Bir Mümin Diğer Bir Mümine Dua Ederse

Mübarek gün ve gecelerde bir müminin diğer bir mümine dua etmesinin fazileti.

Her gün için gecenin sülüs-i âhiri seher vaktidir. Seherin fazîleti hakkında hadîs-i sahîh daha önce zikredilmişti.

CUMA GÜNÜNDE BİR SAAT VARDIR Kİ

Kezâ Cumâ günü de duâ için şerefli gündür. Nitekim bir hadîs-i şerîfte:

“Cuma gününde şerefli bir saat vardır. Duâ o saate tevâfuk ederse müstecâb olur.” diye buyurulmuştur. O vakit gizlenmiştir. Bir hadîs-i şerîfte o şerefli saatin ikindi ile gurûb-i şems arasında olduğu buyurulmuştur. Fakat o saatten murâd tam bir saat demek değildir. Belki kısa bir zamandır. Binâenaleyh; Cuma günleri duâlarımızı sâir günlere nisbetle artırmaklığımız lâzımdır.

Kezâ şerefli vakitler olan Kadir gecesi, Berât gecesi, arefe günleri, Şehr-i Ramazan ve sâir mübârek gecelerde rahmet-i ilâhiyenin nüzûl ettiği vakitler ve cemâat-ı kübrâ ile kılınan namazlarda husûsiyle kalbin rakîk, münşerih ve duâya istekli bulunduğu zamanlarda ilhâh ile duâlara devam etmekliğimiz lâzımdır.

Duâyı muvakkat bir zaman için edip de sâir evkâtta terk etmek muvâfık olmadığı evvelce müteaddid âyât-ı celîle ile tafsîlen beyân edilmiş bulunmaktadır.

“Bir kimse şefâat-i hasene ile şefâat ederse o şefâatten kendisi için nasîb olur. Eğer bir kimse şefaât-ı seyyie ile şefâat ederse o şefâatin vizr ü vebâlinden o kimse için nasîb vardır. Allah Teâlâ hazretleri şefâat-ı haseneden ve seyyieden her şey üzerine cezâ vermeye muktedir oldu ki hiçbir seyyieyi cezâsız bırakmaz.” (Nisâ Sûresi / 85)

Bu âyet-i celîlede şefâat-ı hasene ile murâd: Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in mü’minleri, emr-i hayr olan kıtâle teşvik buyurması mânâsına olduğu gibi mü’minlerden bazıları da mücâhedeye rağbet ettiklerinde hazırlıkları olmadığı cihetle bazı mü’minler ağniyâya şefâat ettiklerinden onlardan sâdır olan şefâat olmak ihtimaline de mânâ verilmiştir. Her hangi mânâ murâd olunursa olunsun emr-i hayra delâlet ve şefâatın cümlesine şâmildir.

MÜMİNLERİN BİRBİRLERİNE DUA ETMELERİ

Nîmetullah Tefsîri’ne nazaran şefâat-i hasene ile murâd, hukûkullâha ve hukuk-ı ibâda riâyet etmekle beraber hayra terğîb ve şerden teb’îd ve nefsine menfaat kastetmeksizin rızây-ı ilâhî için vâkî olan şefâattir. Kezâ mü’minlerin birbirlerine hayır ile duâ etmeleri ve iki kimse beynini ıslah etmek ve bir kimsenin gıyâbında menfâatına, iyiliğine sâ’y eylemek ve mazarratını def’e çalışmak da şefâat-ı hasene kabîlinden olduğu tefsir edilmiştir.

Tefsir-i Hâzin’e nazaran şefâat-ı seyyie ile murâd; bir kimsenin mazarratına sa’y etmek yahut nâs arasında adâvet ve fitne uyandırmak için söz taşımak veyahut mü’minlerin aleyhine bedduâ etmek gibi şeylerdir. İşte, şefâat-ı seyyie eden kimse, âhirette onun vizr ü vebâlinden nasîb göreceği gibi dünyada dahî yaptığı şefâat-ı seyyie ve bedduânın kötülük ve zararını göreceğine bu âyet-i celîlede delâlet vardır. Hulâsa:

Bir mü’minin diğer bir mü’mine gerek menfâat celbi ve gerekse mazarrat def’i için livechillâh duâsı ve şefâatı ile dünya ve âhirette fâidesi olacağı gibi bedduâ ve şefâat-i seyyiesinin de dünya ve âhirette zararı ve ondan nasîbi olacağı bu âyet-i celîleden anlaşılmaktadır. Binaenaleyh mü’minlere kendi nefsinden dolayı bedduâdan sakınmaklığımız lâzımdır. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyete göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Ya Rab! Her hangi bir mü’min ki ben ona fenâ söz söyleyerek gazab ve hiddetle ezâ ve cefâ eylediysem benim o fenâ sözümü o kimse hakkında vesîle-i mağfiret ve sebeb-i kurbet eyle.” buyurduğunu işitmiştir.

Kaynak: Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Musâhabe-3, s.90

İslam ve İhsan

MÜMİNİN MÜMİNE DUASI

Müminin Mümine Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.