Dünyada İslami Geleneğin Olmadığı Tek Bölge

17. yüzyılda İspanya’nın Latin Amerika’daki kolonileri için Afrika’dan getirdiği Müslümanlar aracılığıyla İslamiyet’le tanışan Latin Amerikalılar, bir yandan köle olarak çalıştırılırken; diğer taraftan Kur’ân’ı ve İslam’ı yaşamayı, yaşatmayı ihmal etmediler. Günümüzde 40’dan fazla ülkeden oluşan Latin Amerika’da yaşayan Müslümanların hiçbir İslami gelenek olmadan İslam’ı yaşamaya devam etmeleri onları diğer Müslümanlardan ayrılan en farklı özellikleri olarak öne çıkıyor.

Latin Amerika’da İslam’ı araştırıp, bulup, kabul eden ama yaşadığı zorluklar sebebiyle eski dinine geri dönen insanlar olduğu gibi yaşanan bütün zorluklara direnen İslam'ın gereklerini yerine getirmeye çalışan Müslümanlar da var. Bu bölgeyi anlamadan oradaki Müslümanların durumuna dair bir şey söylemenin ise çok zor olduğunu söyleyebiliriz.

İkinci nesil Müslümanların giderek azaldığı Latin Amerika’da Müslümanların durumunu, neler yaşadıklarını, sosyal hayattaki problemlerini, güncel sorunlarını Hüdâyi gönüldaşı Serdar Yıldırım Bey’le konuştuk.

Röportaj: Abdullah Güner, Levent Mete

LATİN AMERİKA'DA MÜSLÜMANLARIN ÖNCELİKLİ İHTİYAÇLARI

Bize Latin Amerika’yı ve oradaki Müslümanların durumunu anlatır mısınız?

“Latin Amerika” dediğimiz, bir kavram, bir kültürel isimlendirmedir. Coğrafi bir isimlendirme değildir. Coğrafi isimlendirmeye göre bu bölge Kuzey Amerika, Orta Amerika, Güney Amerika diye bölünüyor. “Latin Amerika” dediğimiz zaman bir Latin kültürünün, özellikle İspanyolca ve Portekizce’nin hâkim olduğu bölge anlaşılır. Bu da ABD’nin güney sınırından başlar. Meksika’dan Patagonya’ya, Güney Amerika’nın ucuna kadar bu bölge Latin Amerika bölgesidir.

Latin Amerika’da tabi çok sayıda -40’dan da fazla- ülke var. Bunların tamamına yakını İspanyolca konuşuyor. Sadece Brezilya’da Portekizce konuşmak kaydı ile İspanyolca konuşuyorlar. Bazı ufak tefek adalarda ise İngilizce, Fransızca konuşanlar da var.

Bu bölgedeki çalışmalarımız daha çok Müslüman mahalli grupları ziyaret şeklinde devam ediyor. Ve onların öncelikli ihtiyaçlarını tespit edip bu tespitler çerçevesinde “Ne yapabiliriz? Nasıl yardımcı olabiliriz?” diye bir gayrette bulunuyoruz. Latin Amerika’da aşağı yukarı 4 sene geçti, 5. senemizi geçiriyoruz. Bu bölgede gitmediğimiz yer kalmadı, hamdolsun. Bütün ülkeleri dolaştık, karış karış gezdik. Daha çok İspanyolca’ya ve Portekizce’ye tercüme edilmiş olan bazı dini kitapları bu bölgeye göndermeye ve kitapların dağıtımını sağlamaya çalışıyoruz. Bir de çok acil ihtiyaçlar varsa, gerek mescitlerin gerekse de oradaki cemiyetin durumuna göre yardım çalışmalarımız oluyor.

DÜNYADA İSLAMİ GELENEĞİN OLMADIĞI TEK BÖLGE

Peki, Latin Amerika’daki Müslümanların nelere ihtiyaçları var?

Çok şeye ihtiyaçları var aslında. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi para başta olmak üzere, bilgiye, hocaya, öğretmene, kitaplara, mekâna vs. birçok şeye ihtiyaçları var. Tabi bunların öncelik sırasını yapmak zorundayız çünkü imkânlarımız kısıtlı. Bu öncelik sıralamasını yaptığımız zaman, bizim de uzakta olmamız dolayısıyla bir şeyleri ulaştırmak zor olduğu için, bu öncelik sıralamasına göre hareket ediyoruz. Bizim önceliğimiz kitap ve eğitim yardımları. Daha sonrada çok acil yardımlar. Mesela mescidin öyle bir ihtiyacı var ki birkaç bin dolara halledilebilecek. O olmazsa sıkıntı oluyor. Onu da çözmeye çalışıyoruz. Burada hayırsever abilerimizden yardım alarak, destek bularak çözmeye çalışıyoruz. Çok kısıtlı bir bütçeyle hareket etmemize rağmen Allah’a çok şükür, Allah bereketini veriyor.

Bu bölgenin birçok hususiyeti var, bunların altını çizmek istiyorum. Çünkü bu bölge bütün dünyada İslami geleneğin olmadığı tek bölgedir. İslami bir gelenek yok burada çünkü İslam hiç hâkim olamamış bu bölgelerde. Bizim faaliyet yaptığımız bazı sahalarda, diğer bölgelerde şunu görüyoruz. İslam var, biliniyor ama gücünü kaybetmiş veya Müslümanlar bir takım baskılar sonucunda zor durumlara düşmüşler, eğitim eksikliği olmuş. Bu insanlar hiçbir şey bilmese bile sorduğunuz zaman “Müslümanım” diyor ve onunla ilgili yapabileceğiniz çok şey olduğu için onu tutabiliyorsunuz. “Ben Müslümanım” dedikten sonrası kolay; diyorsunuz ki ‘Sen Müslümansan, Müslüman şöyle şöyle yapar, böyle böyle yapmaz’. Bunu çok kolaylıkla kabul edebiliyorlar ama bu bölge öyle değil.

Latin Amerika, İslam temelinin, geleneğinin olmadığı, bunlara ilaveten bugün dünya Katolik organizasyonunun, -İtalya’dan bile- güçlü olduğu bir bölge. Papa’nın Arjantinli olmasının bir sebebi de budur. Katolikliği bu bölgede koruyabilecek tek yer orası kaldı. Papa oraya gittiği zaman, onu, bir milyondan fazla insan karşılıyor. Kitleler heyecana geliyor. Katolik kilisesinin Avrupa’dan ve Katolik merkezinden daha güçlü olduğu bir bölgedir burası. Aynı zamanda da ciddi bir taassubu var bölgenin.

Bu bölgedeki Katolikler çok dindar mı veya çok bilgililer mi?

Hayır değil. Aslında birçok yerdeki gibi kiliseye Pazar günleri gidip gelmenin dışında dinle çok fazla bir ilgileri yok. Ama sorduğunuz zaman “Ben Katoliğim’ diyor ve bundan vazgeçmesi de zor oluyor.

Hristiyanlığa bağlılıkları nereden geliyor?

İspanyolların oraya getirdiği sömürge zihniyetinin bir aracı olmuş bu. Çünkü biliyorsunuz, bu bölgenin sömürgeleştirilmesi sırasında Amerika’nın keşfinden sonra oraya ilk gidenler papazlardı.

AFRİKA’DAN HÜR İNSANLARI GETİRİP KÖLELEŞTİRMİŞLER

Peki, bu bölgeye İslam nasıl ulaştı?

İslam, Güney Amerika’ya köleler vasıtasıyla yani köle ticareti başladığı zaman, özellikle 17. asırda ulaşmaya başladı. 16. asırda da başlamakla beraber müesseseleşmemişti henüz. Bunun da sebebi şudur: Amerika’ya giden İspanyollar (Portekizlilerden daha önce gitmişler) öyle bir katliam yapmış ki yaptıkları katliamlarda insan kalmamış. Kendine para getirecek işlerde madenlerde, şeker kamışı tarlalarında vs. çalıştıracakları adam kalmadığı için Afrika’dan, aslında hür olan insanları getirip köleleştirmişler. Bu insanlardan bahsederken hep ‘köle’ gözüyle bakıyoruz. Oysa bu insanlar, oraya gitmeden önce, ülkelerinde huzurlu bir şekilde yaşarlarken, bu insanları yakalayıp, gemilere dolduruyorlar ve oraya götürüp köle gibi kullanıyorlar. Böyle insanlık dışı bir sistemle bu bölgeye geliyorlar.

Afrika’dan getirilen insanlar arasında Müslümanlar var mıydı?

Bu bölgede yakaladıkları insanların bir kısmı da Müslümandı. Özellikle Afrika’nın batı bölgesinde, Senegal’den tutun da Güney Afrika’ya kadar, hatta bugünkü Gana’da çok sayıda Müslüman yaşıyordu. İslamlaşmış kabileler vardı, onlardan da köle yakalıyorlardı. Hatta içlerinde bazı hocaların köle olarak götürüldüğünü, orada köle olarak çalışırken geceleri de Kur’ân dersi verdiklerini biliyoruz. Bunun gibi çok acıklı hadiseler var.

LATİN AMERİKA’NIN İSLAM’LA TANIŞMASI KÖLELER VASITASIYLA

Mesela Küba’ya gittiğimde, İspanyollar geldikten sonraki mücadelelerde neredeyse herkesi, bütün insanları öldürdüklerini gördüm. Küba’nın yerli halkını tamamen katlettiklerini, daha sonra oraya dışardan, Afrika’dan vs. başka yerlerden insan taşıyarak orada bu insanları kullandıklarını biliyoruz. Bu şekilde yapılmış çok zulümler var. Dolayısıyla da sorunuzun cevabı olarak: Evet, İslam’ın buralara gelişi köleler vasıtasıyla olmuş. Tabi o insana köle denmesi, o insanın durumunu değiştirmiyor aslında. Sonuçta hür bir insan ve ibadetine, yapabildiği kadarıyla devam etmiş. Hatta devam etmekle kalmamış ve yaymaya çalışmış. Köleler arasında da yayıldığını biliyoruz, belli bölgelerde en azından. Latin Amerika’nın İslam’la ilk tanışması böyledir.

Daha sonra tarihin akışı içerisinde, bölge dünya ile bütünleştikçe, muhacirler yani Müslüman insanlar gitmişler. Tabi İslam’ı yaymak için de giden olmuş fakat çok az sayıda. Bölgede çok az sayıda, belli noktalarda Müslüman gruplar var.

Mescitte sohbet eden çocuklar.

BİZİM İLGİLENDİĞİMİZ GRUPLAR YERLİ MÜSLÜMANLAR

Latin Amerika’da görüştüğünüz ya da yardımcı olmaya çalıştığınız Müslümanlar kimler?

Bizim bu bölgede ilgilendiğimiz esas gruplar yerli Müslümanlardır. Burası önemli; Meksika’da Meksikalı Müslümanlardır; Kolombiya’da Kolombiyalı Müslümanlardır; Şili’de Şilili Müslümanlardır; Brezilya’da Brezilyalı Müslümanlardır. Muhacirlerle ilgilenmiyoruz, yoksa çok muhacir var. Bilhassa bizim buLevant bölgesinden, yani Suriye, Lübnan, Filistin, Pakistan ve Hindistan bölgesinden de buraya göç etmiş milyonlarca insan var. Sadece Brezilya’da 5 milyonun üzerinde Arap olduğu söyleniyor. Dolayısıyla onların da kendilerine göre kurdukları mescitler, organizasyonlar var ama bizim ilgi sahamızda değil.

Benim uğraştığım ilgilendiğim gruplar yerli Müslümanlardır. Bunların da sayıları birçok büyük ülkede yüzdelere girmeyecek kadar çok azdır. Sadece istisnası Surinam ve Guyana’dır.

Bu iki ülkede birinde yüzde 25, birinde yüzde 20’ye yakın Müslüman nüfus vardır. Ama bu iki ülkenin nüfusu çok azdır zaten. Surinam’da 600 bin, Guyana’da ise ondan daha az bir nüfus mevcut. Ama yine de önemli bir şeydir. Bir ülke bazında baktığımızda ciddi bir oran ancak orada var. Onun dışında mesela 200 milyonluk Brezilya’da, yerli Müslüman olarak baktığımız zaman, binde birdir belki Müslüman nüfus, belki bu kadar bile yoktur. Yani bu kadar az rakamlar. Meksika’nın mesela 120 milyon civarında bir nüfusu var. Burada da toplasanız 10 bin tane Müslüman çıkar ancak ki bu da dağınıktır.

TÜRKİYE OLARAK YARDIM FAALİYETLERİNDE STRATEJİ EKSİKLİĞİMİZ VAR

Yerli Müslümanlarla ilgilenmenizin sebebi nedir?

Çünkü bu bölge için bir şey yapacaksak, o bölgenin yerlileriyle yapmamız lazım. Türkiye olarak söylemek gerekirse, bu yardım faaliyetleri içinde yaptığımız hatalardan biridir. Dünyanın her yerinde çok büyük işler yapıyoruz ama strateji eksikliğimiz olduğu için maalesef birçok konuda bazen başarısız olabiliyoruz. Bunun en güzel örneği de Almanya’dır.

Mescitteki çocuklar

Almanya’da Müslümanlar neden başarısız?

Almanya’da 4 milyon Türk yaşıyor. Yüzlerce cami, mescit var ama Almanlara dönük hiçbir faaliyet yok. Onlara yönelik bir tebliğ, İslam’ı anlatma gibi bir durum yok. Bir Müslüman olarak orada mescitler açıyoruz, oradaki Müslümanların ihtiyaçlarını karşılıyoruz ama Almanlara yönelik bir çalışma yok. Mesela Almanca kitaplar yayımlanmalı. Örneğin, Almanca hutbe, bir camide daha yeni faaliyete geçti. Bu çalışmalar yeni başlamış durumda. 30-40 senedir orada bulunmamıza rağmen daha önce neden böyle bir şey yapılmamış? Çünkü böyle bir ihtiyaç görülmemiş. Sonuçta Müslüman olan birçok Alman var ve aslında onların ihtiyacı var İslam’a.

YENİ MÜSLÜMAN OLANLAR ÇOK ZORLUKLARLA KARŞILAŞIYOR

Peki, yeniden Latin Amerika’ya dönecek olursak oradaki yerli Müslüman grupların sosyal hayattaki durumları nasıl?

Bu durum çok acıklıdır. Onun için zaten yardıma çok ihtiyaçları var. Bu manada bir kişi Müslüman olduğu zaman, bir kere ilk olarak Katolik okyanusundan tecritedilir. Toplumdan tecrit edilir; iş bulamaz, eş bulamaz, arkadaşlarını kaybeder. Çünkü şöyle bir yaklaşım var; bir kişi Müslüman olduğu zaman kendi dinlerine, kültürlerine, medeniyetlerine ihanet etmiş gözüyle bakılır burada. Hiçbir zaman bu durum kabul görmez ve ‘Bu insan Müslüman oldu. Bunun da dini buymuş’ denmez. Dolayısıyla da çok zorluklarla karşılaşırlar. Bu yüzden Müslümanlığı araştırıp, bulup, kabul eden ama yaşadığı zorluklar sebebiyle, birkaç zaman sonra tekrar eski dinine geri dönen insanlar da var. Bunları duyduk ve gördük. Bu da tabii acıklı bir durumdur. Ama o kişi açısından baktığımız zaman, çaresizlikten, bu durum ortaya çıkıyor. Yani yaşama şansı tanımıyorlar bu insana. Toplum dışlıyor, sistem dışlıyor, devlet seni yabancı bir unsur olarak görmeye başlıyor vs. Dolayısıyla da büyük zorluklar yaşıyorlar.

İKİNCİ NESİL MÜSLÜMAN YOK

Mescide gelen Müslümanlar beraber yemek yiyorlar.

Latin Amerika’da ne kadar Müslüman var?

Bütün bu Latin Amerika âleminde toplasanız belki 1 milyon Müslüman nüfus çıkar. İkinci nesil Müslüman yok gibidir. Bu çok mühim, yani sorduğunuz zaman birkaç sene önce Müslüman olmuştur ama çocuklarına bunu aktarma konusunda yetersizler. Sıkıntıları var yani çocukları okula gittiğinde Katolik bir eğitim alıyor. İslam’la ilgili bir şeyler öğreniyorsalar da yanlış şeyler öğreniyorlar genellikle. Dolayısıyla annesi ve babası Müslüman olsa bile çocukların Müslüman olarak yetişmeleri konusunda çok büyük zorluklar var. Bunun tek istisnası şu anda bizim yoğun faaliyet yaptığımız Meksika’nın Chiapa eyaletidir. Orada da bir kabile yapısı olduğu için nispeten biraz daha devletten bağımsız korunabiliyorlar ve şu anda bizim de desteğimizle yetişen çocuklar, hamdolsun, dinlerini öğrenerek yetişiyorlar. Bu çocuklar yetişkin hale geldikleri zaman ikinci nesil Müslümanlar da bu bölgede ilk defa olmuş olacak.

BUNU KİM YAPARSA BÜYÜK HİZMET YAPMIŞ OLUR

Latin Amerika bölgesindeki insanların Müslümanlara bakış açısı nasıl?

Netice itibari ile Batı eksenli bir bakış var. İslam hakkında bilgi sahibi olmaları çok zor. Çünkü halkın büyük kesimi dünyanın diğer bölgelerindeki gibi burada da fakir ve cahil bırakılmış. Elit tabaka, olan biten her şeyin farkında ama onların da işine gelmiyor. Ama İslam’a ilgi duyan esas büyük halk kesimlerinin, sağlıklı bilgiye ulaşması çok çok zordur. Medyadan veya devlet kurumlarından, okullardan, eğitim sisteminden alacakları bilgiler de çoğunlukla tek yanlı ve batı gözlüğü ile müstehlik bir anlayışla meseleye bakan bilgilerden ibarettir. Bunlar da tabi sağlıklı değil ve dolayısıyla da çarpık bir bakış olduğunu da söyleyebiliriz. Tabi küreselleşme ve dijital çağ sebebiyle bu da değişiyor. Bu insanlardan belli bir birikime ulaşabilenler, internet erişimi olanlar, yabancı dil bilenler, internet üzerinden çok çeşitli bilgilere ulaşabiliyorlar. Bu nedenle kendi bildiklerini sorgulama noktasına gelebiliyorlar. Şu an bu sayı çok az fakat böyle de olsa sonuçta bir gelişme var. Bu da müspet bir gelişme olarak görülebilir. İnşallah daha da gelişecektir.

Burada bizim de üstümüze vazifeler düşüyor. Özellikle web siteleri üzerinde ülke sınırlaması olmadığı ve dünya çapında küresel bir yapı olduğu için Türkiye olarak bu mecraya daha çok ağırlık vermemiz ve ciddiye almamız lazım. Biz maalesef bu işi yasak savar gibi yapıyoruz.

Dünyadaki benzer organizasyonlara baktığımızda çok daha ciddi, çok daha güçlü yayınlarla karşılaşıyoruz. Dolayısıyla onlarla rekabet edebilmek için bizim de konuyu daha ciddiye almamız ve profesyonel bir zihniyetle ve anlayışla ele alıp yürütmemiz lazım. Biz de maalesef biraz da kaynaklar kısıtlı. Tabii genellikle üniversite talebesi bu işi bilir gibi bir anlayış söz konusu. Ama yalnızca üniversite talebeleri tarafından karşılanacak bir durum yok ortada, bunu net olarak söyleyeyim. Yani bu iş için profesyonel ve çok ciddi bir yapılanmaya ihtiyaç var. Bunu kim yaparsa da büyük bir hizmet yapmış olur.

Türkiye’de aslında insan gücü olarak bu potansiyel fazlasıyla var. Hem dil bilme noktasında hem web konusunda, teknik konulara hâkim olma noktasında fazlasıyla güç sahibi. Ama bunların doğru bir şekilde, doğru bir stratejiyle organize edilip değerlendirilmesi gerekir. Bunun yapılmasını elzem görüyorum.

KÜBA’DA HİÇ CAMİ YOK

Ben özel olarak bir şey sormak istiyorum. Son dönemde Küba’ya cami yapılacaktı ve sonra durduruldu gibi oldu. Küba’ya yapılacak cami hakkında bir şey biliyor musunuz?

Elbette biliyorum. Çünkü Küba’ya biz gittik. Bu cami talebi bize söylendi zaten. Daha sonra buraya Diyanet İşleri Başkanlığı davetlisi olarak bazı Kübalılar geldi. Hatta bir kısım talebeler Türkiye’de eğitim görüyorlar.

Küba’da hiç cami yok. Dolayısıyla da bir camiye ihtiyaç var gerçekten. Ama bunun nasıl, ne zaman ve ne şekilde yapılması gerektiği önemli bir konu. Çünkü ben orada bulunduğumda büyükelçimizi de ziyaret ettim ve onunla da bu konuyu görüştük. Büyükelçimizin de bu konu hakkında bazı çekinceleri vardı. Bunları arzu edilirse Diyanet teşkilatımızla da paylaşırız. Bizden yana belli bir gayret söz konusu olmasına rağmen henüz bir talep göremedik.

Fakat bir caminin binasını yapmakla hiçbir şey olmaz. Bina orada olur ama onun doğru kullanılamaması halinde bir fayda ortaya çıkmaz ve sadece turistik bir yapı olur. Oraya gidenler sadece resmini çeker. Bu şuna benzer; en son Putin orayı ziyaret ettiğinde Castro’yla görüşmüş ve “Ben buraya bir Ortodoks kilisesi yapmak istiyorum” demişti. Hâlbuki Küba’da bir tane Rus Ortodoks yok. Tamamen bir güç gösterisi veya politik maksatlı bir eylem. Tabi ki Castro müsaade etmiş. İlişkileri çok kuvvetli olduğu için bir yerde etmek de zorunda. Küba’nın başkenti Havana’dan çok güzel bir yer tahsis etmiş. Bizim Rusya’da gördüğümüz soğan kubbeli bir Rus Ortodoks kilisesini inşa etmişler.

Dediğim gibi şu anda gelen turistlerin fotoğraf çekmesinden fazla bir işe yaramıyor. Çünkü hizmet edebileceği bir alan yok. Caminin de aynı duruma düşmesinden korkuyorum açıkçası. Bütün Küba genelinde zaten 3 bin kadar yerli Müslüman var. Onlar da dağınık vaziyettedir. Havana’da yaşayan bin tane yerli Müslüman yoktur. Gelen turistler veya iş adamları bunun dışındadır. Dolayısıyla böyle bir tesahup problemi de olabileceği endişesi var. Ama hayırlısı olsun cami ihtiyaç orda bu bir gerçek. Dediğim gibi doğru zamanda yapılması halinde faydalı olur diye düşünüyorum.

Mescitteki kütüphanede kitap okuyan bir Müslüman.

İSLAM ADINA KİMİN NE YAPACAĞI ÖNEMLİ

Küba’ya cami yapılırsa camiyi doldurabilecek insanlar olacak mı?

Şüphesiz bir cemaati olacaktır fakat sayı olarak bakmak lazım. Havana’da bir cami yapılırsa bunun bir cemaati olacaktır şüphesiz. Ama cami ve cemaat olduğu zaman, oraya da bir takım müdahaleler olabileceğini düşünebiliriz. Benim söylemek istediğim oydu yoksa dediğim gibi bir bina yaparsınız, kubbesini koyarsınız altına da bir hoca bulursunuz ve namaz kılınır. Mesele bundan ibaret değil. Orada İslam adına kimin ne şekilde, ne yapacağı daha önemli. Bunu iyi anlamak lazım.

Bizim Türkiye’de bir rahatlığımız var. Biz Müslüman doğuyoruz. Hazır buluyoruz ve hazır bulduğumuz için de kıymetini pek bilmiyoruz. Birçok insanımız “Müslümanım” demekle beraber Müslümanca bir hayat yaşamıyor. Böyle bir endişesi de pek olmuyor, ne yazık ki bunu üzülerek söylememiz lazım. Ama o bölgelerde durum böyle değil. Bütün zorluklara rağmen o yüzden çoğunluğu yaşamaya çalışıyor. Cami yok, mescit yok, okul yok, Kur’ân eğitimi alabileceği bir yer yok, dinini sağlıklı öğrenebileceği müesseseler yok. Bütün bu zorluklara rağmen bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Çok iyi mi? Değil ama bana göre çok önemli bir şey. En azından samimiyetle gayret ediyorlar. Malum çünkü ‘Ameller niyetlere göredir’ böyle buyrulmuştur. Ben, salih amelle niyet ettikleri için, Allah’ın onlara yardım edeceğine inanıyorum ve öyle görüyorum.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.