Gönül Darlığı Neden Olur?

Gönül âlemi tezkiye ve terbiye oldukça, iç darlıktan kurtulmak mümkün olur. İçinde haset, kin ve kibir bulunan kimseler, tabii olarak darlık yaşarlar.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159)

CEHENNEME GİRMESİ HARAM OLAN KİMSE

Resûlullah buyurdular:

“Dikkat edin, Cehenneme girmesi harâm olan ve Cehennemin de onu yakması harâm olan kimseyi bildiriyorum. Bu kimse sâde, insanlara kolaylık gösteren, sıcakkanlı ve yumuşak huylu kişidir.” (Ahmed, Müsned, nr. 3938)

GÖNÜL DARLIĞI NASIL GEÇER?

Gönül âlemi tezkiye ve terbiye oldukça, iç darlıktan kurtulmak mümkün olur. İçinde haset, kin ve kibir bulunan kimseler, tabii olarak darlık yaşarlar. Bencillik ve cimrilik de gönlü daraltan en ağır iç hastalıklarındandır. Dünya ve içindekilere diğer bir ifadeyle gel-geç sevdalara gönlü kaptırmak da iç sıkıntısı oluşturur. Mevlânâ Celâleddin Rûmî hazretleri bir gün arkadaşlarından birini üzüntülü görür ve ona şöyle der:

“Evlad! Bütün gönül darlığı, bu âleme gönül bağlamaktan gelir. Kendini yok bilirsen, her renge bakarsın, her lezzeti tadarsın. Öyle bir âleme kanat açarsın ki, orada hiçbir zaman gönül darlığı çekmezsin.”

Sâhibü’l-vefâ Mûsâ Efendi kuddise sirruh der ki:

“Nefsin arzularına kilitlenen kimseler, ibadetleri çok dahi olsa, gene huzûrsuzdurlar. Çünkü sadırları (gönülleri) dardır. Beğendikleri yalnız kendi görüş ve fikirleridir. Nerede bulunurlarsa orada bir ikilik çıkarırlar. Çünkü gönül âlemleri karanlıktır. Ne kadar gayret edilirse edilsin, böyleleri ile katiyen ülfet edilmez. Ak’ı gösterdiğinizde, bile bile kara der, karayı gösterdiğinizde ak diye iddia ederler. Yine bu gibi kimseler kat’iyyen kimseyi sevemezler. Böyle olunca da kimse tarafından sevilmezler. Çünkü bed ahlâklıdırlar. Katiyyen bu makûle kişilerle istişâre yapmamalı, mümkün olduğu kadar bunlardan kaçınılmalıdır. Gönül darlığı hâli, kaba, nefsinin tesiri altında kalarak kendisini diğer mü’min kardeşlerinin fevkinde gören, dar görüşlü, kıt akıllı insanlarda görülen bir acâib ahlâkdır. Bu tıynetde olanlar, kimse ile geçinemezler. Hiçbir devamlı iş tutunamazlar, bütün günleri öfke, sıkıntı içinde geçer. İyilikten ziyâde zararları fazla olur. Hem kendilerine, hem de cemiyete (topluma.)”

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Altınoluk Dergisi, Şubat-2015

İslam ve İhsan

GÖNÜL ERLERİNİN İŞİ NEDİR?

Gönül Erlerinin İşi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.