Gönül Merkezli Eğitim

Eğitimin maksadı nedir? Muhtevası neye göre şekillenmektedir? Eğitimin süresi arttıkça kişilik kalitesi de aynı oranda gelişmekte midir? İnsânî değerlerin, eğitime muhatap olan insanın öz benliğinde gün geçtikçe daha da derinleştiği söylenebilir mi? Müslümanca soracak olursak; bugünkü eğitim sistemi, bizi Hakk’ın razı olacağı bir kulluk kıvamına ne kadar yaklaştırabilmektedir?

“Allah Teâlâ senin içine öyle bir cevher koymuştur ki, onu göklere de vermemiştir yerlere de. İşte o cevher gönüldür” der, Hazret-i Mevlânâ. Bu söz, sıradan bir vecize kabilinden söylenmiş bir söz değil, Tevrat, İncil, Zebûr ve Kur’ân-ı Kerim’in beyan ettiği ilâhî bir hakikatin ifadesidir. Zira Hakk’ın nazargâhı gönüldür. İnsan hakikatinin çekirdeği olan gönlün ihmâli, insanın kendini değersizliğe mahkûm etmesi ve nihayette özü çürümüş kabuğa dönüşmesidir. Öyleyse insanın yücelişi de çöküşü de gönlüne bağlıdır.

Bugün yaşadığımız dünya, eğitime öncelik ve önem vermekte, insan ömrünün 15-20 yılını bu alana tahsis etmektedir. Devletler bazında nice yatırımlar ve projeler, eğitim adı altında gündeme alınmaktadır. Bu güzel bir gelişmedir. Ancak eğitim adına hep doğru şeyler mi yapılmaktadır denilirse, verilecek cevaplar soracağınız sorulara göre farklı olacaktır. Eğitimin maksadı nedir? Muhtevası neye göre şekillenmektedir? Eğitimin süresi arttıkça kişilik kalitesi de aynı oranda gelişmekte midir? İnsânî değerlerin, eğitime muhatap olan insanın öz benliğinde gün geçtikçe daha da derinleştiği söylenebilir mi? Müslümanca soracak olursak; bugünkü eğitim sistemi, bizi Hakk’ın razı olacağı bir kulluk kıvamına ne kadar yaklaştırabilmektedir? İman, İslam ve ihsan derecemiz artıyor mu eksiliyor mu? Muhabbet, merhamet, fedakârlık, cömertlik, zühd ve takvâ yönüyle gelişiyor muyuz, yoksa bu değerlerimiz buharlaşıyor mu? Bu ve benzeri çok sayıda soru üretmek mümkündür.

İtiraf etmek gerekir ki yeryüzünün maddi imarı, görünen dünyaya dair bilgi düzeyi, adaletli olmasa da refah seviyesi ve kazanılan beceriler söz konusu olacaksa, geçmiş dönemlere nispetle beşeriyetin çok yol katettiğini söyleyebiliriz. Ancak yine itiraf edelim ki insanlık, -istisnalar elbette vardır- bugün itibariyle büyük oranda merhameti, edebi, nezaketi, karşılıksız sevgi, saygı ve fedakarlığı ve daha genel bir ifadeyle insanî erdemleri kaybetmiş görünmektedir. Güzel kul olmak, Hakk’a yakınlığı (kurbiyet) tahsil etmek, mahlukâta karşı şefkati çoğaltmak, nefsâniyete dur demek, manevî ufuklara kanat açmak, âlemi zerreden küreye âyet âyet okuyup ibret almak, hayâyı ve iffeti kuşanmak ve neticede kimseyi incitmeyen ve kimseden incinmeyen bir kişilik kıvamını yakalamak gibi hedefler, artık çok az konuşulur olmuştur. Bu sonuç, eğitimde gönlün ihmali ve hatta unutulmasının bir sonucudur diyebiliriz. İçinde gönül olmayan eğitim, derinlikten yoksun bir anlamda kabuğun makyajı ve birtakım becerilerin kazanılmasından ibarettir. Öyleyse eğitimde gönlü merkeze alan bir yaklaşım zaruret olmuştur.

GÖNÜL EHLİ EĞİTİMCİLERİN KAZANMASI GEREKEN VASIFLAR

Öncelikle ehl-i gönül eğitimcilere ihtiyaç vardır. Bunların kazanması gereken en temel vasıflar:

  1. Engin bir merhamet duygusu,
  2. tesâhup (sahiplenme) şuuru,
  3. mesuliyet bilinci,
  4. akl-ı selîm ve firâsete dayalı bir dirayet ve
  5. öğrenciyi çok yönlü besleyici bir ilgi cömertliğidir.

Eğitim fakülteleri, eğitime dair teorik bilgilerle birlikte bu vasıfların kazanıldığı ocaklar haline gelebilmelidir. Hatta mümkün olsa, eğitimci olacak adayların seçimi, sadece ÖSYM’nin hazırladığı sorularla değil, kişilik testleri ve basiretli uzmanların mülakatları ile gerçekleştirilebilmelidir. Zira her kumaştan iyi bir eğitimci çıkmayacağı aşikârdır. Sivil toplum da bu noktada devletin yanında nitelikli katkılar sunacak imkân ve fırsatlar sağlayabilmelidir.

Unutmamak gerekir ki ehl-i gönül olmak, ancak ehl-i gönlün aşılaması ile gerçekleşebilecektir. Öğrenciyi ihmal etmeden öğretmeni merkeze alarak bir sistem kurulabilmelidir. Böylesi bir öğretmenin merkezinde de elbette öğrenci olacaktır. Öğrencisini gönlüne alacak ve onun gönlüne girebilecek bir eğitimciniz varsa işte orada gerçek anlamda kişilik inşası vardır. Muhtaç olduğumuz öncelikli gönül, işte böylesine bir eğitimci gönlüdür. Böylesi bir gönül, taşıdığı güzel niyetlerle ve etrafına yaydığı pozitif enerji ve dokunuşlarla, muhatabı sıhhatli bir şekilde büyütecek, geliştirecek ve insaniyetin erdemli burcuna erdirecektir. Gönülsüz dokunuşlar, etkili değildir, kaliteli değildir, kurudur; zevkli değildir, yorucudur; heyecan verici değildir ve nihayet şahsiyet ve karakter aşılayıcı değildir.

GÖNÜL EĞİTİMİ

Ehl-i gönül öğretmenin eğitim programı, her seviyede kendini hissettirir. Süt içindeki yağ misali onun gönül feyzi, sözünde, bakışında, dokunuşlarında ve müfredatın satır aralarında gizlidir. Matematik öğretirken de fizik ve kimya dersi verirken de, resim ve musiki dersinde de kendini hissettirir. Öğrencinin gönlüne odaklanır. Duyguların organizasyonunu yapmaya çalışır.

Eğitim müfredatı, sevmeyi ve sevilmeyi öğretmelidir. Zira sevgi, kişilik aktarımının yegâne köprüsüdür. Sevgi hiyerarşisine dikkat edilmelidir: Allah sevgisi, Rasûlullah sevgisi, Anne-baba sevgisi, insan sevgisi, hayvan sevgisi ve tüm yaratılana yönelik sevgi, sevgi yine sevgi… İçinde muhabbet dolu yürek taşımayan cesetler, hem huzurlu değildir hem de huzur veremezler. Gönlü olmayan robotlardan oluşan dünya, hiç şüphesiz kuru ve tatsız bir dünyadır.

Yine gönüller şefkat ve merhametle donanmalıdır. Merhamet eğitimi her yaşta artarak devam etmelidir. Bunun için sosyal sorumluluk projeleri yapmalı, mahzun ve mağmum gönülleri teselli programları icra edilmelidir. Merhametten gözü yaşaran insan yetiştirmek, gerçek eğitimin hedefleri olmalıdır. Yoksa âlem, zâlim ve zorbalardan geçilmez olur. Merhamet yoksunu anne anne değildir, baba baba değildir, müdür müdür değildir, patron patron değildir.

GÖNÜL MERKEZLİ EĞİTİM

Gönül merkezli eğitimde tüm varlığa karşı saygı ve tazim duygusu yüreklerde daim olmalıdır. Özgünlük ve özgürlük diyerek, saygısızlığı hür düşünce ve davranış diye öğretirseniz, elde edeceğiniz nesille nazik, zarif, efendi ve şahsiyetli bir gençlik inşa edemezsiniz. Edep ve haya duygusu zedelenmiş ve hatta yırtılmış kişilerle medeniyetler kuramazsınız.

Gönlü merkeze alan eğitimde öğrenciye yönelik en önemli hedeflerinizden biri de gönüller yıkan değil, gönüller yapan kimseler olarak yetişmelerine özen göstermek olmalıdır. Öğretmen bu alanda kendisini daha da terakki ettirip incinmemeyi bile gerçekleştirebilecek bir şerh-i sadra erişmeyi hedeflemeli, talebesine de incitmemeyi öğretebilmelidir.

Ve nihayet gönül merkezli eğitimde unutulmaması gereken en büyük hakikat de şu olmalıdır:

Gönül eğitiminin sağlanabilmesi, ancak gönlün sahibi ile yani Allah ile sıkı bir bağ kurmakla mümkün olabilecektir. Bu bağ, iman, muhabbet, zikir ve tefekkürden oluşan ulvî bir bağdır. Bu itibarla da okul öncesinden başlamak üzere yetişkin eğitimine varıncaya kadar bu bağ lif lif inşa edilebilmelidir.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Sayı: 440

İslam ve İhsan

İLİM ÖĞRENMEK İSTEYENLERE TAVSİYELER

İlim Öğrenmek İsteyenlere Tavsiyeler

İLİM ÖĞRENMENİN FAZİLETİ İLE İLGİLİ HADİSLER

İlim Öğrenmenin Fazileti İle İlgili Hadisler

İLİM ÖĞRENMEK VE KUR’AN ÖĞRETMEK İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İlim Öğrenmek ve Kur’an Öğretmek ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.