'grup Nefsi'ni Nasıl Terbiye Etmeli?

Altınoluk Dergisi'nin Aralık [2014] sayısının kapak konusu “Grup Nefsinin Terbiyesi”. Altınoluk bu sayısında, İslam’a hizmet gayesiyle oluşmuş yapıların da bir nefis sahibi olduğundan yola çıkıyor ve bunun da terbiye edilmesi gerektiğini ifade etmeye çalışıyor.

“Grup nefsi” ifadesi, yeni bir terim. Tabii burada ilk soru, gerçekten grupların nefsinden bahsedilebilir mi, şeklinde sorulabilir, sonra da böyle bir hadise varsa, şu anda bir terbiye ihtiyacı ile karşı karşıya mıyız, sorusuna gelinebilir.

“Grup nefsi” ile hatta öyle bir yere varılır ki zaman içinde “Kendini kutsama” ve “Başkalarını tekfir”e, hatta “ötekinin boynunu vurma”ya kadar uzanabilir. Oysa hiç kimsenin elinde bir “iman ölçer” alet bulunmamakta. Aynı şekilde hiç kimse ahiretteki hesabın nasıl sonuçlanacağını, amellerin içinin gerçekten dolu olup olmadığını, ahiret müflisi olma riskinden kurtulup kurtulamayacağını bilmemektedir.

Üstelik hassas mü’minler, daima son nefesle ilgili havf ve reca” halinde bulunmakta, bu dünyadan iman ile göçebilme gayreti içinde bulunmaktadırlar. Tek kişinin kendini kurtulmuş bilip, başkalarını yargılama mevkiine çıkması ne kadar problemli ise, grup haline gelip, ötekini daha baskın nitelikte yargılama tavrı da o derece, hatta daha vahim bir davranıştır. “Çoklukla böbürlenmek sizi o kadar oyaladı ki sonunda gidip kabirlerinizdekileri de hesapladınız.” (Tekasür, 1-2)

Gücün – kudretin içinde tekebbür saklıdır. Onun için gücün-kudretin, kulluk şuuru içinde terbiye edilmesi gerekir. Gücü – kudreti, topluluklar için de terbiye zarureti vardır. Toplulukların temsilcisi halindeki kurumlar için de güç terbiyesi zaruridir. Tüm bu hususlar, bugünün, her birinde Müslüman gruplaşmaların birbirini ifnaya yöneldiği İslam toplumları için de hayati bir zaruret halini aldı. Allah’ın huzuruna doğru ilerlemekteyiz ve kimi zaman birbirimizi tükete tükete ilerlemekteyiz. Huzur-u ilahiye vardığımızda bile hâlâ kendimizi kutsayacak, hâlâ birbirimizin kanını dökecek miyiz?

ALTINOLUK’TA NELER VAR?

Altınoluk Dergisi Aralık [2014] sayısında, Ahmet Taşgetiren dosya konusu bağlamında "Grup Nefsinin Terbiyesi" başlıklı yazısı ileON-KAPAK okurları selamlıyor. Taşgetiren, “Müslüman kavimlerin, kabilelerin, devletlerin, tarikatlerin, mezheplerin, sivil toplum yapılarının ilişkileri, “Grup nefsi” açısından yeniden tahlil edilmeli ve Allah2ın razı olacağı bir formata oturması için ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalı” diyor.

Dr. Adem Ergül "Aidiyetler Gönlü Değil Nefisleri Beslerse" başlığında “Grup nefsi”nin özellikle terbiye edilmesi gereken belli başlı alanlarını sıralıyor: “1- Sınırsız sevgi, bağlılık ve itaat terbiyesi. 2- Ucub (kendini beğenme) terbiyesi. 3- Kibir terbiyesi. 4- Güç terbiyesi. 5- Yanlış ve batıla karşı Hakk’ın yanında yer alma terbiyesi. 6- Hedefi sürekli hatırlama terbiyesi.”

Prof. Dr. Süleyman Derin "Tasavvuf ve Benlik Kontrolü" başlıklı yazısında insanoğlundaki “benlik” sevdasını gündeme taşıyor. Derin, “Birbirimize herzamankinden daha çok ihtiyacımız olduğu bu zor zamanlarda muhtelif dini grupların cemaat taassubunu yenmek ve diğer hizmetlerdeki kardeşlerine gönüllerini açmak için daha fazla gayret göstermeye ihtiyaçları olduğunu” belirtiyor.

Osman Nuri Topbaş Hocaefendi "Gönül Bahçesinden Hak Dostlarından Hikmetler – Cafer-i Sâdık (r.aleyh) -6" başlıklı yazısında tasavvuf yolunda seyr u sülükte keşif, kerâmet, zuhûrat ve ilham gibi tecellilere haddinden fazla ehemmiyet vermenin, kişiyi asli gayesinden, yani Hakk’a vuslattan mahrum bırakacağını belirtiyor. Bu anlamda Câfer-i Sâdık Hazretleri’nin zikrin önemine, çalışıp kazanarak ihtiyacı temin etmeye, sıla-i rahime riayet etmeye değinerek örneklerle hak dostlarının ilerlediği yolu işaret ediyor.

İsmail Lütfi Çakan "Din ve Dindarlık" başlığında; tevhit, istikamet, dürüstlük ve ibadet ile ilişkileri üzerinden Müslümanlar’ın kulluk çerçevesini anlatıyor.

BÂKÎ'Yİ UNUTUP FÂNİLERDEN MEDET UMMAK, NEFSİN ALDATMACASIDIR

Altınoluk Dergisi’nde dikkat çeken yazı konuları ile yer alan yazarlar ise şöyle:

Rabia Brodbeck "Mirac: Teslim Oluşun Sembolü"nü, Dr. Murat Kaya "Âhiret Endişesi"ni, Beytullah Demircioğlu "İsrail’in Ürettiği “Şiddet”"i, Nureddin Yıldız "Umut Hakkı"nı, Cafer Durmuş "Allah’ın Sevdikleri, Sevmedikleri"ni yazmış. Adem Saraç "Asr-ı Saadet’te Mânevi Eğitim", Cemal Nar "Akaid Bozukluğu Cehennemliktir", Musâhabe köşesinde M. Sâmî Ramazanoğlu’nun (k.s.) "Nefislerine Zulmedenler"i, Ayın Sohbeti köşesinde ise Sâdık Dânâ (k.s.) "Marifetullah"ı anlatıyor.

Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu daha önceki aylarda anlattığı "Nokta-i Süveyda 6" yazısına devam ediyor. Neslihan Nur Türk "‘İki Dünya’ Markası Olmak",  Doç. Dr. Kerim Buladı "Yeni Yıla Girerken Hayatın Muhasebesini Yapmak", İdris Arpat "Mutluluk Zor Gerçekleşir", Mustafa Eriş "Tur Suresi’nden Etkilenen: Cübeyr İbni Mut’um (r.a.)", Mehmet Dinç "Güz Güldürsün" yazılarıyla dergide yer alan diğer kalemler.

Oğuz Aydınol Ağabeyin Hakk’a yürüyüşünün ardından hatıraları kaleme alınmış. Oğuz Adınol’un hizmet aşkı, bağlılığı ve manevi disiplini ele alınıyor. Dr. M. Kazım Kara "Uyan Ey Bilginin Gerçek Varisleri"ni, H. İbrahim Kurucan kitap ve dergi köşesinde Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın "Müslümanların Tarihi" kitabını değerlendiriyor.

Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.