Çocuğa Güzel İsim Vermenin Önemi

Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Türkiye genelinde verilen Cuma hutbesinin konusunu "Evladın anne-baba üzerindeki haklarından biri: Güzel isim" olarak belirledi.

Cuma namazında okunan hutbe şu şekilde:

“Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 61)

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Peygamber Efendimiz (s.a.s) hayatın her aşamasında İslami değerlerin gözetilmesine önem verirdi. Zira o, bizlere kulluk şuurunu, nezaket ve zerafeti öğretmek üzere gönderilen bir Peygamberdi. Onun, hayatın her anını anlamlı kılmaya yönelik bu hassasiyeti, bir bebeğe isim koymada dahi kendini gösterirdi. Öyle ki iki güzide torununa güzel, zarif ve iyi anlamlarına gelen Hasan ve Hüseyin isimlerini vermişti. Bunu yaparken onları önce şefkatle kucaklayıp bağrına basmıştı. Ardından da sağ kulaklarına ezan, sol kulaklarına kâmet okumuştu. Hayırlı ve bereketli bir ömür geçirmeleri için minik yavrulara dua etmişti.[1]

Kardeşlerim!

Peygamberimiz (s.a.s) okuduğu bu ezan ve kâmetle aslında bebeğin kulağına yaratılış gayesini fısıldıyordu. Ona imanı ve İslam’ı, hâsılı tevhidi telkin ediyordu. Ömrü boyunca sadece Allah’a kul olması gerektiğini öğretiyordu. Allah Resulü (s.a.s) verdiği güzel ve anlamlı isimle de çocuğa bir istikamet çiziyordu. Hayatı boyunca hayrın ve iyiliğin hizmetkârı olmasını öğütlüyordu.

Aziz Müminler!

Kur’an’ın ifadesiyle çocuklarımız, gözlerimizin nurudur. Kalplerimizin sürûrudur. Yüce Rabbimizin bizlere birer lütfu ve emanetidir. Kız ya da erkek fark etmez, dünyaya gelen her bebek özeldir, değerlidir. Allah onu yeryüzünün en şerefli varlığı, halifesi olarak yaratmış ve biz yetişkinlere emanet etmiştir. Salih bir kul, iyi bir insan olması için emek vereceğimiz bu yavru, kendine yakışır bir karşılamayı hak eder. Bu karşılamanın ilk adımlarından biri ona güzel bir isim vermektir.

Kardeşlerim!

Çocuk, anne kucağında dünya nimetlerini tatmaya başladığı gibi, adıyla da ebedi âleme kadar uzanacak bir kimliğe kavuşur. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur. “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse çocuklarınıza güzel isimler koyunuz.”[2]

Bu hadis-i şerif bizlere öğretmektedir ki, insan telaffuzu da anlamı da güzel olan isimlere layıktır. İnsanın bedeni, izzet ve onuru saygın olduğu gibi onun kimliğini ifade eden ismi de saygındır, hürmeti hak eder. İnsana ömrü boyunca hoşlanmayacağı bir isim vermek şöyle dursun onu kötü lakapla bir defa dahi olsun çağırmak dinimizce yasaklanmıştır. Yüce Rabbimiz “Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın”[3]  buyurarak bizleri bu konuda uyarmıştır.

Muhterem Müslümanlar!

İsim bir inancın, bir medeniyetin, bir kültürün yansımasıdır. Kaynağını din-i mübin-i İslam’dan alan medeniyetimizin isme verdiği önem hepimizin malumudur. Geçmişten günümüze milletimiz, evlatlarına başta Peygamberimiz olmak üzere tarihimizde iz bırakan nice büyüklerimizin ismini vermeyi onur vesilesi saymıştır.

Geleneğimizde isim her şeyden önce kişiye insan olarak değerini, varlığının anlamını ve medeniyetini hatırlatan bir unsurdur. İsimde asıl olan sadece kulağa hoş gelmesi değildir. Bununla birlikte sahibini ahlaki olgunluğa, yüce bir karaktere ulaştıran bir mana taşımasıdır. Bu doğrultuda Peygamber Efendimiz, İslam inancıyla bağdaşmayan, insan şerefine yakışmayan, şiddet ve nefret içeren isimleri değiştirmiştir.

Kardeşlerim!

Çocuklarımıza Müslüman olduklarını her daim hatırlatacak, dini ve milli değerlerimize uygun, anlamlı isimler verelim. Onların beslenme ve eğitimlerinden sorumlu olduğumuz gibi güzel isimlere sahip olmalarından da sorumlu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. İnancımıza ve kültürümüze uymayan isimlerin yavrularımızın değer dünyalarını tahrip edeceğini unutmayalım. Evlatlarımıza verdiğimiz isimler, onlara ahlak, edep, şuur ve ideal aşılasın, bir pusula gibi ömürleri boyunca iyiliğe, güzelliğe, hayra davet etsin.

 

[1] Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 45; Edeb, 109; Edebü’l-müfred, 286.

 

[2] Ebû Dâvûd, Edeb, 61.

 

[3] Hucurât 49/11.

Kaynak: Diyanet

İslam ve İhsan

BİR MÜSLÜMAN ÇOCUĞUNA NASIL İSİM KOYMALI?

Bir Müslüman Çocuğuna Nasıl İsim Koymalı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.