En Büyük Felaket

Bir insan için en büyük felâket nedir? Felâketler neden olur?

Dünyada zaman zaman büyük felâketler yaşanıyor. Elbette bu felâketleri en hafif şekilde atlatabilmek için, gerekli tedbirlere âzamî derecede riâyet etmek şart.

EN BÜYÜK FELÂKET

Lâkin en büyük felâket, bu tür hâdiselerin verdiği mesajları okuyamamak, ilâhî îkaz ve işaretleri görmezden gelmek, yahut materyalist, pozitivist ve seküler bakış açısıyla, yanlış değerlendirmektir. Zira âyet-i kerîmede;

“İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları yanlış yoldan) dönerler.” (er-Rûm, 41) buyrulmaktadır.

Bu ilâhî îkaz, mâruz kalınan musibetlerde, biz insanoğluna mes’ûliyetimizi hatırlatmaktadır.

Maddî felâketleri tetikleyen mânevî sebepleri göz ardı etmek, meydana gelen fitne-fesattan daha büyük bir felâkettir. O musibetlerden ders almamak; kendi hatâ ve kusurlarıyla yüzleşip telâfisi için gayret göstermek yerine, başkalarını suçlama kolaycılığına kaçmak; asıl büyük felâkettir.

Maddî imkânlarımıza, gücümüze, kuvvetimize, sıhhatimize, gençliğimize, bilhassa bilim, teknik ve tıpta ulaşılan yüksek seviyeye güvenerek ölüm gerçeğine karşı rehâvete kapılmak, kendimizi emniyette görmek, Rabbimiz’e muhtaçlığımızı, kulluğumuzu, hiçliğimizi unutmak, en büyük felâkettir.

Cenâb-ı Hak, îkaz sadedinde buyuruyor:

“Allâh’ın azâbından emin mi oldular? Fakat ziyâna uğrayan topluluktan başkası, Allâh’ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz!” (el-A‘râf, 99)

İşte asıl felâket, Allah’tan gâfil olmaktır.

Asıl felâket; ölümü, kabri, âhireti unutarak ömrü isyan ile ziyan etmektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İBADETLERİN MADDİ VE MANEVİ FAYDALARI

İbadetlerin Maddi ve Manevi Faydaları

MADDİ VE MANEVİ HASTALIKLAR İÇİN DUA

Maddi ve Manevi Hastalıklar İçin Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.