Furkan Suresi 50. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Furkan Suresi 50. ayeti ne anlatıyor? Furkan Suresi 50. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Furkan Suresi 50. Ayetinin Arapçası:

وَلَقَدْ صَرَّفْنَاهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُواۘ فَاَبٰٓى اَكْثَرُ النَّاسِ اِلَّا كُفُورًا

Furkan Suresi 50. Ayetinin Meali (Anlamı):

Gerçek şu ki, düşünüp öğüt alsınlar diye biz o yağmuru insanlar arasında çeşitli şekillerde evirip çevirmekteyiz. Ama yine de insanların pek çoğu inkâr ve nankörlükte direnip durmaktadır.

Furkan Suresi 50. Ayetinin Tefsiri:

Gözlerimizin önünde cereyan eden harikulâde yağış sistemi, Allah’ın varlığını ve O’nun kâinatın tek Rabbi olduğunu vurgulamaktadır. Yağışın yıl boyu yeryüzünün çeşitli bölgelerine harika bir biçimde dağılımı; her zaman aynı yerin aynı miktar yağmuru almaması; bazan bir yerde kuraklık olurken, başka yerde normalden fazla veya az yağmur yağması; yağış miktarının sene sene dünyanın her tarafında değiştirmesi Âlim ve Hakim bir tanzim edicinin varlığını ispatlamaktadır. Fakat inatçı kâfirler bundan bir ders ve ibret almaz da, küfürlerinde, nankörlüklerinde diretir dururlar. Halbuki bu ilâhî hakîkat, Kur’an’da bu maksatla tekrar tekrar ifade edilmektedir.

Ölü toprakların su ile hayat bulmasında yine âhiret hayatının varlığına bir delil vardır. Çünkü bu, Allah’ın ölülere yeniden hayat vermeye kadir olduğunun açık bir delilidir. Fakat kâfirler bundan da ders almazlar ve hayvanlar gibi hiçbir sorumluluk taşımaksızın şuursuzca yaşar giderler.

Gökten inen “tertemiz su”yu, peygamberlik nimeti olarak da değerlendirmek mümkündür. Gökten inen suyun ölü yerleri diriltmesi ve canlılara hayat vermesi gibi nübüvvet suyu da ölü kalplere hayat vermektedir. Beşeriyete bir rahmet olarak ne zaman peygamberlik suyu gönderilmişse, cehalet kuraklığının yerini ilim baharı, zulmün yerini adâlet ve kötülüğün yerini takvâ ve iyilik almıştır. Peygamberlerin gönderilişi, toplumlarda her zaman kesinlikle ahlâkî ve manevî dirilişin bir müjdecisi olmuştur. Fakat bunlardan istifade edenler, yalnızca peygamberlerin hidâyetine tâbi olanlardır. Kâfirler inat ve nankörlükleri sebebiyle peygamberlik suyundan içmemiş ve onun sunduğu manevî hayattan mahrum kalarak kendilerini kuruyup yok olmaya mahkum etmişlerdir.

Oysa:

Furkan Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Furkan Suresi 50. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.