Haksız Fiil Ne Demek?

Haksız fiil ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Hukuka aykırı olarak bir kimsenin şahsına veya mal varlığına zarar veren fiile haksız fiil denir. Haksız fiil borç kaynaklarından birisi kabul edilmiş olup, zararı veren tazmînle sorumludur. Haksız fiil sorumluluğu, akit dışı, hukuka aykırı, kusurlu bir davranışla bir kimseye verilen zararın giderilmesi demektir. İslâm hukukunda haksız fiil sorumluluğu iki şekilde ortaya çıkar; mübaşereten (doğrudan) zarar doğuran haksız fiil ve tesebbüben (sebebiyet yoluyla) zarar doğuran haksız fiil.

Haksız fiilin unsurlarını; davranış, zarar, uygun illiyet bağıntısı, kusur ve hukuka aykırılık oluşturmaktadır.

Haksız fiil sorumluluğunun gerçekleşmesi için, meydana gelen zararı bir insan davranışı oluşturması ve hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırılık ise, kişilerin mal ve şahıs varlıklarını doğrudan doğruya veya dolaylı bir şekilde koruma amacı güden, yazılı ya da yazılı olmayan emredici davranış kurallarının ihlalidir. Hukuka aykırılığın iki şartı vardır: a) davranışın, zarar vermeyi yasaklayan veya zarar vermeyi önlemek amacıyla belirli bir davranışı emreden bir hukuk normuna aykırı olması; b) hukuka uygunluk sebeplerinin bulunmamasıdır. Hukuka uygunluk sebepleri ise; hakkın kullanılması, hak sahibinin izni, kamu yetkisinin kullanılması veya salahiyetli makamın izni ve zarurettir.

Haksız fiilden doğan zarar maddî veya manevî zarar olabilir. Maddî zarar; Bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen eksilmeye denir. Haksız fiil sorumluluğunda, tazmînât için, zararın fahiş olması gerekmez, aksine haksız fiillerin meydana getirdiği zararda azlık ve çokluk farkı bulunmaksızın tazmînât söz konusudur. Manevî zarar ise; bir kişinin, kişiliğini, yani şahıs varlığını oluşturan hukukî değerlerin saldırıya uğraması dolayısıyla uğramış olduğu objektif eksilme ve kayıplardır. İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, manevî zarar sebebiyle tazmînâta hükmedilemez. Zira maddî tazmînâtın, manevî zararı karşılaması mümkün değildir.

Zararı doğuran fiili birkaç kişi beraberce işlemiş iseler sorumlulukları ortak ve eşittir. Ancak faillerden biri doğrudan zarar veren fiili, diğeri de sebebiyet veren bir fiili işlemişse, sorumluluk doğrudan zarar veren fiilin failine yüklenir.

Gerek şahsa ve gerekse mala yönelik haksız fiillerde, daha ziyade gerçekleşmiş zararın tazmîni cihetine gidilmiş; gerçekleşecek zararlar, belirsizlik nedeniyle tazmîn edilmesi gereken zarar olarak görülmemiştir. Haksız fiil neticesinde zarar gören malın mislî olması halinde, misliyle; mislî olmaması halinde de kıymetiyle tazmîn edilir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.