Cebr Ne Demek?

Cebr ne demek? Kısaca anlamı nedir? Kelam ve hukuktaki karşılığı nedir?

Cebr sözlükte "zorlama, düzeltme, tamir etme" anlamlarına gelmektedir. Fıkıhta cebr ise, hukukun tanıdığı bir yetki kullanılarak kişinin yapması gereken işe zorlanmasını ifade eder.

Mükelleflerin hukuk kurallarına uymalarını temin etmek amacıyla hukukun aslî kaideleri yanı sıra, insanları hukukun emir ve yasaklarına uymaya zorlayan birtakım tedbirler de tesis edilmiştir ki, bunlara müeyyide denilmektedir. Hukukta müeyyide, cebir ve zorlamadır.

Hukuk kaidelerinin en önemli özelliklerinden biri, ihlal edilmesi halinde, ihlal edene fiilî bir karşılığın gösterilmesidir. İhlal eden, sadece ayıplanmakla, hor görülmekle kalmaz, fiilî bir karşılığa da maruz kalır. Hukuk kurallarına riâyet edilmesini temin ve hukuku teyit için çeşitli icbar vasıtaları ihdas edilmiştir. Bazı gayri kanunî hareketler için doğrudan doğruya ceza tayin edilmiş, bazıları için kaideye uygun hareket etmesini sağlamak amacıyla cebrî icra usulü seçilmiş, bazen de zarar gören kişiye tazmînat ödetme yoluna gidilmiştir.

Hukuk kurallarına uygun hareket edilmesini sağlamak amacıyla, hukuka aykırı davranıştan sonra, böyle bir davranışta bulunan kişinin canına, malına, hürriyetine veya itibarına yönelik tatbik edilen cezalar; hukukî yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin, kamu gücü harekete geçirilerek cebrî icra vasıtalarıyla bu yükümlülüklerini zorla yerine getirmelerinin sağlanması veya başkasına verdiği zararın giderimi hukukun maddî müeyyidelerini oluşturmaktadır.

Kelam ilminde ise kulun irade hürriyetini yok sayan ve onun bütün fiillerini ilâhî iradenin zorlaması altında işlediğini iddia eden görüş anlamına gelmektedir. Bu düşünce akımının taraftarlarına göre insan, Allah'ın emirleri karşısında hiçbir hareket kabiliyeti olmayan adeta kumanda ile çalışan bir robot konumundadır. Nitekim kalp atışları, solunum ve midenin sindirimi de zorunlu olup refleks hareketi gibi kudret ve irademiz dışında meydana gelmektedir. Cebr fikrini benimseyenlerin oluşturduğu akıma Cebriyye denmiştir. (bk. Cebriye)

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.