zarar ve mahcubiyet getirir. Seni arayanı sen terk etme. Bu bir nevi zulüm ve iyiliği karşılıksız bırakmaktır, bu ise hoş değil bilakis kabahattir.” (İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s.37)

Kaynak: Aydın Başar, Altınoluk Dergisi, Sayı: 432

İslam ve İhsan

HAKK'A VESİLE OLAN DOSTLAR

Hakk'a Vesile Olan Dostlar

DOSTLUK İLE İLGİLİ KISSA

Dostluk ile İlgili Kıssa

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.