Boşanma ile İlgili Dini Hükümler

Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’e göre boşanma nasıl olur? Boşanmak kaç talakla olur? 3 defa “boş ol” demekle boşanma gerçekleşir mi? Eşler boşandıktan sonra tekrar evlenebilirler mi? Hülle ne zaman gerekir? Kadının boşanma hakkı var mıdır? İddet müddeti nedir, ne kadardır? Gerdeğe girmeden boşanmak caiz midir? Boşanma ile ilgili dini hükümler.

Evlilik ve boşanma ile ilgili Kur’ânî hükümler:

BOŞANMIŞ KADINLARIN İDDETİ

“Boşanan kadınların kendileri üç âdet görünceye kadar beklerler. Allâh’a ve âhiret gününe îman ediyorlarsa, Allâh’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, onlara helâl olmaz. Eğer taraflar arayı düzeltmeyi istiyorlarsa kocaları, onları kendilerine geri çevirme hususunda başkalarından daha ziyade hak sahibidirler. Kadınların, mâkul ve meşrû ölçülerde vazifelerine denk hakları vardır; erkeklerin ise onların üzerinde bir dereceleri mevcuttur. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (el-Bakara, 228)

İddet, o kadar önemli bir konudur ki kadının eşi vefat etmiş olsa, aynı zamanda kendisine hac da çıkmış olsa, aslâ iddeti beklemeden hacca gidemez.

Bu, Cenâb-ı Allâh’ın eşlerinden boşanmış ya da eşi vefat etmiş kadınlardan yerine getirmelerini istediği bir farzdır.

Boşanan kadınlar, üç hayız müddeti, eşi ölen kadınlar 4 ay on gün iddet beklerler. (Bkz: el-Bakara, 234.)

Menopoza giren kadınlar da eşlerinden ayrıldıkları taktirde aynı iddeti beklemek zorundadırlar. Hâmile kadınların iddeti ise, yüklerini bırakmaları, yani çocuklarını doğurmalarıdır. (Bkz: et-Talâk, 4.)

Kadının yaşadığı o travmanın matemini hissetmesi, dünyadan bir müddet elini ayağını çekerek, ibadet ve kulluk ile psikolojik olarak rahatlaması için bu süre çok önemlidir. Bazı hanımlar:

“-Ben zaten âdet görmüyorum, eşim vefat etti, yeni torunum dünyaya geldi, hastaneye gidip onun yanında kalmak, refâkat etmek istiyorum!” demeleri, geçerli bir sebep olmayıp iddet bekleyen kadınların bu durumuna saygılı olunması, onları böylesi işlere mecbur etmeyip iddetlerini beklemelerini sağlamak, îmanlı evlâtların bir vazifesidir. Toplumun bu durumu bilip, kadınlara yardımcı olması gerekir.

Burada önemli bir husus da şudur ki eşinden boşandığı hâlde iddet bekleyen bir kadınının eşi, tekrar birleşmek ister, bu isteğini de kadına daha çok zarar vermek maksadı ile yapmazsa, iddet müddetinin bitmesine gerek kalmaksızın, kalan talâkları ile tekrar evlenebilirler.

TALAK HAKKI KAÇTIR? - Boşanmak Kaç Talakla Olur?

“Boşama iki keredir. Her ikisinden sonra ya iyilikle evlilik içinde tutmak veya güzellikle serbest bırakmak gerekir. Allâh’ın koyduğu kurallara uymamalarından korkmadığınız sürece onlara verdiğiniz mehirden hiçbir miktarı geri almanız sizin için helâl olmaz. Eğer Allâh’ın kurallarına uymamalarından korkarsanız, kadının evlilikten kurtulmak için verdiği meblâğda taraflara bir vebal yoktur. Bunlar Allâh’ın koyduğu kurallardır, bu sebeple onları çiğnemeyin. Her kim Allâh’ın koyduğu kuralları çiğnerse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir.” (el-Bakara, 229)

Câhiliyede talak sayısı, yani erkeğin kadını boşaması hususunda belli bir sayı yoktu. Kişi karısını defalarca boşardı. Asr-ı saâdette bir kişi hanımına kızıp:

“-Ben seni ne tutarım, ne de başkasına helâl olman için bırakırım.” dedi. Bunu da; “Boşarım, iddetin bitmesine yakın vazgeçer, tekrar geri alırım.” diyerek açıkladı.

Bu durum, kadın için geleceğine dair umutsuzluk ve kedere düşmesine sebebiyet vereceğinden, mağdur kadın, endişesini Peygamber Efendimiz’e iletti. Bu hâdise üzerine Cenâb-ı Hak, bu âyet-i kerîmeyi inzal etti.

Bu âyet, kadın için büyük rahmet olmakla birlikte, talâk’ın keyfî olarak kullanılamayacak kadar ehemmiyetli olduğunu, bu hususta dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir.

Sünnete uygun boşama hakkı, her biri, kadının aybaşı hâlinde olmamak üzere üçtür. Bir temizlik içinde ancak bir boşama hakkı kullanılabilir. Âdet döneminde boşamak, mekruh olmakla birlikte geçerlidir. Erkek, âdet döneminde eşini boşadığı için günahkâr olmuştur.

Eğer kadın kocasının kendisini boşamasını ister ve boşanma dâvâsını kendisi önce açarsa, eşinden mehir talep edemez. Eşine mehrini verir ve kendisini boşamasını ister. Günümüzde bu hususa dikkat edilmeyip, boşanma davasını açan kadın, ayrıca mehir talebinde de bulunmaktadır.

HULLE NEDİR, NASIL YAPILIR? - Hulle Ne Zaman Gerekir?

“İkinciden sonra koca eşini bir daha boşarsa, bundan sonra kadın, boşayandan başka bir koca ile evlenmedikçe ona helâl olmaz. İkinci koca da onu boşarsa, birinci kocası ile bu kadının, Allâh’ın kurallarına riâyet edeceklerini zannederlerse, tekrar evlilik hayatına dönmelerinde bir sakınca yoktur. Bunlar Allâh’ın kurallarıdır, bilmek isteyenler için onları açıklamaktadır.” (el-Bakara, 230)

Hülle veya tahlîl, üç kere boşanmış kadını, boşayan koca ile yeniden evlenmesini sağlamak üzere bir başka erkekle -nikâh akdinden ve cinsî münasebetten sonra hemen boşaması şeklinde- anlaşarak (muvâzaalı olarak) evlendirmek sûretiyle gerçekleşmektedir.

Böyle bir evlenme, en azından niyetlerde bir “geçici evlenme”dir ve geçici evlenme, Sünnî İslâm’da câiz değildir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- samimî ve evlilik içinde yaşamak niyetiyle olmayıp, tahlîl (hülle) niyetiyle yapılan evliliğin câiz olmadığına, “bu evliliği yapan erkeğe kiralık koç” diyerek ve “hem bu kiralık koçun hem de buna râzı olan kocanın lânetlendiklerini” bildirerek işaret etmiştir. (İbni Mâce, Nikâh, 33; Müsned, I, 83 vd.; Ebû Dâvûd, Nikâh, 16)

KADIN HANGİ ŞARTLARDA EŞİNDEN BOŞANMAK İSTEYEBİLİR?

“Kadınları boşadığınızda, onlar da bekleme sürelerini doldurduklarında ya onlarla yeniden evlenip iyilikle tutun ya da iyilikle serbest bırakın. Onları zarar vererek haklarını çiğnemek için nikâh altında tutmayın. Bunu yapan bilsin ki kendine haksızlık etmiştir. Allâh’ın âyetlerini sakın alaya almayın. Allâh’ın size bahşettiği nîmetleri, Kitap’tan ve hikmetten size öğüt vermek üzere gönderdiklerini dilinizden düşürmeyin. Allah’tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilmektedir.” (el-Bakara, 231)

Kocaların, boşama haklarını kötüye kullanarak sevmedikleri veya kendilerini sevmeyen, iyi geçimi ve mutluluğu paylaşamadıkları eşlerini, sırf onlara zarar vermek, intikam almak, başkalarına yâr etmemek için nikâh altında tutmaları, bu âyette yasaklanmış; bunu yapanların yalnızca eşlerine değil, kendilerine de zulmetmiş olacakları bildirilmiştir.

Evet, kendilerine zulmetmiş olmaktadırlar; çünkü eşler “kendilerinden” olan din ve insan kardeşleridir. Geçimsizlik ve nefret içinde yürütülen bir evlilik, taraflar ve yakınları için dünya cehennemidir. Çarpışan iki testiden biri kırılırsa, diğeri de içinden çatlar. İnsanlara zarar verenler, bu dünyada olmazsa ebedî âlemde bunun hesabını vereceklerdir. Ayrıca evlilik birliğinden zarar gören, zarar görmesine rağmen kocası tarafından boşanmayan kadınların hakemlere ve hâkime başvurarak boşanma hakları vardır. (Bkz: en-Nisâ, 35)

BOŞANAN EŞLER BİRBİRLERİYLE TEKRAR EVLENEBİLİR Mİ?

“Kadınları boşadığınızda, onlar da bekleme sürelerini tamamladıklarında, aralarında mâkul ve meşrû ölçülerde rızâlaştıkları takdirde, boşayan kocalarıyla yeniden evlenmelerine engel olmayın. Bu söylenenler, içinizden Allâh’a ve âhiret gününe îman edenlere verilen öğüttür. Bunlar sizin için en iyi iç ve dış temizliği sağlayan öğütlerdir. Tam mânâsıyla bilen Allah’tır, siz ise bilmezsiniz.” (el-Bakara, 232)

Bu âyet-i kerîmenin iniş sebebi şudur: Mâkil bin Yesar, kız kardeşini boşayan adamın, tekrar gelip kız kardeşini istemesi üzerine, buna aslâ izin vermeyeceğini söyler. Kardeşinin boşanması gururunu rencide etmiştir. Hâlbuki kız kardeşinin eşi iyi bir adamdır. Bu hâdise üzerine bu âyetler nâzil olur. (Bkz: Buhârî, 5130)

Bu âyet-i kerîme, boşanan kadın ve erkeğin, yakın akrabalarına ve onlara tekrar evlenmemeleri hususunda baskı uygulayanlara bir îkaz niteliğindedir. (Üç talâk olmadan) boşanan çiftler, bir müddet sonra aralarında anlaşarak tekrar birleşmek isteyebilirler. Böyle bir duruma mânî olunmaması gerekmektedir. Üç talâkla boşanma gerçekleşmişse, kadın, başka bir evlilikle normal bir evlilik hayatı sürmedikçe, eski kocasına helâl olmaz. Böyle yanlış bir evliliğe ise, yakınlarının müdahale ve îtiraz hakkı vardır.

KUR’AN’DA BEBEK EMZİRME SÜRESİ VE NAFAKA HAKKI - Nafaka Caiz Midir?

“Emzirmeyi tamamlamak isteyen (baba) için anneler, çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Onların örfe göre yiyecek ve giyeceklerini sağlamak da çocuk baba tarafına âittir. Hiç kimse gücünü aşan bir şeyle yükümlü kılınamaz. Ne anne çocuğu yüzünden zarara uğratılsın ne de çocuk babasından dolayı zarar görsün. Kendisine mîras kalan kimseye de benzer yükümlülük vardır. Ana-baba, karşılıklı danışarak ve anlaşarak çocuğu sütten kesmek isterlerse, bundan dolayı onlar için bir sakınca yoktur. Çocuklarınızı sütannelere emzirtmek isterseniz münasip olan ücreti verdiğiniz takdirde sizin için bir günah yoktur. Allâh’ın koyduğu hükümlere aykırı davranmaktan sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızın tamamını görmektedir.” (el-Bakara, 233)

Anne-baba, isterlerse, çocuğu iki yıl emzirebilirler ve bu, tam bir emzirme müddetidir. İstemezlerse, bu süre tamamlanmadan önce sütten kesme konusunda anlaşırlarsa iki yıl tamam olmadan da bunu yapabilirler.

İddet dolmuş ve evlilik münasebeti bitmiş olsa bile, doğmuş çocuğun yiyecek ve giyeceğini, baba temin edecektir. (Bkz: et-Talâk, 6)

Evlilik devam etsin-etmesin, çocuğun emzirilmesi, taraflardan birinin zarar görmesine sebep olmamalı, anne ve baba güçlerini aşan şeylerle yükümlü kılınmamalı, birbirlerine anlayış göstermelidirler. Şayet nafaka yükümlüsü olan baba vefat ederse, çocuğun beslenmesi, korunması ve kendine yeterli hâle gelmesine kadar başkalarına da sorumluluk düşmektedir. Babanın vârisleri, bu yükümlülüğü yerine getirirler.

İDDET MÜDDETİ NEDİR?

“İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri kendi başlarına (evlenmeksizin) dört ay on gün beklerler. Bekleme sürelerinin sonuna geldiklerinde kendileri hakkında, normal ölçülerde yapıp ettiklerinden size bir sorumluluk yoktur. Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır. Bu kadınlarla evlenme isteğinizi, üstü kapalı bildirmenizde veya içinizde saklamanızda bir sakınca yoktur. Allah bu kadarını onlara söyleyeceğinizi bilmektedir. Fakat meşrû söz söylemeniz dışında, onlarla gizli sözleşme yapmayın. Bekleme emri süresine ulaşmadıkça, evlenme akdi yapmaya kalkışmayın. Bilin ki Allah içinizde olanları bilmektedir. O’ndan sakının ve bilin ki, Allah çok bağışlayıcıdır, halîmdir.” (el-Bakara, 234-235)

Kadın iddet beklerken, yas tutar, renkli elbiseler giymez, makyaj yapmaz ve güzel koku sürünmez. (Bkz: Buhârî, Cenâiz, 31) İddet bekleyen kadın, bu süre içinde evlenemez ve kendine açıktan evlenme teklifi yapılamaz, onunla evlenmek isteyenler, bu niyetlerini ancak üstü kapalı ifadelerle (ta‘riz/îmâ yoluyla) hissettirirler.

İddet esnasında kadın, bir zarûret bulunmadıkça, kocasıyla paylaştıkları evde kalır. (Bkz: el-Bakara, 240)

Cinsî münâsebetten önce boşanan kadın ise iddet beklemez, onlara mârufa (örfe) göre ihsanda bulunmak gerekir. (Bkz: el-Ahzâb, 49)

GERDEĞE GİRMEDEN BOŞANMAK CAİZ MİDİR? - Mehir Hangi Durumlarda Verilmez?

“Kadınları boşarsanız, onlarla birleşmemiş ve mehir de belirlememiş olursanız, mâlî bir sorumluluğunuz yoktur. Zengin olan gücüne göre, eli darda olan da gücüne göre onlara mâkul ve gönül alıcı bir şeyler versin. İyiler için bu bir borçtur. Bir mehir belirlediğiniz hâlde onlarla birleşmeden kendilerini boşarsanız, belirlediğiniz mehrin yarısını ödemek size borçtur; ancak kadınların bağışlaması veya nikâh bağı elinde olanın hoşgörülü davranması müstesnâdır. Hoşgörülü davranmanız takvâya daha uygundur. Aranızda lütufkâr davranmayı unutmayın. Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.” (el-Bakara, 236-237)

Mehir, boşama hakkı elinde bulunan koca bakımından bir “boşama engeli ve müeyyidesi”, kadın için de bir “maddî teminat”tır. Yeni bir evlilik yapıncaya veya maîşet imkânı buluncaya kadar bir süre hayatını idâme ettirme vâsıtasıdır.

Kadının mehri hak edebilmesi ve boşandığında iddetin gerekli olabilmesi için ya kocasıyla cinsî münasebette bulunmaya bir engel bulunmayacak ölçüde ve şartlarda baş başa kalmış (halvet olmuş) olmaları ya da fiilen cinsî münasebette bulunmaları gerekir. Bu iki şart gerçekleşmeden boşama vukû bulmuş ise bakılır:

Eğer daha önceden bir mehir üzerinde anlaşma yapılmamışsa, kocanın mâlî bir yükümlülüğü yoktur. Ancak koca, boşadığı eşinin gönlünü almak, onunla iyi duygular içinde ayrılmayı sağlamak için bütçesine uygun ikramlarda bulunmalıdır.

Cinsî münasebetten önce boşanmış kadın için daha önceden bir mehir miktarı belirlenmiş olursa, ayrıldıklarında, koca bunun yarısını ödemekle yükümlüdür.

KADINLARI BOŞAMAK VE ZEVCELERE VASİYET ETMEK

“Ey Peygamber! Kadınları boşayacağınız zaman iddetlerini gözeterek boşayın ve bekleme sürelerini iyice hesap edin. Rabbiniz Allâh’a saygısızlıktan sakının. Apaçık bir hayâsızlık yapmış olmadıkça onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allâh’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allâh’ın koyduğu sınırları aşarsa aslında kendisine yazık etmiş olur. Bilemezsin ki; belki Allah bundan sonra yeni bir durum ortaya çıkarıverir. Sürelerinin sonuna ulaştıklarında onları ya uygun biçimde tutun yahut onlardan uygun biçimde ayrılın; içinizden adaletli iki kişiyi şâhit tutun ve şâhitliği Allah için îtinayla yerine getirin. İşte Allâh’a ve âhiret gününe inananlara öğütlenen budur. Kim Allâh’a saygısızlıktan sakınırsa, ona Allah bir çıkış yolu gösterir.” (et-Talâk, 1, 6-7)

Cenâb-ı Hak, kadınların âdet dönemlerinde değil, temizlik müddetinde iken boşanmasını emretmiş, acele etmeden kendilerine zaman tanımanın pişmanlığa engel olacağını belirtmiştir. Hazret-i Ali Efendimiz, “Hanımını sünnete uygun boşayıp da pişman olan hiç kimse yoktur!” buyurmuştur.

“İçinizden vefat edip de geride (dul) eşler bırakanlar, bir yıla kadar evlerinden çıkarılmaksızın eşlerinin geçimliğini vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkar giderlerse, kendi yaptıkları uygun şeylerde sizin için bir vebal yoktur. Allah izzet ve hikmet sahibidir. Boşanmış kadınlara hakkaniyet ölçüsünde faydalanacakları uygun bir şeyler verilmesi, Allâh’ın rızâsını gözetenlerin borcudur.” (el-Bakara, 240-241)

Kaynak: Fatma Hâle Sağım, Şebnem Dergisi, Sayı: 171, 172, 173

İslam ve İhsan

İSLAM'DA BOŞANMA NASIL OLUR?

İslam'da Boşanma Nasıl Olur?

BOŞANMA ÇEŞİTLERİ NELERDİR?

Boşanma Çeşitleri Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.