Fatih Çollak Kimdir?

Kurra Hafız Fatih Çollak Hocaefendi’nin Kur’ân hâdimliği yolunda geçen hayatı…

Bir İslam memleketinde; iklimi, coğrafyası, tarihi, milli ve manevi değerleriyle kendine has çizgileri olan Erzurum'un şark vilâyetinde 1 Aralık 1954 tarihinde dünyaya geldi. Ayazpaşa Mahallesinde dede ocağında kalabalık sayılabilecek bir evde doğmuş, üç kuşağın birlikte yaşadığı evde torunlar halkasına katılmıştır. Çocukluğunu, Kemhan Baba isminde bir zâtın yaptırdığı mahalle câmiinde geçiren Fatih Çollak, Meşhur ulemâdan Ali Küçük Hoca, Bekir Hoca, ve Ömer hoca gibi değerli hocaefendilerin hizmet verdiği bu câmide ilimler tahsil etmiştir. İlmine ve ahlâkına babasının en çok itibar ettiği değerli bir âlim olan Ali hocadan bir dönem Arapça dersler almıştır.

Babası Ahmet Efendi ailenin dördüncü çocuğudur. Gençlik yılları Erzurum Kavaflar çarşısındaki dükkânda kardeşleriyle birlikte baba mesleği olan çarık ve mest dikiciliği ile geçmiştir. 1950'li yılların başında bir cami hizmetlisi olmak arzu ve iştiyakıyla Erzurum Müftülüğü'ne mürâcaat eden Ahmet Efendi, imtihanda muvaffak olmuş ve kısa bir süre sonra merkez Kemhan Câmii'ne müezzin-kayyım olarak tayin edilmiştir. Vazifesi gereği baba evinden ayrılıp önce Kadana daha sonra da Gülahmet mahallesinde ikamet etmiştir.

Annesi Şükran Hanım çok genç yaşta Ahmet Efendi ile evlenmiş ve Ayazpaşa'daki kayınpederinin evinde, kayınvalide, görümce ve eltilerle birlikte o kültür içinde yerleşik bütün örf ve âdetleri yaşayarak gelin, eş ve annelik sorumluluklarını birlikte yerine getirmiştir.

KUR'ÂN'A DOĞRU İLK ADIM

Erzurum kültüründe ilk dişi çıkan çocuklar için tertip edilen bir 'diş hediği' merasimi yapılır. Dişi çıkan çocuk yere oturtularak önüne çeşitli meslekleri sembolize eden makas, bıçak, kitap vs. şeyler konulur. Hangisine yönelir ve eline almaya çalışırsa gelecekteki mesleğini seçmiş olur. Çocuk makası almışsa terzi, bıçağa uzanmışsa kasap, kitaba yönelmişse ilim adamı (hoca) olurmuş. Fatih Hoca için de böyle bir merasim yapılır. Babaannesi önüne makas, bıçak ve Kur'an-ı Kerim koymuş ve Kur'an'ı kucaklayınca ailesi ve yakınları "Oğlumuz okuyacak ve hâfız olacak" diye pek sevinmişlerdir.

Kur'an'a doğru ilk adımını böyle atmış, onu kucaklamak şerefine nâil olmuştur. Elimden tutsun diye oturduğu yerden elini ona uzatmış ve onunla sarmaş dolaş olmuştur. Bir buçuk yaşında 'onu okuyacaksın' emir ferman gereği Kur'an'la tanışmıştır. Kur'an ve din hizmetlerine derin bir muhabbeti olan Ahmet Efendi, Fatih Hoca'nın iyi bir hâfız ve din adamı olmasını istemiş, bu hususta çok gayret sarfedip hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, dualarında da bu isteğini sıkça dile getirmiştir. Annesinin anlattığına göre beş yaşında Elif-Bâ Cüzü'nden Kur'an harflerini öğrenmeye başlamıştır. Kelimeleri heceletmiş ve kısa dualar ezberletmiştir. Yüzünden Kur'an okuma seviyesine gelince Efe Hoca'ya götürmüş ve ona teslim etmiştir.

Kur'an derslerini ilk aldığı zât, evinde mahallenin çocuklarına Kur'an eğitimi veren Efe Hoca'dır. Altı yaşında hocanın ders halkasına katılmış ve Kur'an'ı yüzünden okuma derslerine başlamış, bir yıl süren bu program ile Kur'an-ı Kerîm'i baştan sona hatmettikten sonra Hocası, hanımı ve yakınları evlerine davet edilmiş ve mütevazı bir merasim tertip edilmiştir. Misafirlerin huzurunda Kur'an'dan sayfalar okutulmuş, misafirler dinledikten sonra tebrik edip Efe hocaya teşekkür etmişlerdir. Efe Hoca'nın riyasetinde ilk Kur'an merasimi bu şekilde gerçekleşmiştir.

HAFIZLIĞA İLK ADIM

Bir yıl süren Kur'an'ı yüzüne okuma derslerinde hafızlığa başlamak için gerekli -kıraat alt yapısı-'nı kazandıktan sonra 1961 senesinde ve yedi yaşında hafızlığa başlamış, Bed'-i besmelesi Efe Hoca ile olmuştur. Hafızlık eğitimi herhangi bir kesinti yahut fasıla olmadan iki yıl sürmüş, büyük bir bölümü Efe Hoca, son birkaç ayın dersleri ise büyük amcası merhum Mustafa Efendi tarafından dinlenerek tamamlanmıştır.

Hatim, ramazanın olmazsa olmaz Kur'an ibadetlerindendir. O dönemlerde ramazan ayı boyunca Erzurum'da her gün camilerde ve birçok evde hatim okunur. Bir kısım hâfızlar evlerde sabahtan iftar vaktine kadar sırayla ve belli zaman dilimleri içinde hanımlara cüz mukâbelesi okurken, bir kısmı da iki, dört yahut beşer kişilik gruplar halinde camilerde cemaatin huzurunda yarım cüz veya hizip (beş sayfa) hatmi okumuşlardır.

On yaşlarında çiçeği burnunda bir hâfız olarak Fatih Çollak, bu hatim okuyan hâfızlar kervanına katılmıştır. "Hâfız olarak eriştiğim ilk ramazandır" diyen Fatih Çollak, üç ayrı evde üç cüz hatmi okur, kendisine küçük yaşta bu çalışması sebebiyle "Küçük Hâfız" derlermiş.

EĞİTİM-ÖĞRETİM'E BAŞLAMASI

Hâfızlığı bittiğinde dokuz yaşında olan Fatih Çollak, henüz okula gitmiyordu. Babası, Mahmut amcasının son derece cesaretli ve bu tür işlerde becerikli olması sebebiyle okul işlerini ona havale etmiş, amcası onu Veyisefendi İlkokulu'na götürmüş ve kayıt işlemlerini yaptırmıştır. Hâfızlık döneminde bir nebze okuma-yazma ve biraz da matematik bildiği için okul idaresi tarafında imtihan edilmiş ve doğrudan ikinci sınıfa kaydedilmiştir. Böylece pek fazla sene kaybı olmadan okula ikinci sınıfta başlamıştır.

Genç hâfız olarak benliğini bulduğu, yüksek okul eğitimi aldığı, üstad hocaların rahlesinde tedris ettiği; muhteşem coğrafyası, tarihi, kültürel ve mânevi zenginlikleriyle güzeller güzeli, dünya incisi İstanbul'a ilk seferi Erzurum İmam-Hatip Okulu'ndaki öğrencilik yıllarının lise döneminde, 1970 yılının yaz tatilinde olmuştur. Rahmetli babasını, müftü Sâkıb efendinin "bu çocuğu okut" şeklindeki sözleri hem de çevresindeki bazı hocaların tavsiyeleriyle iyi bir Kur'an eğitimi alması noktasında ciddi ciddi düşünmeye sevketmiştir. Bazı iştişareler yaparak kararını vermiş ve adresi bulmuştur. Yaz tatilinde İstanbul'a rahmetli hâfızlık hocası ve amcası Mustafa Efendi götürecekti. Fatih Çollak Hoca daha on altı, on yedi yaşlarında bir gençtir.

İstanbul'a geldikten sonra Nûruosmâniye Câmii baş imamı ve aynı zamanda Nûruosmâniye Kur'an Kursu'nun baş hocası merhum Hasan Akkuş hocayı ziyaret etmek üzere soluğu câmide alırlar. Akkuş hoca Yirminci asrın ülkemizdeki en seçkin Kur'an üstadlarından biridir. 1940-1950 yıllarında ilk yatılı Kur'an kursunu hizmete açan, Kur'an eğitim ve öğretimiyle ilgili bir takım sıkıntıların yaşandığı dönemde (1950 öncesi) şahsî nüfuzunu kullanarak Kur'an okutma ve Kur'an kursu açma izni alan üç kişiden biridir.

ABDURRAHMAN GÜRSES HOCA İLE İLK DERS

Ertesi sene yine yaz tatilinde İstanbul Beyazıt Câmii İmam-Hatîbi Abdurrahman Gürses hocaya gitmeye karar verilmiştir. Hoca efendi halk arasında daha çok Hendekli Abdurrahman Efendi diye anılır. Beyazıt Câmii'ne gidilir. Hocanın ta'lim ve tecvid dersleri verdiği kurs, câminin içinde sağ tarafta ve burası daha önceleri kütüphanedir. İsmi Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi Kütüphanesi. 1950 senesinden önce Beyazıt Câmii bünyesinde bulunan ve üniversite talebelerine hizmet veren bu kütüphane yerinin Kur'an kursuna tahsisini Abdurrahman Gürses hoca gerçekleştirmiştir. Beyazıt Kur'an Kursu. Kur'an hayatının hâfızlıktan sonraki en önemli safhası olmuştur. Hamuru bu mekânda yoğurulmuş, talebeliği orada şekillenmiştir. Fatih Çollak, kendisinde mevcut bulunan bugünün tezâhürlerinin o günün harcında gizli olduğunu söylüyor.

Fatih Çollak Hoca Abdurrahman Gürses Hoca ile ilk dersini şu şekilde anlatıyor:

"Necati hoca bana dedi ki: "Bundan böyle dersini hoca efendi (Abdurrahman hocayı kastederek) dinleyecek evladım". Çok şaşırmış ve heyecanlanmıştım. Abdurrahman hocaya talebe olmak. Nasıl okuyacaktım, ne diyecekti, acaba bu işi başarabilecek miydim? Bu ve benzer sorular zihnimi meşgul etmeye başladı. Ertesi gün benim için çok zor bir gün olacaktı.

Ertesi gün Abdurrahman hoca öğle namazına yarım saat kala kursa geldi. Kendisini ilk defa o gün gördüm. Takım elbisesi, kıravatı ve fötr şapkasıyla dikkatimi çekmişti hoca. Çok şık giyindiği belliydi. Yüz hatları ve bakışları, sert mizaçlı biri olduğu kanaatini uyandırıyordu insanda. Yanına yaklaşılamaz ve konuşulamaz dedirtiyordu âdeta…

Abdest alıp mihraba geçti. Cübbe ve fesiyle bütün heybeti ve ihtişamı üzerindeydi. Namazı kıldırdıktan sonra aşr-ı şerif okudu. Muhteşem bir kıraatti. Okurken hissediyor, yaşıyordu âyetleri sanki. Kıraat esnasında verdiği nefes aralıklarında etrafa bakıyor, bir sağa bir sola dönüyor, sanki bir mânevi âlemden bir başkasına gidip geliyordu. Tam bir Kur'an kıraati.

Namazdan sonra tekrar kursa geldi. O güzel kıraat belli ki yormuştu hocayı. Makamına geçti ve bir süre nefeslendi. Necati hoca bana işaret edip hocanın yanına gelmemi istedi. Huzuruna vardım ve elini öptüm. "Size bahsettiğim Erzurumlu genç, efendim!" dedi Necati hoca. "Öyle mi!" dedi hoca efendi. "Otur şöyle evladım" diye ekledi. Sordu sual etti. Erzurum'dan, orada birkaç talebesinin olduğundan bahsetti. Mehmet Gürgür hoca aklına geliyordu. Erzurum'un sevilen hocalarından. Kur'an hizmetlisi bir insan. Çok sayıda talebe yetiştirmiş bir zat, Gürgür hoca. Allah kendisinden râzı olsun.

O gün bana son söz olarak "Yarın sûre-i Leyl'i bana okuyacaksın, şimdi gidebilirsin" dedi hoca efendi ve ben ertesi gün hoca ile 'bed-i besmele' ederek Kur'an hayatımın en önemli safhasına başlamış oldum. Artık resmen Abdurrahman Gürses hocanın talebesiydim. İlk ders döneminin bir buçuk ayı Necati hoca, bir ayı da Abdurrahman hoca efendi ile geçmişti. İki buçuk ayın sonunda yaz tatili bitti ve ben okul için Erzurum’a geri döndüm."

Fatih Çollak, 1972, 73 ve 74 yıllarının tatil aylarında İstanbul'a gelip ve bir önceki dönem bıraktığı yerden ta'lim derslerine devam etmiştir. Dört yaz tatili süresince Kur'ân-ı Kerîm'i baştan sona hoca efendinin huzurunda tecvid ölçüleri çerçevesinde okuyup ta'lim derslerini tamamlamaya muvaffak olmuş, Hoca efendinin özel birkaç talebesinden biri olmuştur.

KUR’ÂN’A HİZMETE ADANMIŞ BİR ÖMÜR

1978 senesinde İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü'nü bitirdiğinde Kur'ân-ı Kerîm hocası olarak ilk resmî hizmetini 1978 senesinin Ekim ayında Bolu Diyânet Eğitim Merkezi'nde başladı. Bolu'daki görevi esnasında Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü'nde asistanlık imtihanlarına girmiş, netice itibariyle imtihanları kazanmıştır. Henüz tayini gerçekleşmişti ki dört aylık kısa dönem askerlik görevi için Tokat'a gitti. Terhis olup enstitüde fiilen hizmete başladı. Yaklaşık bir buçuk sene enstitüde, birkaç ay da Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Kur'ân-ı Kerim asistanı olarak görev yaptıktan sonra 1983 yılında Marmara İlahiyat'a öğretim görevlisi olarak atandı.

Bir taraftan Kur'an-ı Kerîm öğretim üyeliği, diğer taraftan akademik çalışmalarla ve bunlarla birlikte yıllarca yürüttüğü özel Kur'an eğitim ve öğretim faaliyetleri ile tam yirmi dört yıl burada hizmete devam etti. Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü asistanlık imtihanlarını kazandıktan sonra Kur'an asistanı olarak görev yapmıştır.

Fakültede 1983-84 öğretim yılında fiilen göreve başladıktan kısa bir süre sonra resmî dersleri ve akademik çalışmaları yanında öğrenciler içinden özel olarak gelen bir grup erkek ve kız talebeye tashîh-i hurûf ve tecvid dersleri verdi. Öğle tatilinde fakültede kimi zaman boş bir sınıfta kimi zaman da özel odasında dersler verdi.

Fakülte dışındaki Kur'an hizmetleri, ilk kez 1985 senesinde Kadıköy Osmanağa ve İskele Câmii'nde başladı ve birkaç yıl Kızıltoprak Zühdü Paşa Câmii müştemilatındaki lojmanın giriş katında 1995 senesine kadar derslerine burada devam etti. 1995 senesinden sonra Kadıköy Sadıkoğlu Mescidi'ndeki derslere 1999 senesine kadar devam etti 1999 senesinin yaz tatilinde, Marmara ilahiyat mezunlarından, O tarihte Aziz Mahmut Hüdâyi Vakfı İlmi Araştırmalar Merkezi (İLAM) yurt müdürlüğü görevinde bulunan Medet Bala ile yaptığı istişâreler sonucu Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’yle görüşmeye karar vererek makamında görüşüp durumu kendisine arzetti..

Küçük Çamlıca'daki Yeni Çilehâne câmiinin müştemilatında bir yer hazırlandı ve teslim edildi. Her yönüyle hizmete hazır hale getirilen bu mekân kurumsallaşma yönünde atılmış en önemli adım oldu. Eylül 1999'da başladığı Çamlıca dersleri ile 2000'li yıllarda Çamlıca Eğitim Merkezi'ni Kur'an hizmetlerinde önemli bir marka yapmıştır.

Ömrünü Kur’ân’a hizmete adayan Fatih Çollak, hâlen muhtelif üniversitelerde girdiği derslerle ve verdiği özel derslerle Kur’ân’a hizmet etmeye devam etmektedir…

Dersleri takip etmek için linke tıklayınız...

Fatih Çollak Hocaefendi ile yapılmış, "Kur'ân'ı okurken anlamak gerek" konulu röportaj...

İslam ve İhsan

KUR'ÂN'I OKURKEN ANLAMAK GEREK

Kur'ân'ı Okurken Anlamak Gerek

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • ödevimi yapıyordum. Allah sizden razı olsun

    ödev yapmak için sitenize geldim
    güzele benzi

    Allah razı olsun

    Kıymetli hocamdan ders dinlemekteyim.Mevlam ömrûnü hayırlı bereketli eylesin.

    Saygıdeger Fatih Çollak hocamdan Cenab-ı Hak ebeden razı olsun.

    • Siz bilmiyorusunus

    Selamun Aleyküm,Öncelikle bu teknik imkanları hizmetimize sunan Cenab-ı-Hakka nihayesiz şükürden sonra,hayatıma değer katan Kuran-ı-Azimüşşan ile bağ ve rabıtamın oluşmasına vesile olan saygı duyduğum değer verdiğim ve çok sevdiğim dualarımda sağlık afiyet ve hizmeti Kuraniyeyi son nefesine kadar devamını temenni ettiğim Fatih ÇOLLAK hocaefendiye saygı ve muhabbetlerimi iletirim.yaklaşık 4-5 yıla yakındır Akademi derslerini takip ederken (Internetten) ders ortamındaki huzur ve ahengi yakalayamasam da bu süre zarfından bu güne işlenen derslerin tamamına yakınını deftere not aldım,talib-i-ilme tavsiye ederim.

    Kuran-ı Kerim'i deyişimde her an aklıma gelir çünkü ilk o bana öğretti daha faZla istifade etmek lazım.

    • Bende internetten takip ediyorum. Ilminden çok istifade ettim allah ebeden razı olsun.şimdi nerde gorev yaptığını bilen varmı.

    1980 yılı Bolu Diyanet Eğitim Merkezinde benim Hocamdı... Kendileri ile orada müşerref oldum. Allah kendilerinden razı olsun. Dokuz hafta kendilerinden Kur'an-ı Kerim Talimi okudum. Ömrümde tanıdığım şahsiyeti örnek alınabilecek çok az sayıda insanlardan biri. Rabbim kendilerine hayırlı... Uzun ömürler versin. Amin.

    Hocamı hic görmediğim halde talebesiyim, çok şey öğrendim videolarindan. Allah razı olsun, hizmetlerinin devamını nasip etsin.

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.